29 Mayıs 2011 Pazar

GÜL MUHAMMED'İM


Sultanlar sultanısın, hanısın hanlarında
İnsanoğlu tanısın, dolaş ki kanlarında
Zor anda bulunasın, duanla yanlarında
Allah'a en sevgili, kulsun Gül Muhammed’im

Biz müminler adını, anarız her anımız
İnandık biat ettik, dönülmez beyanımız
Feda olsun yoluna, malımız ve canımız
Gönüllere gül kokun, dolsun Gül Muhammed’im

Gönlü sevgiyle dolu, merhamet peygamberi
Güzel ahlak timsali, ahlakın sen minberi
Tenin güzel kokardı, salar misk-ü amberi
Dedin garipler gülsün, gülsün Gül Muhammed’im

Mekke'de doğan güneş, karanlığı dağıtan*
Seninle bir nur indi, gördü hıra dağı tan**
Hoşgörüyle dolarak, sevgi yağı dağıtan***
Merhamete götüren, yolsun Gül Muhammed’im

Düştüğüm karanlıkta, benim umudum sensin
Sen olmasan ey nebi, kul kem’i nasıl yensin
Sen bizlere merhamet, sabra yol gösterensin
Hoşgörüsü ne de çok, bolsun Gül Muhammed’im

Sevgi dolu yürekle, hep güzele koşarsın
Merhamet nebisisin, dağıtmaya coşarsın
Ey insanlık önderi, sen ki buna yaşarsın
Yüce Rabbimiz razı, olsun Gül Muhammed’im

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

GİTTİ


Her şey benim olsun, diye gelenler
Hem Allah diyene, şaşıp gülenler
Hak Lisan-ı duymaz, böyle ölenler
Şeytan'ın soyuna, kandı da gitti

Her türlü günahtan, uzak kalmayı
Cennete kavuşup, hem kurtulmayı
Tüm öncelik haktan, rıza almayı
Candan isteyenler, yandı da gitti

Acı sözler bile, tatlı söylense
Hoş gelirler gönle, sözler eğlense
Söyle sözün bilen, yatma el ense
Kul ekmeği tuza, bandı da gitti

İbadet etmeden, kul felah bulmaz
İnandık demekle, her şey hallolmaz
Boş gezip durmakla, defterin dolmaz
İnsan her şey eğlence, sandı da gitti

Şerre engel olmak, hayır gibidir
Nemelazım demek, şerrin dibidir
Zenginin varlığı, yoksul cebidir
Yoksulda fakirde, döndü de gitti

Yağmursuz buluttur, kalp şefkatsizse
Bereketsiz çöldür, merhametsizse
Amansız robottur, zorba hadsizse
Korkakları korku, yendi de gitti

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

ANNEM BENİM


Başımda oturup, sabah beklerdin
Uykusuz gecene, gece eklerdin
Uyuklarken bana, ninni teklerdin
Cennete yol sende, sal annem benim

Taşıdın karnında, sabır taşıydın
Doyurdun yanında, sevgi başıydın
Uykusuz anımda, ninni aşıydın
Hakkın ödenmez, gül annem benim

Güler yüzün gördüm, gözüm açarken
Hep şefkatin gördüm, şefkat ararken
Bense kalbin kırdım, bana koşarken
Affet sen yüreği, göl annem benim

Niye hüzün kaplar, yüzün alından
Sevgi tomurcuğu, düşür dalından
Gitme anne gitme, dön gel salından
Üşürüm sensizsem, bil annem benim

Evlatlar unutmuş, başka yar almış
Hasret bağra dolmuş, çatın kar almış
Canın bitkin kalmış, nefsin daralmış
Revamı sana bu, hal annem benim

Beni düşünürsün hala kaygın var
Ben nerde bulurum, senin gibi yar
Sen razı olmazsan, dünya bana dar
Tükenmez şefkati, bol annem benim

Sağlığında kıymet, hiç bilemeyiz
Yaşlı evi mesken, bir gelemeyiz
Ağlar garip gözün, ah silemeyiz
Başımda yerin var, kal annem benim

Hakkın ödeyemem, kendime geldim
Evlat büyütmek zor, bunu da bildim
Evlatlarım sevdim, lokmamı dildim
Lokmaysa dünyalık, mal annem benim

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN


Otobüs müsün tren mi?
Acı acı bastığın fren mi?
Melek yüzlü şeytan sen mi?
Yoksa aşık üzmek tören mi?

Mıntıka temizliği yapıyorum
Yollarını yabancıya kapıyorum
Melek yüzlü şeytan, ben napıyorum?
Yoksa senin, o gönlün ören mi?

Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

HAKKI BİLEN KULUN


Hakkıdır hakkı bilen şairin hak duygusu
Hakkı söyleyenlere kurmak mı lazım pusu
Hak rızası gözleyip, yürürken bu yolda bil
Hakkını bilen kulun olmaz kuldan korkusu

Odunlar dıştan içe, erenler içten dışa
Bakmaz kuruya yaşa, mevsimden yaza kışa
Allah der yanar aşka, koşar yoldan son başa
Hakkını bilen kulun olmaz yoldan korkusu

Her çiçeğin dermandır, derde özsu dokusu
Burnumuza dolan bak, kekiklerin kokusu
Kopacak korkusu yok, hep güzele okusu
Hakkını bilen kulun olmaz koldan korkusu

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

NEBİYE BEYİTLER



Hiçbir kimse veremiyor, tebessümle gülüşünü
Özledi gönlüm ey nebim, sen saadet güneşini

Ne kadar kötülük varsa, hepsi seninle savuldu
Hıra’dan yükselen nurla, kör cehaletler kovuldu

Sabahıma doğan güneş, gece karanlığımda ayım
Gönlümün sultanı nebim, sen yoksan ben hep dardayım.

Bilsen ki; imansız diller, hak yolunu karalıyor
Seni seven gönülleri, çok derinden yaralıyor

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

DURUŞUN GÜZEL


Şu cihanda bildim, en güzel meslek
Hakkı söyleyen kim, kimde var istek
Kovsalar söylerim, hakikat bu tek
Ey kul zulme karşı, duruşungüzel

Yegâne sermaye, bilsen ki zaman
Çok uzun durmaya, düş kurma aman
Ömrümüz ermeye, olmadan duman
Kurtuluş hesabın, kuruşun güzel

Geçip giden zaman, dönmez geriye
Düşün neden bu an, yolun nereye
Dinle sözümü ey can, dön gel beriye
Hak rızaya beden, yoruşun güzel

El giderken aya, sen kalma yaya
Koş bulmaya biraz, edeple hayâ
El açıp yalvar az, seslen semaya
Zikrederken boyun, buruşun güzel

Utanman yoksa git, dileğini yap
Allah korkun yoksa, doğru yoldan sap
Haram helal deme, bulduğunu kap
Bu yoldan dönüşü, soruşun güzel

Kimin ettiği şer, kime kalacak
Kazancınız olsun, temiz ve apak
Bunu bilmek için, harcamaya bak
Helalden helale, Kuruş’un güzel

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

20 Mayıs 2011 Cuma

GÜLÜM


İki kişilik bedende, tek olma çabasıdır aşk
Ben seninle beraberken; aşka ne gerek var gülüm
Sevgin yoksa; yürekleri, savurma yabasıdır aşk,
Yüreği savrulmuş cana, yaşarken dünya dar gülüm

Şu yaralı yüreğime, her bir kelime çağrındır
Adın bir şiir tadında, yazılmış gönül ağrındır
Seninle kesişirse yol, istediğim gül bağrındır
Tenimde devleşen aşkın, gönlüme düşen har gülüm

Bu hayatımgüzelleşir, gelipte kalbime girsen
Üşüyorsa yüreğin gel, yetecek bir selam versen
Yüreğin titriyorsa gel, gel bana sende dilersen
Yokluğunda ben üşürüm, kışıma yağan kar gülüm
Her bir çiçek; dermansız, derdimize dermandır
Belki de rabbimizden, bu güzel bir fermandır
Kekiğim ol, gülüm ol, gönlüm yanan harmandır
Her dem seni düşünürüm, bir sensin bana yar gülüm

İnsan bırakıp gidecek, gidiyor bedesten bağı
Günü gelip terk edecek, bağlanan her deste bağı
Elbet; gün gelip bitecek, bini bulsa yaşam çağı
Bende gideceğim o gün, dünya gözüyle sar gülüm

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

DONKİŞOT OLMUŞUM


Mehtap benim seyrimde şafak güne hamile
Vakit ki devinimde yüce rabbe ram ile
Bak insan ki evrimde nimet yer taam ile
Donkişot olmuşumda değirmenler karşımda

Rızanı ister, ondan; kalbe ürperti astım
Sevgi ve hoşgörüye bade doludur testim
Ben ki acizce kulum huzurla sana estim
Donkişot olmuşumda değirmenler karşımda

Yemyeşil ağaçlarda boşa değil pelitler
Belki de bilmez bunu bilmez bunu elitler
Kendilerini salıp zevk sefaya kilitler
Donkişot olmuşumda değirmenler karşımda

Çıktım sonsuz ve öksüz, bir şekilde bu yola
Baston çarık erisin, hak yolda vermem mola
Doğruları söylerim, dilim döndükçe kula
Donkişot olmuşumda değirmenler karşımda

Doğru söyleyenleri dokuz köyden kovarlar
Sen her şeye karışma, der; arkamdan söverler
Bir başıma kalmışım, karşı sözle döverler
Donkişot olmuşumda değirmenler karşımda

Açar elbet bir gün, badı sabahla güller
Sana sevgi doludur neşe satan bülbüller
Ket vuramaz güneşe, penceremdeki tüller
Donkişot olmuşumda değirmenler karşımda

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

BEYİTLER (8+8)

I
Daha iyisini yapmak, şöyle dursundu bir yana
Yapılanları yıkmaya, bozmaya çıktık meydana

II
Ahlakı olmayan halkın, olmaz ki medeniyeti
O hakkı; bulmayan halkın, olmaz ki iyi niyeti

III
Hak yolunda hakikate, erivermek sözle olmaz
Kötülükleri görmezden, geliveren gözle olmaz

IV
Güzellikleri besleyen, şerleri bir anlık eder
Kötülükleri besleyen, kendine düşmanlık eder

V
Ne kadar okursan oku,güvensen ki çokbilgine
Yaraşırcayaşamazsan, cahilsin han ol! Gel kine

VI
Kötülük kuma yazılır, tövbeyle çabuk bozulur
Güzellik cama yazılır, övgüyle ak pak cüz olur

VII
Güneş yeri aydınlatır, nasihatlerinsanları
Gururunu yere yatır, duy hakkıkonuşanları

VIII
Yükseklerde yer tutanlar, tehlikeden emin değil
Alçakta kalanlar çeker, paçasından aşağı bil

IX
Zorbainsanları görüp, zorbalığı tanıdıkça
Hayvanları çokça sevdim, mazlum yürek kanadıkça

X
Kötüler kendilerine, hep tahammül edildikçe
Daha çok azar biline, bu tahammülü bildikçe.1

XI
Faydasızdır bu yolda, rabbimden gayrı koruyucu
Kalmaz bu yolculukta, inşallah kulun yolaborcu

XII
Lakin; ya karınca bile, bizlerden de değerliyse
Lâin bildik; hınzır bile, biz kullardan da, erliyse


1-“Kötüler kendilerine tahammül edildikçe azarlar” Tolstoy
Cüz: parça, pay, hisse ve bölüm anlamınadır. Çoğulu eczadır.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

17 Mayıs 2011 Salı

ŞEHZADE İSA ÇELEBİ (Gülce-Bahçe)



Ölçüsüzce yaşamak, bize göre hiç değil
Tüm hayatların vardır, elbette başlangıcı
Her vadesi dolanlar, olur dağ kırlangıcı
Bilmiyorsan hala gel, gel meseleye eğil
Yaşamın özüne, uçar da gider
Burası sınavdır, bunu da bilir
Her taze fide gibi, tohum olup ekilir
Kendi yaşamının, başında biter
…Bin üç yüz seksenin bir günü,
….Hayat suyu ana rahmine dökülür.

Annesi Devlet Hatun, nasip alır umuttan
İsa; Beyazıt Han’ın, oğullarından biri…
Büyümeye yol aldı, yedi et, süt ve buttan
Besinler daha doğal, insanlar dinç ve iri…

*
Şehzade olup büyüdü kardeşleriyle
Y(E) tişirler, eğitmen ve lala nezaretiyle
Ma(H) aretli oğullar, onlar Türk ecdadının birer evladı
Mua(Z) zez harp etme yeteneği var
Ok at(A) bilme ve kılıç kullanma da evladı.
Öğren(D) i hükümranlığı, Türkoğlu boyun eğmez
Esaret(E) rıza göstermez; ölür, öldürür esaret gömleği giymez.

İsa Çelebi; Ankara Savaşında
O(S) manlı İmparatoru Yıldırım Beyazıt Han’ın yanında
Al(A) rak sahip çıkmıştı toprağına, genç yaşında.

Çok geçmeden savaşın hemen sonrasına kalarak
H(E) diyesidir belki de, verilir babasından,
Sü(L) eyman Çelebi, Osmanlı hazinesini alarak
Rum(E) liye geçmesi üzerine, Bursa’ya yol bularak
Çele(B) i İsa burada hükümdarlığını duyurdu, tellalların sesiyle
Evlend(İ) Bizans İmparatoru ailesinin bir prensesiyle.

*
Bin
Dört yüz üç
Mevsim ilkbahar
Lakin ona son bahar
Hastalanıp düşer babası
Timur’dan hükümdarlık payesiyle
Yeşil Bursa kentine gelince dahası
Kardeşi Musa Yıldırım Han’ın cenazesiyle;
Vardı tez zamanda buradan ayrılmasının faydası.

*
Ele geçirdiyse de, kenti daha sonradan
Kardeş Mehmet çelebi, karşısında duramaz
Ulubat Meydanında, bir başarı kuramaz
Savaşı kaybederde, uzaklaşır oradan

Yalova’nın yolundan, Bizans’a kadar gider
Oradan da kardeşi, Süleyman’ın yanına
Ondan aldığı güçle, girecekti kanına
Yürür Mehmet üstüne, yine yol aşar gider

Beypazarı’na yakın, bir yerde karşılaştı
Savaştı hem bu yolda, Karamanlılar ile
Kardeşi Mehmet’e de, yenilip kaçtı bile

İsfendiyar oğlunun, sığınarak yanaştı
Zorunluluk olarak, korkup burada kaldı
Vazgeçmedi alacak, tahtını karar aldı

*
…İsfendiyar’la birlikte yeniden
….Mehmet Çelebi üzerine yürüdü
Bir kez daha yenildi, Gerede meydanında
Aydınoğlu Cüneyt’e, sığınmıştı bu kez de
Menteşe’yi katarak, Cüneyt Bey’in yanında
Saldırdılar birlikte, Kardeş Mehmet’e tez de
…Ancak başarılı olamadı
….Şehzade İsa Çelebi
…..Mehmet Çelebi’den tahtı almaya
……Hala bir yol bulamadı.

Duramaz bu uğurda, taht onda ukde kalmış
Sağladığı destekle, yeniden toparlandı
Karaman ülkesinden, kendine destek almış
Mehmet Çelebi Han’na, saldırılıp harlandı
…Yine savaş meydanı daralandı, dar alandı
….Eskişehir yakınlarında yenildi

*
Yakalandı,
İdam sehpası
Hemen kurulandı

İdam edildi,
Onun hayatına
Tamamen son verildi
Yaratan cenabı Mevla
Çok rahmet eylesin denildi.

Bin dört yüz dörttü
Bir yıldı yıllardan
Yol dönüşsüz yollardan.
Babasından bir yıl sonra
Bursa’da yanına gömüldü…

*
…İsa Çelebi’nin
Hayatı da böylece, yolun sonunu buldu
Hattı zatında o da, hakkı seven bir kuldu
Belki fani dünyaya, çok fazla ilgi doldu
Belki her bir kardeşte, aynı düşünce oldu
…O da fetret devrini bitirmek,
….Ve çok başlılığı sona erdirmek
…..Belki de, tüm mücadeleye bunun için koyuldu.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey