31 Aralık 2010 Cuma

ADRESİME PULDUN (Gülce-Üçgül)


Yalnız gezen aslandım, yağmurunla ıslandım
Sevda dedim uslandım, dizlerine yaslandım
Kem gözlerden kıskandım, sen adresime puldun

Bir gülüşüne taptım, senin peşine saptım
Kâğıttan gemi yaptım, küçük bir kürek kaptım
Eriyip biten haptım, benim yağmurum oldun

Sana gelmeye koştum, gözlerinle buluştum
Gülen gamzene düştüm, aşk deryana doluştum
Hayalinle bir hoştum, gerçeğinle şen doldun

Boyun denktir boyuma, huyun dersen huyuma
Ömür geçer uyuma, sevgin doldur koyuma
Bardak oldun suyuma, dermanımı sen buldun.

Ha yaz olmuş, ha güzün, hem yokuşun hem düzün
Ay olmuş parlar yüzün, yanında duymam hüzün
Sen özümsün sen tüzün, oysa sende bir kuldun

Gönlüme giren kaplan, sen hep orada saklan
Esip bağrıma saplan, es ki sevgimden haklan
Sen ki bana adaklan, bak gönlüme kuruldun

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
-

Tüzün: Yumuşak huylu, sakin, soylu, asil kimse.

28 Aralık 2010 Salı

GÖKTEN İNEN NUR (Gülce-Üçgül)


Yaprağına eklendi, nur adın güle aktı
Mis kokunla şevklendi, gül çiçeklikten çıktı.
Gülün aşkı ben yaktı, başkasına çağlamaz.

İnsanlık etti gusül, kör cehalet ağında
Seni gördük ey resul, biz gülün yaprağında.
Medine toprağında, artık mazlum ağlamaz.

Gökten inen nur gibi, indin Arap çölüne
Pas tutan cehlin dibi, muhtaçtı sen gülüne
Hep yolunda ölüne, bu yürekler dağlamaz.

Erdin yüce tacına, bindin Burak atına
Yol aldın miracına, çıktın göğün katına.
Yer ettin ben bâtına, gönül kiri bağlamaz

Kim bilir geçecektir, daha kaç sensiz gece
Dillerden düşecektir, üşüyen bin bir hece
Düşer kalır öylece, bana bir şey sağlamaz.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

23 Aralık 2010 Perşembe

GÜLSÜN (Gülce-Üçgül=Üçleme)


Gülce üçgül Örnekleri:
GÜLSÜN

I

Dalda şakıyan bülbülsün, sesin uykularım bölsün
Sen şen şakrak bir ak gülsün, seni ağlatan ben ölsün
Hasretim dindiren gölsün, hayalin hep gözlerimde.


II

Kim var ki gönülden seven, benden öte ve ziyade
Yolunda buldum ben güven, ben ki emrine piyade
Biz kullar bir kuru geven, senden yoksun isek eğer.


III

Yanar ateş yüreğimde, elbet bitecek bu çile
Sen varsın sağ küreğimde, tatlı dilin gelir dile
Nur yüzün benziyor güle, göremiyorsa ben ölsün.


IV

Hep şen olan gülsün sen, şen gül zaten ağlamaz
Asla yürek dağlamaz, diken dolsan da sen gül
Dikeni görmez göz bil, sevda var özlerimde.


V

Gelince başlayacak, bitmeyen uzun gece.
Dilince söyleyecek, dil aşkı bin bir hece
Ece gülüm diyecek, güller dolu sözlerimde.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

22 Aralık 2010 Çarşamba

YALAN DÜNYA (Gülce-Gülistan)


Selam verdim, biat verdim, Eyüp olmak benim derdim
Senin kalmam, rehin olmam, satın almam yalan dünya

Yolum Kur’an, durup durmam, Hacer oldum suyun sordum
Benim sanmam hemen kanmam kölen olmam yalan dünya

Adam oldum, hatam buldum, nadim oldum, şükür ettim
Sabah geldim, otağ kurdum, kalan olmam, yalan dünya

Mezar taşımın başında, bir gün fatiha okunur
Üstümden otlar biterken, altımdan taşlar dokunur
Bilirim sana kanmazsam, cennet kokusu kokunur
Şatafat dolu rüyana dalan olmam yalan dünya

Milyon renkte çiçeklerle, nice güzellik bulsam da
Nefsim sana sevdalansa, sende huzurla dolsam da
Bazı anlar yoldan çıkıp, günah yoluna dalsam da
Benliği cazip hülyana, salan olmam yalan dünya

Şu bedenden çıkıversin, hele canımız bir gitsin
Vefasızlığa bak senin, hele ömrümüz bir bitsin
Pişmanlık dolup çıksam da, geride kalan binitsin
Bugün sende var olsam da, kalan olmam yalan dünya

Heves verdin, güzel kızlar görüp durdum, Yusuf oldum
Haram bildim, hanım buldum, yanan olmam yalan dünya

Cahil bendim, bilen oldum, çalıştım hep Davut bendim
Helal lokmam benim derdim, çalan olmam yalan dünya

Konuştum, canlı cansız her lisandan ben, Süleyman’dım
Senin sırrın çabuk erdim, talan olmam yalan dünya


Me fâ î lün / Me fâ î lün / Me fâ î lün / Me fâ î lün


Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

21 Aralık 2010 Salı

BEN HAVUÇ




















Havuç diyorlar, benim adıma
Bakmadın mı sen, hala tadıma
Burun yaparlar, kardan adama
Dünya da sekiz çeşidim vardır.

On yirmi santim, uzuyor boyum
Çok vitaminin, ben deposuyum
Turuncu sevmek, daha çok huyum
Yakın renklerde çeşidim vardır

Dereotunun ki gibi yapraklar
İlk mekânımdır, kara topraklar
Hep yersen beni, kanser duraklar
Farklı yendiğim, çeşidim vardır

Salata bilir, çiğde yenirim
Turşu olurum, suya inerim
Siz; için diye, suya dönerim
Tatlı yemeği, çeşidim vardır.

Feyzullah kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

19 Aralık 2010 Pazar

TULUMBANI AL GEL (Gülce-Gülistan)
















Sen benimsin, gönlümün nur yüzlü ceylan gözlüsü
Sen gidersen, gözlerim hasret kokar ey sevdiğim.

Savrulup geldin papatyam, pembe düşler saklıma
Tüm şu zerrem sardı sevdan, bak solar ey sevdiğim

Karda açtın kardelensin, sen ki düşler harmanı
Sardı, sen güldün de, aşk bilmez yular ey sevdiğim

Yandı gönlüm, yandı bağrım, kar suyun var döksene
Bir gülüş görsem, yüzüm gül şen salar ey sevdiğim

Sende gül şen, sende hem şenlik dolan, şen gözlerin
Sende buldum aşkı, bak benlik yanar ey sevdiğim

*
Bir volkan gibi püskürdü, aşk dediğin budur işte
Bir kıvılcım bekler iken, bir gülüşünle ben yandı
Derdim değil tek dünyalık, tüm dünyalar için düşte
Hayalini bekler iken, bir gelişinle ten yandı

Her halin de güzellik var, gülünce daha bir güzel
Üç beş mısra ne ki gülüm, sen kitap dolusu gazel
Sen benim ebedime yar, hem beraberdik bir ezel
Senle umut dalgalarım, pembe düşlere boyandı

Sen deyip yaram kanarken, gel diyen dilim üşüyor
Harlanıp ruhum yanarken, söndürmek sana düşüyor
Gönlüm kavrulup yanarken, alevler yine coşuyor
Tulumbanı al gel gayri, bu yangın sona dayandı

Çatlayan toprağa yağan, yağmur misali sen yağsın
Ne kocaman bak şu bağban, meyvelerle dolmuş bağsın
Yakın olsan uzak olsan, ölsen fark etmez hep sağsın
Yoksa gönlüm hep kederde, gözerim çeşmi giryandı

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey



Fâ i lâ tün Fâ i lâ tün Fâ i lâ tün Fâ u lün

15 Aralık 2010 Çarşamba

ULU ARİF ÇELEBİ (Gülce-Bahçe)


Gönlümüzü ısıtası aşk, düşer mi belleğimize
Kapımızdaki rüzgâr değer mi canlar yüreğimize.
Sonu sorgulu ömrümüzün yaşamsal değerlerini
Yaşamayı öğütler mi aciz benlik belleğimize.
…Ulu Arif Çelebi gibi candan geçip,
….Sarılır mıyız, aşk-ı ilahi ile sevdiğimize?

…Ulu Arif Çelebi,
Sultan Veled Çelebi Hazretlerinin büyük oğludur
Umuda pullanan mektupların özenli ilk puludur
Annesi Selahattin Zerkubi kızı Fatma hatun’dur
Kelebek renkli düşlerde yaşam rotası kuruludur
…Miladi bin iki yüz yetmiş iki yılında
….Dünyaya gelince Arif,
…..Ninni söylenir, uyusun da büyüsün diye zarif,
……Sevgiyle kuşanılan tüm hücrelerde
…….Ona karşı şefkat ve merhametle duruludur…

Vardı elbet bu aşırı sevginin geçerli sebebi
Babasının çocukları olmuş olsa da daha önce
Küçük yaşlarında, ebediyet deryasına dönünce
Belki de Torun Arif olur diye, hayırlı nesebi
…Başta Hz. Mevlana olmak üzere,
….Aile de vesile olmuştu büyük sevince…
…..Dualar yükseldi arşa,
……Bu dilekler ile duruldu sözlere,
…….Aydınlık gündüzlerden sonra, her gece.

İlahi bir sınav değilse, dualar kabul olmaz mı?
Allah dostu erenlerin, dileği karşılık bulmaz mı?
Kabul oldu içten dualar, dilekler karşılık buldu
Sonra ki anadan, Arif’in üç kardeşi daha oldu;

Ana başka, baba bir,
Canlar cana bir eştir.
Onlarda yok, hiç kibir,
Aynı kandan kardeştir.
…Şemsettin Emir Abid,
….Selahattin Emir Zahid,
.….Hüsamettin Emir Vacid
……Kardeşlere,
…….Ulu Arif Çelebinin yüzü hep güleçtir.
*
Ve
Günler,
Geceler
Geçip gider.
Günün birinde
Gözleri derinde
*
Ulu Arif Çelebi, hemen emir eyledi
Menakib’ül Arifin, eserini peyledi
Ahmet Eflaki beyim, hemencecik başladı
Kâh okudu, kâh dinledi, kâh yazdı ve söyledi,
…Böylece kaynak olabilecek, büyük bir eseri
….İtinayla yazdı menkıbeleri oluşturan cümleleri.
…..Böylece meydana getirildi ariflerin menkıbeleri.

Ulu arif Çelebi, Ahmet Eflaki ile birlikte
Başta Tebriz ve Azerbaycan’ı dolaştı şecaatle
Dolaştı Anadolu’nun pek çok yerini defaatle
Yurdum insanını hep gördüler birlik ve dirlikte
…Hep dillerindeki dua ve rabbe niyazla
….Sevgili peygamberimizden istenen şefaatle.

*
İrşat şerbeti içtiler, sohbetler gönül ördükçe
Kendilerinden geçtiler, birçok nimeti gördükçe,

Dünya denen şu fani de, kusursuz bir bahçe varlık
İnsan hizmetinde her şey, bunu bilen çekmez darlık
Tüm canlılar mutlu olsun, olmasın diye simsarlık
İrşat şerbeti içtiler, sohbetler gönül ördükçe.

Gezdiler birçok diyarlar, dere ve tepe geçtiler
Yeşil ağaçlar altını, konaklamaya seçtiler,
Soğuk akan pınarlardan, avuçlarda su içtiler
Kendilerinden geçtiler, birçok nimeti gördükçe
*
(U) lu Arif çelebi,
E(L) açıp yalvardı insanlığın selametine,
Ul(U) lar ulusu, yüce rabbine…

(A) kıllar olmasın zorda, kalınmasın iki cihanda darda
E(R) geç döneceğimiz ebedi yolculuklarda
Al(İ) deyip, alenî olmasın, Emevice davranışlar
Ari(F) olsun insanlar, sinelerde iman dolu kavranışlar.

(Ç) alınınca ömrün son zili,
N(E) mallar, ne benim dediğin hiçbir varlık
Kü(L) liyen etmeyince fayda
Hev(E) slerin ve nefislerin istediği her şey geçince kayda,
Kala(B) alık dostlar ve ahbaplar olsa da; bize darlık…
Sinem(İ) zdeki imanımızdan başkası açamadığında dili.

*
Bilir misiniz?
Halimiz nice olur
Kırılır düşler,
Uykudan uyanırız.

Vaktimiz varken
Kendimize gelelim.
Yüce yaratan
Rabbimizi bilelim.

Diye halklara
Dini tebliğ ettiler.
Gönüller adres,
Yunus olup gittiler.

*
Bin üç yüz on iki de babası
Babası Sultan Veled’in ölümü üzerine
Yerine geçip Mevlevilik postuna
Postuna oturduğunda kırk yaşlarındaydı yaşı
Yaşı aktı onunda, yüce dostu için gözyaşı.

*
Mevleviliğin kurulmasında ve gelişmesinde
Mevlevilerin döne döne ask yolunda pişmesinde
İki cihanda hak rızasının peşine düşmesinde
Ulu Arif Çelebi’nin de büyük emeği geçmiştir.
…Bin üç yüz yirmi yıllarında
….İnsanın içini ısıtan, güneşli bir bahar gününde
…..Kırk sekiz yaşlarında iken
…… Vefat ederek, ebediyet şerbetini içmiştir.

Bizim bildiğimiz, bir ‘Divanı’ vardır
Onun gönlündeki, yanar sine hardır
O od ki; sönerse, düşe yağan kardır
O zaman biz kula, iki dünya dardır

Yaşam rabbe rıza, ona teslimiyet
Bunun tek adı var, o da İslamiyet
Ondadır kurtuluş, ondadır kemiyet

Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey
----------------------------------
Şecaat; Allah Teâlâ’nın takdirine rıza ve teslimiyettir. Allah’a tevekkül eden bir Müslüman’a korkaklık ve zillet asla yakışmaz.. İnsandaki öfke ve hiddetle korkaklık arasındaki itidal hâlidir. Yiğitlik, bahadırlık, kahramanlık, kalp metaneti, şiddet ve tehlike esnasında cesaret göstermek manalarına gelir.

Kemiyet: Nesneler ve olaylarla ilgili ölçülebilir özellikler, anlamdaş tutar.

12 Aralık 2010 Pazar

DİNLE BAK SENDE(Gülce-Yunusca)















Yemen, Kafkasya derken, imdat der Çanakkale
Ne yokluklar içinde, ellerde Kırıkkale
Dünle bak sende, boğaz gelir söze

Arsız düşman alnına, değerken yalın pala
Şehitler ve melekler, yardıma gelir hala
Kimi ölenler için, yanık okuyor sala
Dinle bak sende, avaz gelir bize
Kırmızı kanla doldu, akar mehtap deresi
Oşin! Gömül sulara, geldiğin yer neresi
Gencecik liseliler, giyer şehit beresi
Gönle bak sende, beyaz gelir göze

Şahadet kefeniyle, neslim göğe yükseldi
Duramazdı düşmanı, kaçarken suyu deldi
Yoksa boğardı al kan, boğa götürür seldi
Benle bak sende, Ayaz gelir düze

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

1 Aralık 2010 Çarşamba

BENLİK İÇİNDE BİR BEN VAR
















Hayvanlar vardır ezan ve kur’ an duyunca uluyan
Gerçekleri dile getirmesin diye, âlimleri paylayan
Uzmanlar vardır topluma faydalı olmaya çağlayan
Benlik içinde bir ben vardır günahlarına ağlayan


Azmanlar vardır sahasında uzmanlara hiza veren
Uzmanlar vardır yılanları eğitip, raksı gösteren
Âlimler vardır gelecek yolunda güzellikler deren
Benlik içinde bir ben vardır günahlarına ağlayan


Azmanlar vardır gücüne güvenip, dünyayı dar eden
İnsanlar vardır bahane bakışlarla kavgaya giden
Mevlana gibi, gönülden gönüle güzellik hapseden
Benlik içinde bir ben vardır günahlarına ağlayan


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

30 Kasım 2010 Salı

VELED ÇELEBİ (Gülce-Buluşma)

















Her gönülde bir başka, kalkar eller sevdaya
Yol oluruz sevgiye, koşarız biz hülyaya
Kimimiz süvaridir, kimimiz koşar yaya
Meftun olduk rabbime, rahmet dolu deryaya
…Bu deryayı dileyenlerden biri de
….Mevlana Hazretlerinin
…..On sekiz göbek, zaman dilimi geride
……Torunuydu Veled Çelebi…
Aşk demini beklerken, hüzün gemini gever
Yangın bendini aşar, rahmet kapısı döver
Yakarılar yükselir, rabbimden rıza diler
Her anne baba söyler, hayırlı bir evlat ver…

…Bin sekiz yüz altmış sekizde
Güzel ülkemin güzelliklerle dolu Konya ilinde
Doğdu ve yürüyordu ömür denen kendi menzilinde
…..Aldı yerini rahmet deryasının dünya denen yerinde
……Ailesinin ve çevresinin gereği olarak
…….İlim yolunda, ilme hasretle dolarak
……..Medrese öğrenimi görmüştü
………Fars ve Türk edebiyatını diline sürmüştü
……….Arap edebiyatında da söze durmuştu.

Hazreti Mevlana’nın Divan-ı Kebirini okurken
Bu eserdeki Türkçe kelimeler dikkatini çekti
Kütüphaneci Halit dede’ye sebebini sorarken
Sultan Veled Çelebi’nin Divanından bahsedecekti
…Türkçe beyitlerin onda daha çok olduğunu öğrenecekti.

Türklük bizim için bir sevda, bir sevda Türkçe dilimiz
Dille açar dost kapısını, saz çalan gönül telimiz
Dil bizim duygularımızı ifade eden elimiz
Düşüncesiyle Türkçeye daha çok değer verecekti
…Öncelikle Divan-ı Kebir ve Divan’daki
….Türkçe beyitleri bulup yeniden derecekti,
…..Derdi ve yazdı.

Dilimize yön veren, başka bir şifahinin
Ayrıca, Harabat’ta Ali Şir Nevai’nin,
Nicesi daha olan, edebice dâhinin
Hüseyin Baykara’yla Molla Lütfi beyinin
…Çağatay lehçesinde yazılmış şiirlerini
….Gördü ve tespit etti.
…..Bu tespit onu,
……Nevai’nin lügatlerini de içine alan
…….Abuşka kitabını okumaya sevk etti
……..Bununla da yetinmedi, özünden güç alan
………O kitabı baştan sona istinsah etti…

Bir çığlık gibi doldu, Türkçe dilim gönlüne
Şiirin köylerinden, düş toplar geleceğe
Kopsa da fırtınalar, devam eder ömrüne
Onun sözü sadece, kıymetin bileceğe
…Edebi dile özen vereceğe...

…Dedim ya özünden güç aldı
….Türkiye’de kullanılanın dışında
…..Türkçe lehçelerin bulunduğunun idrakine vardı,
Kendini daha bir yakından inceleme saldı
O gece gündüz insanlık için çalışkan arı,
Bunun için kaleminden damlıyordu tüm varı
Bin bir çiçekten öğrendiği, sözü şifa, baldı

…İlk memuriyetine
Başlamıştı Konya Vilayeti Mektubî kaleminde
Mektubî Kalem ne? Sorusu gelir akla ilk deminde
Sadrazam tarafından çeşitli makam ve kişilere
Resmi mektup ve işlerin emri yazılır bu zeminde
…Bir yıl gibi bir süre bu görevinde çalıştıydı
….Ertesi yıl vilayet gazetesi başyazarlık görevine
…..Aynı zamanda Konya Rüştiyesi’ndeki
……Yazı ve Farsça öğretmenliğine alıştıydı…

…Bin sekiz yüz seksen dokuz da
Şehirlerin şehri olan, İstanbul’a geldiği zaman
Aklındaki bu şehre karşı merakın sildiği zaman
Burada kendini yeni bir muhit içinde bulmuştu
Yeni çevre ve dostlarla kaynaşmayı bildiği zaman
…Farklı bir ortamda, gelenek ve göreneklerin
….Her biri olsa da farklı bir önemde,

…Yine de bu dönemde
Mevlana edebiyatıyla meşguldü yoğun şekilde
Öğretisi hak huzura varmak, çoğulda ve tekilde,
Bu öğreti doğrultusunda ay toplayıp ceplerine
Bir hoş seda içindir çabası, bu dünya denen ilde.
…Bir hoş seda için umut ekmişti
….Fuzuli’nin ‘Su Kasidesi’ne yazdığı şerhiyle
…..Tanınmış Türkçelerden birisi olan
……Necip Asım Bey’in dikkatini çekmişti.

Kumsalda kızgın kumlara, sopayla hayal dürterken
Kıpır kıpır yüreğiyle, çoğalırken benliğinde
Gönlündeki hazan gören, düş gölgeleri örterken
Onda yeteneği gördü, Asım kendi şenliğinde
…Yakından ilgilenmeye başlamıştı onunla
….Kendi kütüphanesinde bulunan pek çok eseri
…..Veled Çelebi’ye vermişti, derlesin diye
……Teşvikte bulunmuştu Türkçe kelimeleri…

…Derledi kelimeleri Veled Çelebi,
Bu kitaplardan ve başka çok kitaptan yararlandı
Gönül çağlar suskunlukta, konuşunca söz parlandı
Çok kelimeler derlendi, Türkçe sözcükler arlandı
Yüreğinde ateş yandı, dilim derlenip harlandı
…‘Türk Dili’ adındaki büyük eseri
….Tarafından özenle yazılmaya başlandı.

Seyrederdi akşamları güneşin batışını
Yağmurlu bir günde bulutların kaş çatışını
Düşlerken bir güzelin saçına gül takışını
Hissederdi heyecanla kalbinin atışını
…Veled Çelebi,
….Türkçülüğe adım atışını
…..Şu şekilde anlatmaktadır:

“…Matbuat âleminde
Necip Asım üstadımızla yüz yüze görüştüm
Aşırı Türkçü olduğu bilgisine eriştim
Kendisinin fikirleriyle fikrimi örüştüm
Ben onun ve öğretilerinin peşine düştüm
…Osmanlı edebiyatının mükellef şiirlerini,
….Nesirlerini gayri tabii ve gayri makul buluyor,
…..‘Türklerin en hakiki edebiyatı
……Halktan doğan ve halka hitap eden eserleri’ diyordu.

O vakit bu uyarmaları kavrayamamıştı halim
Yaradılışımda bulunan, on altılı yaşlardaki
Beni Abuşka’yı istinsaha sevk eden dilim
Benim anadan doğma istidadımdır ta başlardaki
…Türkçü sevda ile dolu bir ben yapmıştı,
….Aşk ve sevda için dört nala koşup
….Yanan benim gönlüm bilmez misin hardaki…

Necip Asım Beyim, bana müsteşriklerin bastırdığı
Eski Türkçe eserler, eski lügat kitaplar gösterdi.
Başka eserler de buldum dil ve ellerin açtırdığı
Görüştüğüm Vefik Paşa bana “Lehçe” sini verdi.
…Onu bir edebi eser okur gibi,
….Baştan sona okudum da ufkum açıldı
…..Gözümün önünde başka bir âlem açıldı.
……Necib Asım’ın teşvikiyle
…….Bir ‘Türk Lugatı’ yazmaya kalkıştım, dilim açıldı…”

Her şeyi oturduğu evi ile birlikte yanınca
Veled Çelebi’nin hazırlamış olduğu Türk dili
Eserinin müsveddelerinin de, yanmıştı tek mili
Yaralarını sarıp, yeniden yaşama uyanınca

Yılmadan, üşenmeden her şeye yeni baştan başladı
Bu da bir imtihandır deyip, üzgün gönlünü yasladı

Beykoz’a taşındı, Türklük ve dili adına pişmeye
Ahmet Mithat Efendi ve Necip Asım’la görüşmeye
Üçü bir olup, aynı amacın badesinden içmeye
Birlikten kuvvet doğar diyerekten, hasadın biçmeye
…Ahmet Mithat Efendi kütüphanesini emrine vermiş
….Necip Asım da, yine bu alanda, bir çok eserler dermiş,

…Veled Çelebi
Geldik ya bu dünyaya, kavrayamıyoruz niçin dedir
Artık Türkçülük faaliyetlerinin de içindedir
İnsanlığa faydalı olabilmeye hep atılmıştır
Türk Derneğinin kuruluşuna da katılmıştır
…Aynı adla yayımlanan derginin
….Kurucuları arasındaki yerini de almıştır.

Geceden sabaha, aydınlık yolunda
Yürürken ölümsüz, sevdalar kolunda
Ve on dokuzuncu yüz yılın sonunda
Türk’lerin baş şehri, ol İstanbul’unda
…Edebi ve ebedi aşk yolunda
….Daha da güçlenmeye başlayan

Türkçülük hareketindeki çalışmalarıyla
Türk dili üzerindeki araştırmalarıyla
…Dikkat çeken önemli bir yeri vardır.
….Türkçe ve Türk tarihi üzerinde
…..Araştırmaların yoğunlaşmasıyla

…Türkçülük hareketi,
Hızla gelişiyordu kendi evresinde
Özellikle belli bir aydın çevresinde
Günden güne ilgi ve alaka çekiyor
Heyecanla yüreklere tohum ekiyor
…Türk aydınları dilde gelişmeye yol bulduğu
….Osmanlıca’nın karma dilinden başka
…..Türkçenin diğer lehçelerinin de olduğu
……Gerçeğini adeta yeniden keşfediyorlardı…

…Aralarındaki
Münasebetlerin üzerinde, önemle duruluyor
Doğan yeni günün şavkları gönlümüze kuruluyor
Türk’ün uçsuz ve bucaksız öz vatanında, öz ilinde
Günlük konuşma dilinde ve dahası yazı dilinde
…Kullanılan pek çok kelimenin
….‘Çağatayca’ denilen Orta Asya Türkçesiyle
…..Ortak yanları olduğu anlaşılıyordu.

…Veled Çelebi,
Dil ve edebiyatta gelişmeye çiçek ve gül deren
Geçmişten geleceğe, öz sözcüklerimizi gönderen
Savrulup ovalarımızın, renkli gül bahçelerine
Tüm bu çalışmalara, kendi ilmi gayretini veren
…Dirayetini koyabilmiş
….Nadir şahsiyetlerden biridir.

Genç yüreklerimizin beyinlerine tohum ekti de
Geleceğimize büyüyen, yeni fidanlar dikti de
Farsça öğretmenliği de yaptı bu değerli şahsiyet
Meşrutiyetten sonra üniversite bir mum yaktı de
…Bin dokuz yüz on iki de,
….Mevlana dergâhının şeyhline tayin edildi

Birinci dünya savaşı çıkınca
Düşman merisi sineler yakınca
Osmanlının toprağı pay edilip
Almanlar bizi peşine takınca
…Mevlevi mücahitler alayını kurup
….Dördüncü orduya katılmıştır.
…..Sonra Ankara’ya geçerek
……Milli mücadelede, cepheden cepheye atılmıştır.

Neslimizdir tarihte bin yıldır olmazları var eden
Cephede bile sevgi ve hoşgörüden ödün vermeden
Hep bu yönümüzdür, bizi özlemli olmaza götüren
Ankara Lisesine öğretmendi dönünce cepheden,
…Aynı zamanda üyeydi telif ve tercüme heyetine
….Üye olarak tayin edilmiştir.
Yeni doğan bebeler neşeyle oynuyordu çimlerde
Bin dokuz yüz yirmi üç yılında yapılan seçimlerde
…İkinci dönem milletvekili olarak meclise girdi
….Burada yirmi yıl görev yaptı,
…..İstikbali göklerde bulmaya, siyasi mücadele verdi.

Dört mayıstı yaşanan an,
Bin dokuz yüz elli üçtü
İman amel kuşanan can
Ruh olarak göğe uçtu
…Ülkemin yeni başkenti Ankara’dan
….Ebediyet mekanı, öteki âleme göçtü.

…Mustafa Kemal Paşa,
Milletimizle birlikte, ne zorluklara göğüs germiş
Onun ilmî çalışmalarına yakın ilgi göstermiş,
Kurtuluş Savaşı’nın en buhranlı zamanında dahi
Onun çalışmalarını teşvik etmiş, alaka vermiş.
…Basın Yayın Genel Müdürlüğü’ne yazdığı yazı,
….Bu alâkayı göstermesi bakımından dikkat çekicidir
…..Türkün ilmi geleceğine, daha çok umut ekicidir.

…O yazıyı şiirce söylersek atamın dilimden,
….Özet olarak aynen şöyledir:
“Matbuat ve İstihbarat, Müdürlüğü Âlisine
Milletin ilim ve irfan, yolunda gelişmesine

Pek kıymetli mesaide, bulundukları malumuzdur
Meşguldürler Türklüğün ihtiyacı lügat çeşmesine

Semih Rıfat ve Veled Çelebi ikilisinin
İhtiyaç duydukları kitapların listesinin
Vakıfı olup, tedarikine gidilmesine
İcap ederse Avrupa’dan getirilmesine…

Sipariş buyurmanızı, bu yönde rica ederim.
Sarf olunacak meblağı, temin ederek öderim.”

Veled Çelebi’nin hazırladığı el yazması
On iki ciltlik büyük Türkçe sözlüğün bulunur
Türk dil kurumunun kitaplığında, bir nüshası
Yüzyıllar boyu bu topraklarda Türk nefesi solunur
…Ancak hala bu eser basılı hale getirilmemiştir
….Bu şiirimi okuyan herkese tebliğ olunur

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
-----------------------------------------------------------------

            “Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i Âlisine,

             Samih Rıfat Bey ile Veled Çelebi’nin, milletin ilim ve irfan nokta-i nazarından pek kıymetli mesaide bulundukları malûm-ı âlileridir. Bilhassa milletin ve bütün Türklüğün muhtaç olduğu
esaslı bir Türkçe lügat vücude getirmekle müştegildirler (meşgul olmaktadırlar). Bu hususta lüzumlu gördükleri bazı kitapların Avrupa’dan celbi (getirilmesi) icap ettiği anlaşılmıştır.
             Kendilerinden mezkûr (adı geçen) kitapların hemen listesini talep ve sipariş buyurmanızı rica ederim. Bu husus için sarf olunacak meblağ tarafımdan temin edilecektir efendim.

Türkiye Millet Meclisi Reisi
Başkumandan
M. Kemal”

27 Kasım 2010 Cumartesi

BİTEN AŞK, AŞK DEĞİL (Gülce-Buluşma)



















Zaman vuslata gebe
Ey dost, ey bu yolun yolcusu!
Oynuyorsun sen hala körebe…
Kimi ölünün yatağı sıcak hala…
Kiminin saati işliyor hızla bak!
Belki de sıra sende,
Belki de benim kaldı vuslatıma ramak.
Neyimize güveniyoruz?
Kolay mı sanıyoruz dünyadan ayrılmak?
Nedir bu şatafata özenti dolu hayat,
Nedir bu şaşaa, nedir bu debdebe?
Var mı ki aramızda gitmeyecek ebede? ...

İster kral, isterse bir köylü ol,
İsterse kırk katar dolusu mala mülke sahip ol.
Bunlar boş, bunlar anlamsız,
Yeter ki; Rabbine kul ol, budur tek çıkar yol…
Olsun gönül zenginliğin bol;
Birde, evinde ailenle huzurlu ol…
Komşularının kalbine güler yüzle dol! ...

Görmez misin? Bir bak etrafına, bir bak!
Kimi insanların verdiği selamı bayat
Oysa her şeyden önce Allah için bu gün ne yaptım diye,
Sorgulanabilen günlerin toplamıdır ancak hayat…

*
………Ey sorgulayamadığım hayatı bana veren!
………Bilmez misin? Ey bana benden içeriye sen!
………Ben uzaksam senin merhametinden ve sevginden,
………Neye yarar medde, ne ederim parayı pulu?
Benim gönlümde sana karşı bir şey yok değil,
Biten aşk, hiç bir zaman aşk değil.
Gönülden çağlayarak, geç olmadan
………..Ay ışığında dolaşarak geceleri
………..Dua dua haykırmak gerek heceleri
………..Gündüzleri gün ışığında ısınırken
………..Bizden önceki sana koşan niceleri
Görerek bilerek sana koşmalı,
Titretmek gerek volkan dudakları,
Yunus Yunus çağlamalı, benlik solmadan
Sana koşmalı, sana koşmalı
Ders almalı gıptayla seyrederek,
Bizden önce sana koşan niceleri….

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

20 Kasım 2010 Cumartesi

SULTAN VELED ÇELEBİ (Gülce-Buluşma)

















Maziden koşarak geldik soluksuz ve düşe kalka
Oturup sohbet dinledik, toplanıp olduk da halka
Kimimiz olduk biz hoca, kimimizse birer kalfa
Bir musiki dağılır bak, oradan bütün bir halka
…Anadolu’mun her yöresi
….Barındırır nice musiki eri
…..Oldu her zaman onda gönül erleri
……Anadolu gönül erleri atölyesi


Birisi de Sultan Veled’dir bu gönül erenlerinden
Aşkın ayak izlerinde peşi sıra gezenlerinden
Büyük velilerdendi hem Konya’da yetişenlerinden
Muhammed Sultan Bahaeddin Veled’dir onun tam adı
…Yirmi dört Nisan bin iki yüz yirmi altı da
….Lârende olan eski adı da
…..Karaman da doğan Sultan Veled’in babası
……Büyük Türk Mutasavvıfı ve sözler dehası
…….Mevlana Celalettin Rumi hazretleri
……..Işık oldu, Nur oldu Veled’e, onun güzel hasletleri…


Şerafettin Lala’nın kerimesi Annesi
Gevher Hatun olur ki; Semerkantlı kendisi
Harzem pirenslerinden oldu dolayısıyla
Bu yüzden Sultan Veled, okunur esamesi
…Hazreti Mevlana
….Dünyaya sevgi ve hoşgörü dağıtan birisi
…..‘Gel, gel ne olursan ol, gene gel
……Bizim kapımız ümitsizlik kapısı değildir
…….Bin kez tövbeni bozmuş olsan da gel’
……..Diyen Mevla dostu Mevlana ile
………Üç yaşındayken idi Konya’ya gelmesi.


Sultan Veled’e ta ki; küçük yaşlarından itibaren
İlim öğretmeye başladı torununa hem zahiren
Hem Batınen berrak denizlere uçurdu ilimlerde
Yetiştirdi ömrünün duraklarındaki dilimlerde


Tasavvuf yolunda marifetle dolu hasletler derdi
Yırtarcasına kaldırdı perdelerini salık verdi
Aşka susamışlığını ilimle sulayıp giderdi
Yetiştirdi ömrünün duraklarındaki dilimlerde
…Allah’ın zâtına ve sıfatlarına ait bilgiler verdi
….Çok çalışıp çok yorulup, az dinlenmek vaktidir yatakta
…..Oldu Sultan Veled’in gençliğindeki hedefi
……Her ilimde en yüksek derecelere kavuşmakta…


Bununla ilgili olarak Mevlâna, oğluna:


…"Ey oğlum Sultan Veled!
….Benim dünyaya gelmemin sebebi,
…..Senin dünyaya gelmen içindir.
Kalbim marifetler dolu, Allah’ın zâtına ait
O rabbin sıfatlarıyla ilgili bilgi doludur"
Bu dünyada çaba bize, emek bize olmalı sait
Şu zaman ki yolculukta, gör insan kimin kuludur
…"Sana bu bilgilerin cümlesini öğretmekle vazifeliyim"
….Benim yolum dostlar dostunun yoludur
…..O yol ki; bize her daim ümitlerle doludur.


…Bir defasında şöyle söylemişti;
"Oğlum Sultan Veled ki, çok talihli biridir".
Ahlakı da güzelce bahtiyarlık eridir
Kâğıda yazı yazan kalemi kurşun dele,
Söylediği bal sözü varıp hedefin bile,
…."Ömrünün,
…..Hep rahat ve huzur içinde
……Geçeceğini ümit ediyorum." buyurmuştu.
…….Bu güzel müjdeyi
……..Meclisindekilere duyurmuştu…


Sultan Veled Çelebi’nin gülkurusu dudakları
Sözün özüne koşup da yanaktan buse döşerken
Güneşin öz ışığında, gün vurmuş al yanakları
Yastığında uyanık düş, günlük hesabı ederken…


Sonra hayat hızla akıp, mabuda koşup giderken
Evlenme çağına geldi, ilim tahsili ederken
Gönül köşkünün içini al güllerle bezerken
Menekşe sümbüller derdi, aşk âleminde gezerken
…Mevlâna’nın çok sevdiği, talebelerden biriydi
….Selahattin Konevi,
…..Bir başka eserin kaynağın sayfası
……Selahattin Zerkub’i diye
…….Onun adının geçtiği yeriydi.


Sultan Veled onun kızı, Fatma Hatunla evlendi
Nasıl nimetlerin şükrünü, öderim diye söylendi
Alıp başını helalden, varıp göğsüne yaslandı
Ulu Arif Çelebi’nin arza gelişi peylendi
…Ve bu evlilikten
….İleriki yılların büyük evliyası olan
…..İşte bu oğulları dünyaya geldi.


Sonraki yıllarda kardeşi Alâeddin Çelebi’yle
Olup ta ilmin tebaasından
Tahsil için Şam’a gönderildi
Dönüşünde yine babasından
Daha ders almaya dön derildi
İlim öğrenmeye devam etmişti bunun sebebiyle…


Ahmet Eflaki ‘Ariflerin Menkıbeleri’ isimli
Eserinde çiziyorken onları yazıyla resimli
Yedinci bölümünü Sultan Veled’e tahsis etmişti
Onun pek çok kerametinden, söz sazıyla bahsetmişti
…Yakin sırlarının mazharı
….Hakikatleri arayanların sultanı
…..aşk ateşiyle yananların önde gideni
……Yanar ki; yanar, sönmez harı
……. Diye vasfeder bize bu şahsı güzini…


Nice kaktüslerin yüreklerine girmesini bildi
Mühürlü kalplerin sararmış küfü ve pasını sildi
Yaratanı bildi, yaratan için, benlik aşka geldi
El açıp göğe, dua nidaları sonsuza yükseldi
…Yunus gibi,
….Yaratandan ötürü yaratılanı sevdi
…..Sultan veled ki;
……Çelebi Hüsamettin’i
…….Babasının halifesi olarak bildi.


İki kez daha evlendi, ilk hanımının sonrası
Bu evliliklerinden de, üç oğlu daha doğmuştu
Yıldız ekip geleceğe, buldu üç umut deryası
Her çocuk ayrı bir duygu, ayrı sevince boğmuştu
…Bu oğulların isimleri;
….Şemsettin Emir Abid,
…..Selahattin Emir Zahid,
……Hüsamettin Emir Vacid
…….Olarak arza ve sema ya kayıt olmuştur.


İlk eşinden olan Ulu arif çelebi
Sonrakilerdendi Emir Abid Çelebi
Birisi de Hüsamettin Vacid çelebi
Şeyh olmuşlardı, hepsi de birer gülen yüz


Gecenin karanlıklarında süzülen öz,
Gören gönüllerde hakikati gören göz
Söylüyor bak benim naçiz dilimdeki söz
Şeyh olmuşlardı, hepsi de birer gülen yüz


Sultan Velet Çelebi;
Ölümsüzlük iksirini ısmarlarken yaşantısına
Yaratanından rızalar toplarken amel çantasına
Farkı olmadan çalıştı, benzedi sevgi bankasına
Ak sütten, ekşimemiş akça yoğurt oldu mantısına
…Mevlana’nın vefatından sonra
….Bin iki yüz seksen dört senesine kadar
…..İrşat görevini büyük talebesi
……Çelebi Hüsamettin aldı.
……Sultan Veled ise
……..Tam on bir yıl ona bağlı kaldı.


Her insan doğduysa mutlaka günün birinde ölecek
Yakınlar içten gelerek ağlayıp gözyaşın silecek
Hangi kim ne biliyor? Ne zaman, nerde? Ölse bilecek.
Allah dostlarına ölüm anında melekler gülecek
…Gülünce melekler yüzüne
….Ölünce Çelebi Hüsamettin,
…..Dönünce özüne,
……Erince rabbin sonsuzluk sözüne
…….Sultan Veled müritlerinin ısrarıyla, halife vekili olup
……..Bu vazifeyi üstlenecekti, üstlendi.
………Hayatının sonuna kadar
……….Sünneti yayıp,
………..Bid’atleri ortadan kaldırmaya kilitlendi


Mevlana düşünceleri sistemleşti, daha önceldi
Tarikat biçiminde örgütlendi ayağa dineldi
Mevleviliğin asıl kurucusuydu ikinci piri
Tekkeler ve zaviyeler açmaktan da kalmadı geri

Babasının türbesinin yapımına yardımcı oldu
İstedi etrafı okumaya mahsus yerlerle doldu
Böylece merkezi bir külliye kurulması sağlandı
Başka yerlerde kurulu dergâhlar buraya bağlandı


Şu zaman ki; gümüş tel büklümüne inceldi, inceldi
Ve bin üç yüz on iki de inceldiği yerde tükendi
Bu seneye gelince yaşı seksen dokuza yükseldi
Bu sene de hastalandı ve yastığa başı söykendi
…Hastalığı sırasında
….Konya’da yedi gün zelzele oldu.
…..İnsanlar dünyanın sonumu diye, endişe doldu
…..Telaşa düşüldüğünü görünce;


“Üzülmeyiniz, asla telaş etmeyiniz
Boşuna korkuya kapılıp gitmeyiniz
…Bu benim ebedi âleme gideceğimin haberidir.


Zahiren aranızdan ayrılacağım
Lakin batınen sizinle olacağım
…Bundan şüpheniz olmasın
….Allahın evliya kulları
…..Vefat ettikleri halde, dolaşır ruhları


İzin verildikleri her yerde
Dost ve yakınları kalsa darda
…Yardımda bulunurlar.
….Bu şehit ve erenlere
…..Allah dilerse hediye olunur"
……Diye telkin de bulunur.


Recep ayının sonunda, bir cumartesi gecesi
Tevhit oluşturan cümle kelimenin her hecesi
…Söyledi imanın ihlâsla şahadeti
….Fani hayata veda ederken,
…..İçti ebediyet şerbeti…
……Babasının kabrinin yanına
…….Kubbe-i Hara defnedildi.


Mevlana hazretleri tüm hayatı boyunca
Yaşamına kuranın ahlakını koyunca
Tarikatlara özgü kurallar koymadığı
Bilinir hiçte buna, ihtiyaç duymadığı
…Sözgelimi kendisine bağlananlar için
….Ne düzenlerdi bir giriş töreni,
…..Ne de öngörürdü belli bir zikir düzeni.
……Ne diğer tarikatlar gibi,
…….Olmamıştır özel giysiler belirleme özeni…


Şudur bilinen başlıca, temel uygulama ancak
Girince sabırla dolup, almaya ilahi aşktan
Müritlik kabulü alan, kişiye olur ya sancak
Saç, sakal, bıyık ya da birkaç kıl kesmek kaştan
…Birde kendisine halifelik verilenlere
….Bugün hırka denilen
…..Geniş kollu, yakasız ve önü açık olduğu söylenilen
……Ferec adındaki gömleği giydirmekti,
…….Halkı aydınlatma görevinin simgesi, çerağ vermekti.


Mevleviliğin başlıca kurallarından birisi
Sema’yı aşk ve cezbeye, yardımcı bir öğe sayar
Aşka dönerken terler ya, ılgıt ılgıt ten derisi,
Aşk ile dönerken gönül, çağlayandan bir ses duyar
…Mevlevilerin Hu’ya dönmesi ondandır.
….Dünya döner, sema döner, semazen döner
…..Cümle kainatın dönmesi bundandır.


…Ancak oğul Sultan Veled Çelebi,
Kendisinin döneminde, bunları temel alarak
Mevleviliğin özüne, has kuralları koyarak
İnsanlık şaha kalkmıştı aşk deryasına dalarak
Pas tutmuş kalp duvarları, o derya da boyanarak
…Özel törenleri olan bir tarikat
….Mevleviliği daha da bilinen bir hakikat
…..Durumuna getirdi.


Eserleri genellikle, yazılmış Fars’ın dilinde,
Yoğrulmuş mısra mısra, şiirler duygu selinde
Gazel ve mesnevîlerde, arada Türkçe olarak
Hayat bulmuş, şekil bulmuş, çiçekler açan elinde
…Divanında yüz yirmi dokuz adet,
….İptida name’sinde yemiş altı adet,
…..Rebabname’sinde yüz altmış iki adet
……Türkçe yazılmış beyit vardır…


Bahse konu bu beyitler
Okur diye tüm seyitler


Oğuz ata lehçesiyle, yazılmış ilk şiirlerdir
Türk dilimiz bakımından, birer örnek değerlerdir
…Bu ahlaki ve tasavvufi manzumelerin hepsi
….Edebi yönden olduğu kadar güzel,
…..Yapı ve ifade bakımından da
……Mükemmelce yazılmıştır mesnevi ve gazel,
…….Bir o kadar da topluma özel…


Sultan Veled’in Farsça bir Divan’ı,
Ona doldurmaya, çalıştı ummanı
Diğer eserleri; biri ‘Rebabname’
‘İptida name’si ve ‘İntiha name’


İsimlerindeki Farsça üç mesnevi
Ve maarif adlı Farsça Mansur eser
İnsanlığa öğüt nesirler bir nevi
Bahar yeli konsun, ister söze beşer
…İptida name’sinde babasına,
….Hazreti Mevlana ki; babaların en hasına
…..Ait bilgiler vermesi dolayısıyla
……Mevlana ve çevresi araştırmasına
…….En eski ve en sağlam kaynaktır.


Yollara çiçek eken, onun her bir cümlesi
Maarif eserinin Türkçeye tercümesi
Bin dokuz yüz kırk dokuz, yılı güvertesinde
Çok partili hayata, geçişin ertesinde
…Milli eğitim bakanlığı tarafından
….Yapılmıştır eserin yayınlanıp neşredilmesi.


Bazen seninle gündüzde, kâh girerim gecesine
Beyitlerinde seslendi, yücelerin yücesine;
Bazen seninle ayığım, bazen seninle sarhoşum
Bazen seninle yücede, bazen seninle alçakta
Can, beden, gök ve yeryüzü, yok olsa da ben hep hoşum
Şikâyete gerek yoktur, her şey seninle varlıkta


Şöyle seslendi biz insanoğluna da
Çağırdı en yüce sevgi koluna da;


Her alçağı gördüğün, günaha dalan gözle
Sen ki eşsiz güzeli nasıl görebilirsin?
Karun’un sözüneyse, kulak verdiğin özle
Kelim’in sözünden tat, nasıl alabilirsin?
…Dedi şair dili bencileyin
….Derim ki size;
…..Okuyun, dokuyun, ilimi tezgahında
……Sizde yaşayın rızası istikametinde de
…….Yüceler yücesi Rabbimden af dileyin.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

14 Kasım 2010 Pazar

HAMDULLAH HAMDİ ÇELEBİ ((Gülce-Bahçe)















Dil şakıyan kekliktir, duy! Sesi dağlar döşer

Tarihin sahnesine, üçler beşler yediler
Allah dostu erenler, nice yarenler düşer
Birisi daha geçti, geçer bak çelebiler
…Bin dört yüz kırk dokuz yılında
….Doğduğu yer Bolu’nun Göynük kasabası
…..İstanbul’un manevi fatihi
……Akşemseddin hazretleriydi babası
Osmanlı âlimlerinden Hamdullah Hamdi Çelebi
Akşemsettin oğulların, sevgili küçük kardeşi
Hazreti Ebu Bekir’e ulaşır soyu nesebi
Devrinin öncülerinden, âlimlerinden ündeşi

Babası seviyesine çıkmak bilginlik payesi
Hayırlı bir evlat olmak, her şeyden önce gayesi
‘Muhammed Hamdullah Hamdi’ diye bilinir künyesi
Yedi kat gökleri delmek, hakka varmak nihayesi…

Babası Akşemsettin özel alaka verdi
İlimlerden bin ilim, güzel ahlakta derdi
Bildiğini önüne, hem ki ardına serdi
Kalanı bulsun diye, ufkuna yol gösterdi

*
İlk
Ve temel
Eğitimini
Alırken babasından
Baba sevgisi alıyorken
Dünyalık sevgilerin en hasından

On
Belki de
On iki yaşı
Hayatının baharı
Fani ömrünün daha başı
Babasının vefatı üzerine
Dökülmüştü, damla damla gözyaşı…

Son
Görevde
Hüzün yüklendi
Titreyen sözlerine,
Yeni siyahlaşmakta olan
Kaşları birbirine kilitlendi…

*
Sen ki benim babamsın, yolum gösteren elsin

Osmanlı devletine, kapılar açan dilsin
Rabbim cümle kullara, sonsuz hidayet versin
Gösterdiğin hak yolda, ruhum göğe yükselsin
…Dediği babasından yetim kalsa da
….Maddi ve manevi zorluklara düçar olsa da
…..Her şeye rağmen
……Mükemmel bir tahsil almayı başardı.

Yaşanacak günlere göğüs gerdi sağıyla soluyla
Hizmet etti insanlığa, mübarek eliyle koluyla
Âlim, arif ve şair olacağını keşif yoluyla
Babası Akşemseddin çok önceleri haber vermişti.
…Babasının öngörüsüne erişmeye
….Yüzünü kara etmemeye
…..Tüm emeğini çabasını dermişti.
……Din ve fen ilimleriyle
…….Edebiyat ve şiirde söz sahibi oldu
……..Kendine has ve özgün diliyle…

Bursa da eğitim vermekte olan ilim yuvaları
Çelebi Sultan Mehmet ve Yıldırım Beyazıt Hanların
Adlarını taşıyan güzide medrese mekânların
Müderrisliğinde yapmıştı tasavvuf inzivaları
…Mesnevîleri hazırlamaya buralarda başlamıştı
….Aşkın dehlizlerinden çıksın diye
…..Ufukların dalgalarını denizi taşlar gibi
……Kalemiyle diliyle, gece gündüz taşlamıştı….

*
Mirasyedi ömrümüzün, içinden gelip geçerken
Haylaz vakitleri bırak, hayat felsefeni danış,
Gönlümüzde yankılanır, yankılarıyla aldanış
Güneşli bahçelerinden, geçelim daha yol erken

Mahşerin atlısı gibi, gelmesin peşlerden hüzün
Hangi yana kaçsak da, varışımız yaratan yar
Bize o rahmandan başka, gideceğimiz her yer dar
İlahi mabudu aşka, varmaya yaş dolsun gözün

Yaşamın tam ortasında, duaya dursun hep diller
Nur ışıklı gecelerde, sonsuz aşkları koyarak
Zikirler yükselsin arşa, özlemle tespih sayarak

Vuslat gününe varmaya, yansın kalplerde kandiller
Gönül derinlerimizde, karanlık düşler gezerken
Kendimizi kandırmayıp, biz bize gelelim erken

*
Aşka
Gelelim
Dercesine
Kendini verdi,
Tasavvufa girdi.
Özünde yetişmeye
Yanıp yanıpta pişmeye,
Gönlü gönlünü yercesine;
Rabbin dostluğuna erişmeye,
Bilimlerde seyyah olup gezmeye,
Sevda sarnıcına koşmaya başladı.


Bir gece
Rüyasında
Gerçek gibice,
Babasını gördü.
Sebep oldu aldığı
Bu rüyasındaki özlü
Ve yol gösteren nasihatler
Görünmez âleme seyahatler
Onun inzivaya çekilmesine…
Hızla tükenen kısacık ömürde
Sevdaya hızlı koşmaya başlamasına…
*
…Sebep oldu.
….Babası Akşemseddin ona;
Ahret hazırlığına artık koşulmasını
Gönülden alçalarak cana doyulmasını
Bunu içinde hemen yola koyulmasını
Hemen de Kayseri’ye tez ulaşılmasını,
…Şeyh İbrahim Tennüri’ye varıp
….Teslim olmasını nasihat etmişti.
…..Hamdullah Hamdi Çelebi, rüyasından uyandığında
……Adeta kendinden geçmişti,
…….Bu rüya gönlünün daha çok yanmasına yetmişti.


Kayseri’ye gitmek için, hazırlıklara başladı.
Yolculuğa çıkmak için, gönülden anı taşladı
Tam bu esnada aniden, Tennüri Bursa’ya geldi
Hamdullah Hamdi Çelebi, emrine koşmayı bildi
…Babasının nasihatine uyarak
….Hemen sohbetine teslim oldu.
…..İbrahim Tennüri ona dönüp;
……‘Seni bana gönderen, beni de sana gönderdi’
…….Dedi ve Bursa’ya geliş sebebini müjdeledi.
*
(H)amdullah Hamdi Çelebiye
K(A)yseri’ye hemen gitmesini
He(M)en kısa bir müddet sonrasında
Ken(D)isinin de oraya geleceğini söyledi.
Sorg(U)lu bir ömrün geçen hikâyesini düşleyerek
Zikir(L)i sözlerle dilini işleyerek
Lütfey(L)e bize de inayetini ya rab diyerek
Hamdull(A)h Çelebi şöyle bir kendince titrer derinden
Ben derga(H)ına kor ateşler yağarken

(H)em Kayseri’ye ulaşılmıştır tez elden
V(A)rlık kendini inkâr edemezdi, edemedi ezelden
Tü(M) güllere ve gülmelere bedeldi bu sevda
Ham(D) ederek yaratana, koşarak güler şahı peşinden
Hakd(İ)nin tebliğcisi, efendiler efendisinin izinden

(Ç)alışarak hocası İbrahim Tennüri ile birlikte
D(E)rsini bir tamam eyledi,
Bi(L)erek hizmet ve sohbetini canına minnet
Tev(E)ccühü ve terbiyesi ile olgunlaşıp kazanarak zihniyet
Bile(B)ildi elbet, ilim ve irfanla dolmayı
Bileb(İ)ldi elbet onun halifesi olmayı…

*
Hocasının izni ile Göynük’e gelerek yerleşti
Belki de özüne şimşek çakan uğurlu sayı beşti
Kül kendi zerrelerini, gizleyemez olmuş gönülde
Yazmaya özlemler, kâğıda mürekkep aşkı depreşti
…Türk edebiyatında batı Türkçesiyle
….İlk defa yazdı beş adet mesnevi hamse
…..Hamse beşleme demektir budur hadise…
……Değişik konularda beş adet eser
…….Divan edebiyatı şairlerinin hangilerinde var ise
……..O şair ki; hamse sahibi, önemli bir şairdir.
………Beş ayrı eserin bir araya gelmesiyle oluşan
……….Büyük ve hacimli esere verilen addır hamse…

Hamsenin Divan Şiirinde önemli bir yeri vardır
Daha değişik bir ifadeyle söyleyecek olursak
Bir ifadenin sesli haykırışıyla söze durursak
Sözün anlamı okuyan dilin anladığı kadardır
…Özünde hamse;
….Divan şairleri tarafından
…..Mesnevi şeklinde yazılan
……Beş kitaptan meydana gelen bir takım demektir…

*
Mesnevîleri arasında en çok
En çok Yusuf ve Zelîha’sı beğenildi
Beğenildi Leyla ve Mecnun da dahası
Dahası meşhur etti onu bu ikisi
İkisi ve diğer eserleri kendi zamanında
Anında ve sonraki zaman ve asırlarda okundu.

Dokunda dudaklarda nakış nakış, ilmek ilmek
Bilmek ve söylemek gerek özellikle
Özellikle Yusuf ve Zeliha’sı en güzeli
En güzeli kabul edildi o zamana kadar yazılan eserlerin
Eserlerin dili ve üslubu bakımından

*
Bu eserinin
Ön söz bölümündeki
Saygın babası
Akşemseddin’i veli
İle ilgili
Bir menkıbesindeki
Gerçek olayı
Şöyle ifade eder:

*
Gökyüzünde yıldızlara, turnalar uçar giderdi
Akşemseddin hazretleri, her zaman şu sözü derdi,
“Şu benim küçücük oğlum Muhammed-i Hamdi yetim
Şu benim Rabbimin son ki hediyesi bidayetim

Zelil kalmasa şu mihneti, çokça dünyadan göçerdim
Vuslata çağıran ilahi şerbeti, hiç düşünmeden içerdim”
…Diye söylenirken Hamdi Çelebi’nin babası
….Valide sultanı babası Akşemseddin’e dönünce
…..“Göçerdim dersin durursun,
……Ama yine de göçmezsin” deyince…
…….Akşemseddin Hazretleri “Göçelim!” buyurdu.

Göynük kasabasına yaptırdığı mescide
Girip çocuklarına, vasiyetini yaptı
Sonra yakınlarından, helallikleri kaptı
İçten bir his ve sesle, çağıran sese gide
…Ve Yasin suresini okumaya başladı
….Sünnet üzere yatıp
…..Yanına da iman ve Salih amelini katıp
……Ruhunu Hak teâlâya teslim eyledi…
…….Zikredilen manzumenin ilk mısrasında
……..Hamdullah Hamdi çelebi,
………Babasının bu kerametine işaret eyledi

*
Edebi sahada, ortaya koyduğu
Şiirsel mısralarla geceyi okşuyor
Yazarken büyükte, bir haz duyduğu
Manzum eserlerle, her beyit coşuyor

Bir söz sağanağı, dudağa bal şerbet
Sözün başı Allah, tamamı şahadet
Dünyada kullar ki tutar kısa nöbet

*
…………………..On beşinci asırda
………İlim, irfan ve edebiyat dünyasının
…………...En seçkin şahsiyetlerindendi…
Özellikle edebi sahadaki otaya koyduğu
Manzume eserlerle tanınıp ahalinin duyduğu
Zamanın İslam kültürü ve irfanına hep uyduğu
Pek samimi bir şekildeki bir üslupla aksettiren
……Sayılı ve seçkin bir Osmanlı münevveriydi…

Yaş süzülüp gözlerinden ıslatırken yanaklarını
Dökülüp önüne, insanlar saçlarını seyrederken
Sayarken teker teker, sona yaklaştıran aklarını…
Derken bu gelen sonun başlangıcı bize geldi erken
…Hamdullah Hamdi çelebi
….Babasının tabiriyle Muhammed Hamdi çelebi
…..Hayatının sonuna kadar hep münzevi yaşadı…
……Umumiyetle eserlerinden kazandığı parayla
…….Geçimini temin ediyordu
……..Tutumlu oluyordu,
………Özen ve itinayla

*
Tepelerden derelere, sular seller çağlıyordu
Ebeveynler bebelere, dilim ekmek yağlıyordu
Aşık Hamdi çelebiyse, aşka yürek dağlıyordu
Ömür dediğin şey ne ki; sanki gün sağılıyordu
…Bir ara Anadolu’ya gelen
….Meşhur Abdurrahman Cami ile görüştü
…..Onunda sohbetlerinden istifade etti.
…...Eserlerine ondan aldığı feyiz de aksetti
……İzi düştü
…….Özü düştü
…….Bakışının gözü düştü…

Cami’yi taklit etmiştir, diyerek tenkit edenler
Susuz kuyuya kovayla, koşar adımla gidenler
Sisli dağlarda kaybolan, arayıp bulunamayan
Kurtların yemiş olduğu, kara koyunu güdenler
…Olduysa da normaldir,
….Bakıldığında eserlerindeki tasvirler orijinaldir
…..Okunuşu pek lezzetli
……Kendi şahsına formeldir….

Almış olduğu derinlik ve genişlik muhtevalı
Din, felsefe, tasavvuf kültürü ve edebiyatın
Potasında tam pişerek, her hatıra bir gül dalı
Olarak olgunlaşmıştı dolmuştu gönlü Ferhat’ın
…Ve eserler telif etmişti.
….Mesnevilerinde dini ve ahlaki konuları
…...Tasavvufi olgu görüşleri sunuları
……Ve incelikleri pek güzel bir üslupla işlemişti.

*
Kutlu sevdayla
Sarılmıştı Çelebi.
Eş değer ayla
Kendisinin edebi
Eserlerinde
Az da olsa bulunmaz
Yapmacık üslup
Ol deyince olunmaz
Ara ki; yoktur
Ara ki; bulamazsın…
İstersen ara!
Ara mumla, çırayla…

Pek kıymetlice
Bir kültür yadigârı
Kopsa fırtına
Hep var olup vakarı
Sen fıtratına
Sunmuştur edip, varı…

*
…Hamdullah Hamdi Efendi
Gül yanaklı gül yüzüne, indirir gökten ayı
Dilinden eksik etmeden yaratanına duayı
Bin beş yüz üç senesinde, arzın Göynük diliminde
Son nefesle bir kez daha, koklamıştı son havayı
…Arzı terki diyar ederken
….Güler yüzle selamlamıştı, can alıcı meleği
…..Melekte onu selamlar, vuslata ererken…

Babası teninde vardı, ona meyil, aşk tortusu
Bu sebeple vardı diye, ondan ayrılık yortusu
…sebep bu olsa gerek,
….Muhammedi yetim dediği küçük oğluna
…..Daha bir sevgiyle dolsa gerek…

Aynı yere, aynı il’e, aynı atan gönüllere
Babasının bulunduğu, kabre yakın bir kabire
…Hemen yanı başına defnedildi.
….Yolu yol, istikameti ve tasavvufi inancı
…...Mer daim murat edildi…

Ondaki tevazusu, görün başındaki taç
Alçak gönüllülükle, hoş görü denen ilaç
Sabır denen olguyla sevgi yok kişiden kaç
Nice hekimler bile, her zaman buna muhtaç

Sözün konusu aşk ise, ne yürekleri yandırır
O badeden içenler, susamış gönlü söndürür
Sevdayı çeken gönülde, hasretse başı döndürür
Kişi serapta görüp de gözün özünü kandırır

Hamdullah Hamdi Çelebi’nin bilinen eserlerinden
‘Yusuf ve Zeliha’ ile ‘Leyla ve Mecnun’u söyledik
‘Tuhfet-ül Uşşak’ ile ‘Kıyafet Name’ eserlerinden
‘Mevlid-i Nebi’ ve Mecâlis’üt Tefsir’e söz eyledik
…‘Ahmediyye’ şiirlerini ihtiva eden
….Divan-ı edebî eseriyle
….Tasavvufla ilgili ‘Risale’sidir bir diğer eseriyse


Divanıyla ve mesnevileri, yazma halinde olup
Her birisi, el emeği, göz ve gönül nuruyla dolup
…Henüz basılmamıştır.
….Mesnevileri gazel ve kasidelerine bakınca
…..Sade ve güzeldir, anlaşılır okuyup dile takınca
……Ancak; menkıbe ve kerametler sahibinin bu eserlerinin
…….Hala kıymeti anlaşılmadı beki de;
…….Kitap haline çoğaltılarak çokça basılıp,
……..Gözler önüne asılmamıştır.


Yûsüf ü Zalîha mesnevîsinden bir gazeli
Sunayım ben size kendi dilinden en güzeli:

“Kâlû belâ’da ekdi çü tohum-i belâ-yı aşk
Bitürdi âb-i derd ile ben bî-nevâyi aşk
Çün hâsıl etti döğe döğe harmânımı derd
Bir demde hâsılım yele verdi hevâ-yi aşk
Gönlümü âşinâ edeli derd-i yâr ile
Bîgâne etti bana kamu âşinâyı aşk
Benden selâmı kesdi, selâmet çûn eyledi
Dest-i melâmetiyle bana merhabâ-yi aşk
Kalmadı gözde hâb eseri, doldu âb ile
Bilmem ki âkıbet nidiser mâcerâ-yi aşk”

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

6 Kasım 2010 Cumartesi

MİRİM ÇELEBİ(Gülce-Buluşma)






















Sonsuzluk ruhumuzda yanıp duran meşale
Sevgiye düş toplarız, hele bakın şu hal’e
Donan düşlerimizi, sıcacık tutmak için
Ay toplar umutlar da, gözler arar hep hâle
…Derin koylardaki tufanlara aldırmadan
….Koşar yarınlara, başarmak için ruhlarımız,
…..Geçmişten geleceğe koşan ruhlarımızdan
……Biri daha olan, bir başka çelebiden
…….On altıncı yüz yılda yaşamış,
……..Mirim Çelebi’mizden bahsedeceğim;


Solan düşlerimizin, özenle pasın biler,
Gafletin uykusundan, uyanmamızı diler,
Gönülden nidamızın sesini duymak ister
Asıl adı Mahmut’tur Mirim Çelebi’mizin
…Tanınmış Osmanlı matematikçisi,
….Astronomi alimlerimizdendir kendisi.
…..Bu alanda çalışmaların
……Devamıdır elbet soyundan beklentisi.


Bin dört yüz yetmiş beş, civarı bir yılda
Aydınlık bir şafağa, göz açar İstanbul’da
Sonsuza uzanmaya, kanat çırparak koşar,
Dudağında bir gülün, sevdası vardır kulda
…Hem Ali Kuşçu’nun hem de Kadı zade’nin
….Yanaklarına ay düşüren torunları oldu.


Dede oldu kendisine, namı değer Hoca Zade,
Mirim Çelebiye oldu, biricik kızı valide
Kutbettin Mehmet olunca, saygıya değer babası
Meşhur âlim Ali kuşçu, baba tarafından dede…
…Babası Kutbettin Muhammet’tir
….Mehmet’in yanında söylenir ona,
…..Birde böyle bir ifade…


İstanbul’da demlenerek, medreselerde okudu
Ilık yaz akşamlarında, akşam otları kokudu
Gönlü ilim ilim dolup, desenli kilim dokudu
Dokudukça tezgâhında, yaklaştı hep maksudu
…Bursa manastırında hoca iken
….Genç yaşta vefat edince babası,
…..Dedesi Hoca Zade,
……Yanına alıp, yetiştirmek için oldu hem de hocası.
…….Sinan paşa’nın hizmetine girmiş iken,
……..Ondanda ders almaya gayretliydi çabası.
Önce İnebolu da, müderris oldu
Edirne’den sonra Bursa’ya yol buldu
Son gayretle gün ufka batıp giderken
Bir sonraki güne hazırlanır erken
…Medreselerinde yetiştirmek için umuda yelken,
….Her türlü emeği ve çabayı esirgemedi.
…..Gönüllerin geleceğe olan sevdasına,
……Uyanmak için uykudaki derinlerden…


İkinci Beyazıt Han’ın, şehzadelik döneminde
Hocası olup ders verdi, hesabi ilimler derdi
Riyaziyat derslerini, öz belleğine gönderdi
İlme irfanla çalışıp, oldu her an öneminde


Yaprak dala sarılır, dal dediğin gövdeye
Söz güler; gökte güneş, düş saklar hep sevdeye
Dünya’nın sahnesinden, nice mevsimler geçer
Çalışırlar her daim, azık dolsun heybeye…


Kulaklarımızdadır hep yaşam ezgileri
Koşarız peşlerinden, bizlerde bu sevdaya,
Asırlar geçse silinmez, yüksek yaşam çizgileri
Onlar gidiyordu aya, biz kaldık bu yolda yaya


Hocalık etmişti şehzade şahsına
İkinci Beyazıt geçince tahtına
Önemli makamlar görev yeri oldu
Mirim Çelebi’nin güzide bahtına


…Bin beş yüz on dokuz yılında;
….Yavuz Sultan Selim zamanında
Kazaskerlik görevine, çıkar birde hayat yolu
Görevde yükselip oldu, görev yeri Anadolu
Dudaklarında bir gülün ebedi sevgisi vardı
Aşkla susamış dilini, o güle salâvat sardı


…Mirim Çelebi, Kısa bir süre sonra
Emekliye sevk edildi, görevden azledilerek,
Hayatının sonlarında, hacca gitti bir kafile
Say edipte vakfe durdu, öncesinde tavaf ile
Hac görevini yapınca, ilahi haz edilerek
…Dönüşünde Edirne’ye yerleşti.
….Bir dalganın köpüğüyle üşüdü sözleri
…..Gün ufuktan batıp giderken son gayretle
……Her bir tarafı bin bir renge, boyamak isterdi gözleri…


Ağaçtan sararıp ta, düşen her yaprak gibi
Eğilip döner beller, toprağa orak gibi
Çalar Cebrail melek, onunda kapısını
Bin beş yüz yirmi beşte, mertek yapısını
…Defnederken Kasım paşa Camii avlusuna
….Döşerler sıra sıra tahtalarla…


Tiren yürürü her an, yürüyor hala bilsen
Kimi namaz öğretir, görevli kondüktöre
Marşandiz karası var, hele söyle! dilsen
Kimi kendin kandırır, ebedidir der; küre…
…Kimi arzular peşinde koşar,
….Şeytanı memnun ederken, böyledir der töre…
…..Merhum Mirim Çelebi
……Yaşamadı hayatını şeytana ve nefsine göre.


…Yüce yaratıcı, ulu rabbin yolunda
….Rızaya istikamet için, aşkla ve şevkle doldu
İki büyük astronomdan, torun diye destek buldu
Fikriyat gelişmesinde bunun çok etkisi oldu
Zor olmadı bu sebeple, kendisine yön bulması
Bir sevdanın sarnıcında, arşa sevda dolması
…Dedesi Ali Kuşçudan sonra,
….Osmanlı devletinin ilim hayatında
…..Geometrinin gelişip ilerlemesi için
……En çok çalışan kişi olması…
…….Matematik ve astronomi alanlarında
……..O dönemin en çok tanınan kişisi haline gelmesi…
………Tesadüf değildir diye;
………..Kaydı düşer, okunası beyaz yaprağa.


…Özenti duyarak karıncalara,
Arıların metrelerce gidip yaptığı ballarına
Tohumlar dökerek gidilesi zirvenin yollarına
Yüreğine tutunarak uzandı bilim dallarına
Haylaz vakitlerden kaçarak gün toplayıp kollarına
…Özlemine sarılarak yarınların, arşa merdivenine,
….Uluğbey’in ünlü ‘Zeyç’i olan eserini
…..“Cetvelin Düzeltilmesi ve Çalışma Kılavuzu” adlı kitabına
……Kendi görüş ve düşünselleriyle birlikte
…….Farsça olarak şerh etmiştir…
.……..Çalışmaların devamında büyükbabası
………Ali Kuşçunun Astronomiyle ilgili eseri
……….‘Fethiye’ adlı risalesini de şerh etmiştir…


Dişlerinden akınca bedenin yorgun teri
Kazandı göğsündeki en sancı dolu yeri
Bin emekle eritti, sırtında yüz dağları
Yorulsa da koşarak kucakladı çağları
…Matematik ve astronomi ile ilgili vardır
….Yazdığı bir çok eseri halesi,
…..İkinci Beyazıt’a sunulmuştur sekiz adet risalesi
……Bunlardan başka trigonometriye dair
…….Bulunur çoğu Farsça yazılmış eserden gül lalesi
……..Hepsi birer aydınlık meşalesi…


Matematik sahası bilimlerin yanında
Türkçe ve tarih kokar, kıp kırmızı kanında
Yanaklardan ay düşer, yıldız parlar alnında
Türk dediğin doğruluk, dürüstlük vicdanında


Heyet ve müsellesata dair eserlerle ünlüdür..
İnsanlığa sevgi dolup taşan, coşan yeri gönlüdür
…Batlamyus’un bin dört yüz senelik
….Hiç itirazsız kabul edilen
…..Dünya merkezli kainat sistemi görüşünü
……Yıkma çabalarına, Kopernik’ten yirmi yıl önce başlamış
…….fakat teorisini açıklamaya ömrü yetmemiştir,
……..Çünkü ömür dediğin, zamanlı ve günlüdür….


En ünlü öğrencileri; Ali el Muvakkit ile
Filozof ve de tarihçi, ünlü Taş Köprülü zade
Geleceğe gelsin diye, peşinden nice öğrenci
Yetiştirdi hepsini, hepsi bu yolda azade
…Osmanlı edebiyatında en bilinen eseri
….‘Munyet El Seyyadin fi El Av’ dır.
…..Astrolojiye dair en bilinen eseriyse
……Türkçe ‘Mesaili Mirim Çelebi’ adlı eseridir.
…….Yeşerip filizlensin diye, geçmişten geleceğe
……..Tohumlar bırakır hala toprağa…


Güneşlere sıvanır, bir gün elbet gülüşler
Yaratanın rızası, içindir son dönüşler
Aşacağız vuslatın, görünmez surlarını
Belki bizde cennete, atıp giriş turlarını
…Buluruz orada kendimize yer…
….Yoksa bu akılsız başın götürdüğü
…..Bencileyin, orada ne eder….


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

30 Ekim 2010 Cumartesi

YÜZÜNCÜ YIL MARŞI
















Gün gelecek istikbalde, yarınlar bizim olacak
Karanlıklar dağılacak, boğacak nurla ışıklar
Ülkemin insanları, huzur ve neşe dolacak
Sıkılsa da sinsi kurşun, doğacak nurlu ışıklar

………On altı imparatorluk, yüz on altı devlet kurduk
………Altı bin yıllık yol geldik, medeniyetle yükseldik
………Ne engelleri dinledik, ne zor karşısında durduk
………Söylemekle yetinmedik, yine sözden öze geldik
………Diklenmeden dik durarak, çoklukta birliği bildik
………Yüzüncü yılda yeniden, dimdik ayağa dineldik

Sanma karlı dağ! Ardında, ebedi kalır bu sevda
Yüreklerde sönen od’un, küllerinden olur peyda
Biz ferhatız biz mecnunuz, hürriyetse bize ceyda
Koparılsa da vaveyla, doğacak nurlu ışıklar

Nakarat

Sıcak ve içten gülüşle, gülüşmek bize çok yakın
Yaşadık ölmez destanlar, hepsi gönüllerde bakın
Güneş battı deseler de, inanmayın millet sakın
Çöken sisler dağılacak, doğacak nurlu ışıklar

Nakarat

Sessiz bir diriliş vardır, bak uyutulan uykudan
Duy! Bak bu ne belirgin ses, çıkıyoruz kuytudan
Sevgi ile hoş görüye, özlemle dolu duygudan
Dünya haberdar olacak, doğacak nurlu ışıklar

Nakarat

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

27 Ekim 2010 Çarşamba

ELVAN ÇELEBİ(Gülce-Bahçe)

















On dördüncü asırda
Anadolu da yaşayan,
Velilerden ve şairlerden
Oğul Ali’nin, babası Elvan…


Elvan’ın babası meşhur şairlerden,
Aynı zamanda bilinen tarihçilerden,
Bin yıllık ocakta yetişen Âşık Paşadır,


Elvan çelebi, Amasya civarında yetişti
Âlim ve Evliyaların büyüklüğüne erişti
Kırşehir de doğdu diye söylemişti konuşan diller
Babası orada yaşadı, vefatı orada yetişti.
Bu sebeple Elvan Çelebi’nin Kırşehir de doğmuşluğunun,
Söylentisi kulaklarımıza, daha bir kuvvetlice yerleşti.

*
Tespit edilememiştir, doğduğu tarih kesince,
Yüzlerinin kırlarında, sert soğuk rüzgâr esince
İçlerindeki yangında, suya özlem dinmeyince
Yol göründü gelinecek, öyle uzun ve ip ince
…Mensup olduğu aile,
….On üçüncü asrın ilk yarısında,
…..Moğol istilası sebebiyle;
……Orta Anadolu’ya gelip yerleşmişti.
…….Anadolu’da önemli bir nüfus kazanmıştır…


Elvan Çelebi gündüzde, sevda dolu gecelerde
Bade dolu umutlarla, söylenilen hecelerde
Gergef ile oyalanmış, hatıralar peçelerde
Ne yaşanmışlıklar kaldı, gerideki nicelerde
…Elvan çelebinin;
….Dedesi Muhlis Paşa Yerleşti önce
…..Çorum ile Mecitözü arasındaki Eski Çat köyüne.
……Muhlis Paşa’nın babasının ismi
…….İlyas Horasani, olduğundan dolayı olsa gerek,
……..Söylenir oldu, sevgilinin güneşli bahçesi bu köye,
………Ellez veya İlyas ismi, İlyas Köyü diyerek…


Elvan Çelebi’nin saygın ve güler yüzlü dedesi
Gül insan, İlyas Horasan, veli kulların velisi
Öldüğünde defnedildi, köyde yapıldı türbesi
Yaşamına devam etti, muhlis paşa ailesi


Talebeleriyle birlik, evler yaptırdı burada
Çiftçilikle meşgul oldu, geçinmek için sonrada…
İlim ve irfan peşinde, erinmek için murada
Yaşamına devam etti, muhlis paşa ailesi.


Zamanın âlimlerinden, ilim tahsil etti Elvan
Babası Âşık Paşa’nın, önde gelen talebesi
Şeyhülislam Fahrettin’le, tasavvuf doldu pehlivan
Dedesi vefat edince, çaldı hüznün galebesi,
…Elvan’ın sevgili veli dedesi
….Tatlı bir türkünün, aşkın ilmeklerinden geçerek,
…..Yaşanmıştı güzelliklerle dolu hikayesi.

*
(E)lvan Çelebi, babası Âşık Paşanın izniyle;
Ö(L)üm döşeğine, her an yaklaştığını bilerek an be an,
Gö(V)desine emanet ruhun, geldiğini bilerek kalubeladan,
Yan(A)rak hakka hizmet aşkıyla, halka hizmet yolunda
Daya(N) ey gönlüm şu kısacık fani yaşamın dikenli kolunda diyerek;


(Ç)ıkmadan ulu davete çağıran, ulu yoldan
Y(E)rleşti hizmet etmek için, İlyas Köyüne kendisi…
Ge(L)eceğim ey yüce Rabbim ebedi yurduna deyip;
Hey(B)emde kuru ekmek bulunsun misali
Kend(İ)si yaptırdı bir Cami, zaviye, türbe ve hamam

*
Susuzlar engin ummanda, su arar tüm ziyadesi,
‘Suyu neyleyeyim ben ki; gerektir hakkın kendisi,
Kendine gel be ey nefis; bir an bile, boş durma der…’
Eratna beyine vezir, olunca amcazadesi
…Alâeddin Ali Şah-ı Rumi,
….Bu eserleri besleyecek zengin vakıflar kurdu.
…..Köyü ve etrafındaki geniş araziyi,
……Yeğeni Elvan Çelebi’ye bağışladı.


…Bir rivayete göre; babası Âşık Paşa’nın,
Bin üç yüz yirmi altı da, Mısır’a yola gitmesi
Ya da eceli vaciple, dosta vuslat üzerine…
Nur âlemlerine gidip, geldim diye el etmesi
İnince bize sır olan; dehlizin derinlerine…


…Oğul Elvan çelebi;
Onun yerine geçerek, deryalardan su içerek,
İnsanları güler yüzle, hak yola davet ederek
Allahın emir ve yasak, kıldığını bildirerek
Hidayete koşmasına, nasihatle meşgul oldu…
…Sohbetlerinde birçok kimsenin yetişmesine
….Vesile için yol gösterip, nice gönüllere hidayet doldu.
…..Birçok devlet adamı ve şairin doğru yola,
……Ulaşmasına sebep oldu,
…….Bunun için koştu, hep hayatta dört nala…


O devirlerde, ortalara çıkan
Babailerin, sapık inancından
Çevirmek için, kulları uyaran
Ehli Sünnete, her an ve her zaman
…Onları davet eden Elvan çelebi
….Babası ve dedesi gibi;
….Allahın sevgili kulu, kulların güzeli
……Zamanın ileri gelen evliyasıydı,
……..Ermişlerden idi, meşhur da bir veli…

*
Kutsal sevgiler od’unda, sonsuz nar-ı aşka kandı
Yanan gönlünün duvarı, aşka ve meşke boyandı


Karanlık düşürme sakın, düşmesin biz kula efkâr
Gün ufka batıp giderken, son bir gayret daha boyar
Gökyüzünü sarmak için, hala ondan ışık yağar
Kutsal sevgiler od’unda, sonsuz nar-ı aşka kandı


Kırık dökük hayatların, hızlıca mevsimi geçer
Kanayan yaradır ömür, bazen bir bakarsın meğer
Deyip dünyanın zevkine, vermedi fazla bir değer
Yanan gönlünün duvarı, aşka ve meşke boyandı

*
Yerleşmesi sebebiyle, Toprak kokan güzel köye,
Belki unutmaz, bir yerden bize dostça bakar diye
Nice hizmet ve önderlik, etmiş bu değerli veli
Yol göstermiş hakikate, hep oldu ismi himaye…


Bundan sonra köyün adı, Elvan diye dile geldi,
Daha sonra resmiyette, bu isimle hep güzeldi
Ruhları saran düşlerle, göğe dualar yükseldi
Çocukça gülümsemeler, mühürlü gönüller deldi
…Tarihe dizdiği doyumsuz anılarla,
….Elvan Çelebi’nin Elvan Köyünde
…..Yaşanmıştı asırlar, kim bilir daha nice güzeldi…


Elvan Çelebi’nin doğumu gibi,
Bilinmemektedir ölüm tarihi,
Elvan köyünde açtılar kabrini;
Yer yatağıdır burada türbesi.
…Türbesini ziyaret edenlerin,
….Çeşitli hastalıklara,
…..Şifa bulduğu rivayetinin,
……Boşa değildir, belki de söylenmesi…

*
DÜNYA çıkrık misali, durmadan döner durur
Boşa çaba ey akrep, yelkovana YETİŞMEK,
Kimine bal kaymaktır, kimineyse barBUNYA
İTİŞMEK boşa dostum, hayat biter can kurur.


Çıktık birer sefere, gideriz gündüz GECE
KOŞALIM rahmanıma, söken şafakta bari
HECE gibi yaşamda, cümlenin var fazlası
Günler hızlı geçer bak, bir umuda COŞALIM

*
Çelebi Elvan
İlham dolu şairdi.
Kaleme hâkim,
Türlü şiirler yazan…


Atalarının
Hayat hikâyesini
Anlattı sağken,
Gör şair payesini…


Bin seksen beyte,
Aşkın hissi inince;
Tarih, kültür ve
Edebiyat sinince

*
Yaşanmış bazı tarihi olaylara ışık tutan
Ecdadının nice yaşam hikâyesini anlatan
Kültürel ve edebiyat değerini de taşıyan
Şair bahtın harabesi, derken onunla yaşayan
…Elvan Çelebi’nin
….‘Menâkıb-ül-Kudsiyye fî Menâsıb-il-Ünsiyye’ adlı
…..Manzum eseri meydana çıkmıştır.
…...Osmanlıca bilmiyor olsam da,
……Bence bu güzide eserin anlamı;
…….‘Tanınmış Makamlardaki İnsanların Değerli Yaşam Hikâyeleri’
……..Gibi bir manadaki hislerle, gönlüme akmıştır…


Bu eserin bilinen bir yazma nüshası
Bin dokuz yüz elli beş, belki de elli yedi
Senesinde bulunmuş ve korunmuş dahası
Bu sayede o günden, bu güne gülümsedi
…Konya Mevlana Müzesi Kitaplığında,
….Muhafaza edilmekte olduğunu da
…..Duydu kulağım, haberini okudu gözüm,
……Yazıyorum bende, okunursa diye sözüm…

*
Dil bakımından
Evliya Çelebi’nin
Bu eserinde,
Eski Anadolu’nun
Öz Türkçesinin;
Öz özellikleri de
Taşınmaktadır.


Aynı zamanda
On üç ve on dördüncü
Yüz yıllarınsa;
Türkün, tarih akımı,
Engin ve önemli,
Güzellikte kaynaktır...

*
Zaman denen olgunun, ardı ve önü hardır
Bilirim elbet bende, dünya gönlümden dardır
Bize sadece rahim ve rahmanımız yardır
O ki bizden razıysa, bizim için bahardır
…Bizim mükâfatımız, Salih amelimiz kadardır
….Örnek alınacak yaşamları olan nice çelebimiz gibi
…..Elvan Çelebimiz vardır.
……Biz çelebileri unutsak bile,
…….Onların da, bizim de; örnek alıp bağlandığımız,
……..Allahın elçisi, sevgili peygamberimiz vardır…


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

----------------------------------------------------------------

Paye: rütbe, derece, aşama, basamak

22 Ekim 2010 Cuma

CELÂLZÂDE SÂLİH ÇELEBİ (Gülce-Bahçe)



















Ağaçlarla dolu bahçe, bin ışın ısmarlar güneşe
Ağaçlar üzerinde davetkâr yemişler, verir neşe
Hemen girişte, huzuru gölgesinde taşıyan meşe
Sesi okşardı ruhu, dalları rüzgârda sallandıkça
…Bin dört yüz doksan üç senesinde
….Yağmuru müjdeleyen rüzgar misali,


Muştu gizliyordu zaman celal zade’ye sinesinde,
Bir emanet daha bekliyordu, dünya hazinesinde
Her evlat bir emanetti, rabbimizden neticesinde
Dualar yükseldi sineden, divan boyu uzandıkça
…Ve dualar kabul oldu,
….Babası Tosyalı Celal Zade orada kadıyken
…..Volçitrin de beklenen bebek geldi dünyaya,
……Okunur kulağına ezan, hemen erken…
…….Celal Er-Rumi oğlu Molla Sâlih künye adı,
……..Celal zade Salih Çelebi oldu, asıl dünya adı


Hanefi mezhebi öğretileriyle fıkıhta pişen
Osmanlı devleti zamanı, Anadolu da yetişen
Duyar sesini suyun, akarken dereye hasret düşen
Sesi okşardı ruhu suyun, dere boyu uzandıkça
…Celal Zade Salih Çelebi
….Medrese tahsilini tamamladıktan sonra
…..İbn-i Kemal Paşanın derslerini aldı.
……Hattat Şeyh Hamdullah ile
…….Hat sanatının inceliklerine daldı.

*
Aslında bildiğimiz, yazısı çok güzeldi
Kalem tutan hattat el, ne maharetli eldi


Bir yandan ders okuyup, beyne ilim ekerdi
Hocası ibn-i kemal, ona pek çok ders verdi
O bazı eserleri, temize çekiverdi
Aslında bildiğimiz, yazısı çok güzeldi


Düşmüştü denizlere, sanki balığa hasret
Hasret çek ki bilirsin, belki balığı sabret
Merhem oldu dillere, bulmuştu ilmi nusret
Kalem tutan hattat el, ne maharetli eldi

*
…Bin beş yüz yirmi senesinde
Tahta çıkışı sonrasında, Kanuni Sultan Süleyman Han,
Celal zade Salih Çelebi, İbn-i Kemal’den ayrılarak
Özlemlerin kucağındaki, gerçeklerde yaşanılarak
Padişah hocası Hayrettin, hocası oldu onun heman.
…Talebe olup Hayrettin Efendiye,
….İcazet aldı ondan, ve de resmi diploma
…..Edirne’deki Siraciyye
……Medresesine tayin edildi, müderris diye…


Güneş yaksa kavursa da, ilham yağar yüreğine
Yıldırımlar düşer ta ki, sırtındaki küreğine
Edirne’de Siraciyye, müderrisliği yaparken
Kalem kağıt arkadaşı, yazmak düştü süreğine
…Kanuni Süleyman Han’ın
….Belgrat, Rodos ve Budin seferlerini yazarak,
…..Takdim etti sultana, hürmetle bakarak.


Bin beş yüz yirmi dört senesinde,
İstanbul Murat Paşa Medresesine müderris oldu
Uzun süren bir zaman, buradaki görevinde doldu
Gündüz ve gecelerde umudu, kendine yoldaş buldu
Umutla hasret sarmalanınca, endişeler kayboldu
…Sonra özlemlerin yolu düştü
….Divanyolu’ndaki Haldun Ali Paşa Medresesine,


Bin beş yüz otuz altı yılından gün aldığında zaman
Görev yeri oldu, ünlü medreselerden Sahn-ı Seman
Burada görevdeyken, emir verdi Kanuni Süleyman
Firuz Şah hikâyesini çevirdi Farsçadan Türkçeye
…Sekiz cilt halindeydi, bahse konu eser,
….Lakin çok kısaydı, oysa çeviriye zaman
…..Müderrislikte müderris oldu
……Daha bir kaç medreseye…

*
Bin
Beş yüz
Kırk dörtte
Gülen bir yüz,
Halep’te başlar
Elli beş günlük bir
Zaman kalacaktır ya
Kadılık ona görevdir…
Bakar şöyle bir göğe,
Düşler sola sağa,
İnce bir çizgi
Ve çok kısa
Bak zaman…


Bu
Kısa
Görevden
Hemen sonra,
Mısır beylerbeyi
Haldun Davut Paşa’nın
Beylikteki durumunu
Teftiş ve tahkik etsin diye,
Havayı koklasın diye
Mısır’a gönderildi…
Görev bitiminde
Tekrar Halep’e
Kadı olsun
İstendi…
*
Anlatır kim kendini, söz bitmez öğe öğe
Ömrün ortası benlik, görür ayna da devi
Alıp gider bak sular, haykırışları göğe
Ancak kabul etmedi, yeniden bu görevi
…Sonra istirahat mekânı olacakken evi,
….İstanbul’daki Sultan Beyazıt Medresesine
…..Tayin olup başlayacakken tam göreve,
……Şam kadısı olup geçti görev başına;
…….Bir yıl sonrasına, kara verildi
……..Mısır kadısı olmasına….


Cennete gidecek yol, arandı ve kayrıldı
Rüşvet ve de zulümden, uzak durup sıyrıldı
Yıl bin beş yüz elli de, emekliye ayrıldı
Şöyle anlatır dili, ayrılma sebebini;

*
"İslam dininden
Başka olmadı yolum,
Kadılık yaptığım müddetçe,
Kıl kadar ayrılmadım ben hiç,
Kurandır sağım ve kurandır solum
Şahadete aykırı kıpırdamaz kolum


Lakin o günler
İstenirdi ödünler
Görev yaptığım o diyarlar
Mısır, Şam ve Halep’te zulüm vardı;
Haksızlık alıp başın, göklere çıkmıştı
Nefisler özü yakmaya, birer kibrit çakmıştı


Aramızda çok
Çetin mücadeleler
Geçti fikri mübadeleler.
Sanki bir zemheri kanatlar ıslak
Ben ki adalete ve hakikate tutsak
Oysa geleceğe dair ne umutlar beslerken


Ne onlar beni
Zulme uydurabildi,
Ne ben onları adalete
Ve hakikate, az götürebildim.
Sonuçta onlar zulümlerde galip geldi,
Bense adaletli yolda, mağlubiyeti bildim.

*
Şaşkınlık ve hayretle, çok uzunca bir müddet
Tefekkürle düşünüş, yolculuğuna daldım
Ufka derince bakıp, öylece baka kaldım
Ne edeyim Allah’ım, çaresiz ben’e medet


Sonunda tüm dünyalık, hevâ ve hevesleri,
Özlem ve arzuları, bertaraf edecektim,
Bunu yapacak kadar, kuldum ve gözü pektim
Dünyadan geniş hayat, fanidir kümesleri


Tiren kalkar duraktan, vakitlice gidene
Bırakmaz ki kimseyi, biz de gideriz sal’la
İstersen sen kal şimdi, gidene mendil salla


Aldanmayın dostlarım, hukuku yok edene
Ecel kapıda bekler, daha çıkmadan yola
Sorumluluk yaşında, gelse halimiz nola"

*
Diye söyler bencileyin, Feyzullah’ın dilinden
Emekliye ayrılan, kadı Salih Çelebi
Bir güzelce ev alır, Eyüp Sultan ilinden
Yan yana duran birer, göreceli gül gibi
…Özlemlerin kucağında,
….Köz ateş yangınlarda arar desteği ve ilacı…
…..Komşu oldu, biraderi koca nişancı
……Celal Zade Mustafa Çelebi’ye.


Başladı orada yaşamaya kendisine gelerek
Şu doğanın ahengini, düzen verenini bilerek
Sohbetine gelen talebeleriyle sohbet ederek
Ve ilmi çalışmaları enine boyuna yaparak
…Tatlı bir ömür sürdü.
….Hem gündüzlerde, hem de birçok gecelerinde,
…..Eser telif etmenin defterini dürdü.
.…..Kanuni Sultanın Şehzadesi Beyazıt’ın emriyle,
..…..Yazar Cemalettin Mehmet Avfi efendinin,
……..Selçuklu veziri Nizamülmülk adına,
………Farsça olarak yazdığı;
……….Cevamiul Hikayat ve Levami ur Rivayat adındaki
………..Kısa ama çok şey ifade eden hikayeler
…………Ve parıldayan rivayetler anlamına gelen
………….Tarih ve ahlaka dair eserini Türkçeye çevirdi.


Şehzade Bâyezîd çeviriyi okur ve çok beğenir
‘Muradı neyse arz etsin!’ Demiştir, haberi söylenir
Böyle bir malumat sorulsa, daha neler neler denir
…Oysa sadece talebeleriyle birlikte olmak,
….Eser teliflerinin devamına mekan bulmak,
…..İstek ve arzusuyla, Eyüp Sultan medresesinde
……Tekrar müderris olma şerefi, kendisince istenir


Bu görevde üç yıl daha, gönlüne ilimler sardı
Kim bilir ki; bilinmesi gereken daha neler vardı
Oysa bu yaşam denen zaman ne kadar kısa ve dardı
Ömürse; sadece yaşadığın güzel şeyler kadardı
…Bunu biliyordu
….Ancak gözlerine perde indiğinde
…..Zaman, bin beş yüz altmış bir, senesine bindiğinde
……Rahatsızlığı, Safer ayında affını isteyip,
…….Emekliye ayrılacak kadardı.


Yüksek din ilimlerine vakıf, değerli bir zat olan
Bilhassa fıkıh ilminde, derin bir ihtisasla dolan
Nesir ve nazım vadisinde, kudretli bir kalem bulan
Ahlaklı, faziletli ve dürüstlük dolu bir vakardı.


Hakşinaslığıyla kendini tanıtıp, adalet doldu
Devrin âlimleri arasında önemli mevki buldu
Telif ve tercüme de, çok kıymetli eserleri oldu
Ahlaklı, faziletli ve dürüstlük dolu bir vakardı


Mısır kadılığı esnasında, evlenmesi söylendi
Annesi tarafından verilen cariyeyle evlendi
Bu cariyeden İshak adında oğlu doğup dillendi.
On yaşına gelip ölünce, vefatına hüzünlendi
…Bundan müteessir olup üzülmesi sebebiyle,
….Manzum olarak kısa bir zamanda
…..‘Leyla ve Mecnun’ hikayesini kaleme aldı.
……O günden bu güne
…….Bu hikayeyle Leyla ve Mecnun
……..Dillere pelesenk oldu,


Hayaldir bazen dumanlı dağlar, bazen ufukta vaha
Bazen kuş cıvıltında, huzur bulur şair ve fukaha
Bazen de sessizlikte kalkar, ilham duyguları şaha
Elli yaşını geçtiği halde, evlenmedi bir daha
Dini çalışma ve hizmetlerine mani olur diye
Kendini adadı, ilim ve irfana yol göstermeye
…Yaşadı bu minvalde…
….Hizmetçilerinden birini, büyüttü evladı gibi


Gencecik yaşta çocuğa, sevgi ve şefkatini verdi
Tutardı ilgiyle elini, çocuk ona baba derdi
Herkes bu çocuğu, onu gerçek oğlu zannederdi.
Dertlilerin derdini, kendi derdi gibi dert ederdi
…Yumuşak huylu, temiz kalpli ve vefakâr,
….En az biraderi,
…..Nişancı Mustafa kadar cömert ve cefakar,
……Hayatının her devresinde
…….Fakirlere ve akrabalarına,
……..Yedirirdi kim varsa muhtaç çevresinde.


Yardım ederdi elbise ve para vermek suretiyle
Ne biti, ne de eksildi, bereket buldu servetiyle
Sanki fakir babasıydı, görüp gözeten cihetiyle
Dertlilerin derdini, kendi derdi gibi dert ederdi
…Her gece sofrasında izzet ikram olurdu,
….Dostlarından ve talebelerinden misafiri bulunurdu…

*
Tezkire sahibi Âşık Çelebi görüşmüş onunla,
Rahmanın aşkına söken şafaktaki, sohbeti sonla
Anladı fazilet yüksek ahlak onunla da beraber,
Anladı kazası yok, dünyada işi olmaz oyunla


Belli ki birlikte; sohbet dolu bir hava solunmuştu,
Öyle ki; bir şiirinde şöyle övgüde bulunmuştu:


‘Ülemâ vü fuzelâ vü fukahâdandır ol
Şuarâ vü bülegâ vü fusahâdandır ol.’


O âlim ve fakihlerdendir hem de fazilet sahibi
Şairdir, açık ve güzel sözlü muaşeret sahibi

*
Salih Çelebinin, Salih ve Saliha mahlası ile
Şiirleri vardır; divanında yazmış, dolanır dile
Nesir vadisindeki kalemi, şiirden üstün bile
Yazmıştır daha sade ama ahenkli bir kalem ile
…Hüsnü hat öğrenmiş gençliğinde,
….Amasyalı Şeyh Hamdullah’la
…..Güzel yazı çalıştı iştahla…
……Bin beş yüz altmış üç yılında
…….Vefat eden Salih Çelebi,
……..Mustafa Çelebi Camii bahçesinin
………Yol kenarındaki kabrine, defnedildi cesedi.

*
Kabrinin ayakucundaki taşında şu şiir vardır:


‘Dâr-ı dünyâ menzil-i fâni imiş,
Hep geçer mîr-ü-vezîr-ü-pâdişâh.


İrse ger takdîr-i Hayy-u Lâyemût,
Saçılur toprağa tohm-ı izz-ü-câh.


Avn-i Hak ile birâder-i ferîd,
Fazl-ü irfân-ü ulûm ana sipâh.


Azm-i tarf-ı âhiret kıldı bu dem,
Rahmet-i Hakdan teâlâ lutf-hâh


Rıhleti sâlini ma'lûm etmeğe,
İstedi Hakdan Nişânî-i pür günâh.


Dedi hâtif bu duâ târihdir,
Kabr-i Sâlih Cennet ola yâ İlâh’.


Dünya denen şu mekânın, durağı geçici imiş,
Emir, vezir ve padişah, hepsi de buradan geçer.


Ölümsüz, bir ve hay olan, sadece Allah Teâlâ;
İzzet ve ikram sahibi, makamın olsa da biter.


Tohumun kara toprağa, düşmesi gibi; bak hala
Görürsün ömrü bitince, canlılar toprağa düşer.


Bu eşsiz kardeşi bulmuş, bil ki dolmuştur fazilet
Allah’ın yardımı dolmuş, irfan olmuş ona asker.


Ömrü zamanda her daim, öbür âleme yöneldi
Ona hakkın rahmetini, ihsan ve lütuf dile der.


Vefat yolunu belirtmek, bu gerçeği sen gör için,
Günahkâr hali arz edip, hakka yalvarıp af diler.


Gaiptendir; Ey Allah’ım, Salih kabrini cennet et,
Diyen bir ses, dua edip; tarih söyledi deyiver.

*
…Sâlih Çelebi; yazdığı bir şiir kıtasında ise,
….Resûlullah efendimize şöyle yakarmaktadır:
‘Acep hayrette kaldım ben, hidâyet yâ Resûlallah!
Ne tahsîl-i metâlib var ne tâat, yâ Resûlallah!
Halâyık cümle yer yer hep huzûr-ı Hakk'a vardukda,
Kerem kıl Sâlih'i etme melâmet, yâ Resûlallah!’


Hayret içinde kaldım, olsun bize de hidayet,
…………………………….Ey Allahın elçisi!
Ne okumak isteyen var, ne de kalmış dine itaat,
…………………………….Ey Allahın elçisi!
Dinin tüm cariyeleri, hak huzuruna durdukça
…………………………….Ey Allahın elçisi!
Yardım sever kıl Salih’i, kınamadan kıl şefaat;
…………………………….Ey Allahın elçisi!


Kalem ve kağıt arkadaştı, yazdı bir uçtan bir uca
Eserlerinden de bahsedecek olur isek kısaca;
…‘Belgrat Fetihnamesi’ biri
….‘Rodos Fetihnamesi’ bir diğeri
…..‘Tarih-i Budin’ ile ‘Tarih-i Sultan Süleyman’la,
……‘Firuz Şah Menakıbı’yla ‘Tarih-i Mısır’ da onun eseri,


‘Kitâb-ül-Muhtasar fî Ahvâl-il-Beşer’
Beşeri hallerden kısa ve öz bahseder.
…‘Cevâmi-ul-Hikâyât ve Levâmi-ur- Rivâyât’
….Kısa ama çok şey ifade eden hikayelerle
…..Parıldayan, ışık saçan rivayetleri nakleder.
……‘Leyla ve Mecnun’ manzumesi
…….‘Dürer-i Nesayıh’ eseri tanzimesi
……..‘Miftah’, ‘Mevakıp’, ‘Vikaye’ ve ‘Islah-ul İzah’ adlı
………Dört adet Haşiyesi;
………..‘Tağyir-üt Tenkih’ adlı esere talakatı ile
…………‘Münşeat’ ve şiirlerinden oluşan ‘Divan’-ı
………….Bilinen en temel eserleridir.


…Yaşanan böyle bir hayattır,
….Yolculuğun farkındalık ise kat kattır,
…..Bizimse hatalar ve eksiklerle dolu yaşamımız,
……Anladım; hayat değil, memattır.
Gecelerden gündüzlere, zaman akıp ta giderken
Bahtıma düşen ömrümse, yaprak misali düşerken
Hep eksilen hayatımda, taş kesik anılar varken,
Bırak beni de kalayım, ne güzel hayat akarken


Ey Azrail! Müsaade, bence daha vakit erken
Alma hemen canımı be, dünyalık çok işim varken,
Nedamete gözyaşlarım, gelir belki beklerken
Bırak beni de kalayım, ne güzel hayat akarken


Düğünlerde oynayıp ta, neşeyle halay çekerken
Faydasız muhabbetlerde, malayani söz söylerken
Belki gelirim kendime, sona takılıp düşerken
Bırak beni de kalayım, ne güzel hayat akarken


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey