31 Aralık 2010 Cuma

ADRESİME PULDUN (Gülce-Üçgül)


Yalnız gezen aslandım, yağmurunla ıslandım
Sevda dedim uslandım, dizlerine yaslandım
Kem gözlerden kıskandım, sen adresime puldun

Bir gülüşüne taptım, senin peşine saptım
Kâğıttan gemi yaptım, küçük bir kürek kaptım
Eriyip biten haptım, benim yağmurum oldun

Sana gelmeye koştum, gözlerinle buluştum
Gülen gamzene düştüm, aşk deryana doluştum
Hayalinle bir hoştum, gerçeğinle şen doldun

Boyun denktir boyuma, huyun dersen huyuma
Ömür geçer uyuma, sevgin doldur koyuma
Bardak oldun suyuma, dermanımı sen buldun.

Ha yaz olmuş, ha güzün, hem yokuşun hem düzün
Ay olmuş parlar yüzün, yanında duymam hüzün
Sen özümsün sen tüzün, oysa sende bir kuldun

Gönlüme giren kaplan, sen hep orada saklan
Esip bağrıma saplan, es ki sevgimden haklan
Sen ki bana adaklan, bak gönlüme kuruldun

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
-

Tüzün: Yumuşak huylu, sakin, soylu, asil kimse.

28 Aralık 2010 Salı

GÖKTEN İNEN NUR (Gülce-Üçgül)


Yaprağına eklendi, nur adın güle aktı
Mis kokunla şevklendi, gül çiçeklikten çıktı.
Gülün aşkı ben yaktı, başkasına çağlamaz.

İnsanlık etti gusül, kör cehalet ağında
Seni gördük ey resul, biz gülün yaprağında.
Medine toprağında, artık mazlum ağlamaz.

Gökten inen nur gibi, indin Arap çölüne
Pas tutan cehlin dibi, muhtaçtı sen gülüne
Hep yolunda ölüne, bu yürekler dağlamaz.

Erdin yüce tacına, bindin Burak atına
Yol aldın miracına, çıktın göğün katına.
Yer ettin ben bâtına, gönül kiri bağlamaz

Kim bilir geçecektir, daha kaç sensiz gece
Dillerden düşecektir, üşüyen bin bir hece
Düşer kalır öylece, bana bir şey sağlamaz.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

23 Aralık 2010 Perşembe

GÜLSÜN (Gülce-Üçgül=Üçleme)


Gülce üçgül Örnekleri:
GÜLSÜN

I

Dalda şakıyan bülbülsün, sesin uykularım bölsün
Sen şen şakrak bir ak gülsün, seni ağlatan ben ölsün
Hasretim dindiren gölsün, hayalin hep gözlerimde.


II

Kim var ki gönülden seven, benden öte ve ziyade
Yolunda buldum ben güven, ben ki emrine piyade
Biz kullar bir kuru geven, senden yoksun isek eğer.


III

Yanar ateş yüreğimde, elbet bitecek bu çile
Sen varsın sağ küreğimde, tatlı dilin gelir dile
Nur yüzün benziyor güle, göremiyorsa ben ölsün.


IV

Hep şen olan gülsün sen, şen gül zaten ağlamaz
Asla yürek dağlamaz, diken dolsan da sen gül
Dikeni görmez göz bil, sevda var özlerimde.


V

Gelince başlayacak, bitmeyen uzun gece.
Dilince söyleyecek, dil aşkı bin bir hece
Ece gülüm diyecek, güller dolu sözlerimde.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

22 Aralık 2010 Çarşamba

YALAN DÜNYA (Gülce-Gülistan)


Selam verdim, biat verdim, Eyüp olmak benim derdim
Senin kalmam, rehin olmam, satın almam yalan dünya

Yolum Kur’an, durup durmam, Hacer oldum suyun sordum
Benim sanmam hemen kanmam kölen olmam yalan dünya

Adam oldum, hatam buldum, nadim oldum, şükür ettim
Sabah geldim, otağ kurdum, kalan olmam, yalan dünya

Mezar taşımın başında, bir gün fatiha okunur
Üstümden otlar biterken, altımdan taşlar dokunur
Bilirim sana kanmazsam, cennet kokusu kokunur
Şatafat dolu rüyana dalan olmam yalan dünya

Milyon renkte çiçeklerle, nice güzellik bulsam da
Nefsim sana sevdalansa, sende huzurla dolsam da
Bazı anlar yoldan çıkıp, günah yoluna dalsam da
Benliği cazip hülyana, salan olmam yalan dünya

Şu bedenden çıkıversin, hele canımız bir gitsin
Vefasızlığa bak senin, hele ömrümüz bir bitsin
Pişmanlık dolup çıksam da, geride kalan binitsin
Bugün sende var olsam da, kalan olmam yalan dünya

Heves verdin, güzel kızlar görüp durdum, Yusuf oldum
Haram bildim, hanım buldum, yanan olmam yalan dünya

Cahil bendim, bilen oldum, çalıştım hep Davut bendim
Helal lokmam benim derdim, çalan olmam yalan dünya

Konuştum, canlı cansız her lisandan ben, Süleyman’dım
Senin sırrın çabuk erdim, talan olmam yalan dünya


Me fâ î lün / Me fâ î lün / Me fâ î lün / Me fâ î lün


Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

21 Aralık 2010 Salı

BEN HAVUÇ




















Havuç diyorlar, benim adıma
Bakmadın mı sen, hala tadıma
Burun yaparlar, kardan adama
Dünya da sekiz çeşidim vardır.

On yirmi santim, uzuyor boyum
Çok vitaminin, ben deposuyum
Turuncu sevmek, daha çok huyum
Yakın renklerde çeşidim vardır

Dereotunun ki gibi yapraklar
İlk mekânımdır, kara topraklar
Hep yersen beni, kanser duraklar
Farklı yendiğim, çeşidim vardır

Salata bilir, çiğde yenirim
Turşu olurum, suya inerim
Siz; için diye, suya dönerim
Tatlı yemeği, çeşidim vardır.

Feyzullah kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

19 Aralık 2010 Pazar

TULUMBANI AL GEL (Gülce-Gülistan)
















Sen benimsin, gönlümün nur yüzlü ceylan gözlüsü
Sen gidersen, gözlerim hasret kokar ey sevdiğim.

Savrulup geldin papatyam, pembe düşler saklıma
Tüm şu zerrem sardı sevdan, bak solar ey sevdiğim

Karda açtın kardelensin, sen ki düşler harmanı
Sardı, sen güldün de, aşk bilmez yular ey sevdiğim

Yandı gönlüm, yandı bağrım, kar suyun var döksene
Bir gülüş görsem, yüzüm gül şen salar ey sevdiğim

Sende gül şen, sende hem şenlik dolan, şen gözlerin
Sende buldum aşkı, bak benlik yanar ey sevdiğim

*
Bir volkan gibi püskürdü, aşk dediğin budur işte
Bir kıvılcım bekler iken, bir gülüşünle ben yandı
Derdim değil tek dünyalık, tüm dünyalar için düşte
Hayalini bekler iken, bir gelişinle ten yandı

Her halin de güzellik var, gülünce daha bir güzel
Üç beş mısra ne ki gülüm, sen kitap dolusu gazel
Sen benim ebedime yar, hem beraberdik bir ezel
Senle umut dalgalarım, pembe düşlere boyandı

Sen deyip yaram kanarken, gel diyen dilim üşüyor
Harlanıp ruhum yanarken, söndürmek sana düşüyor
Gönlüm kavrulup yanarken, alevler yine coşuyor
Tulumbanı al gel gayri, bu yangın sona dayandı

Çatlayan toprağa yağan, yağmur misali sen yağsın
Ne kocaman bak şu bağban, meyvelerle dolmuş bağsın
Yakın olsan uzak olsan, ölsen fark etmez hep sağsın
Yoksa gönlüm hep kederde, gözerim çeşmi giryandı

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey



Fâ i lâ tün Fâ i lâ tün Fâ i lâ tün Fâ u lün

15 Aralık 2010 Çarşamba

ULU ARİF ÇELEBİ (Gülce-Bahçe)


Gönlümüzü ısıtası aşk, düşer mi belleğimize
Kapımızdaki rüzgâr değer mi canlar yüreğimize.
Sonu sorgulu ömrümüzün yaşamsal değerlerini
Yaşamayı öğütler mi aciz benlik belleğimize.
…Ulu Arif Çelebi gibi candan geçip,
….Sarılır mıyız, aşk-ı ilahi ile sevdiğimize?

…Ulu Arif Çelebi,
Sultan Veled Çelebi Hazretlerinin büyük oğludur
Umuda pullanan mektupların özenli ilk puludur
Annesi Selahattin Zerkubi kızı Fatma hatun’dur
Kelebek renkli düşlerde yaşam rotası kuruludur
…Miladi bin iki yüz yetmiş iki yılında
….Dünyaya gelince Arif,
…..Ninni söylenir, uyusun da büyüsün diye zarif,
……Sevgiyle kuşanılan tüm hücrelerde
…….Ona karşı şefkat ve merhametle duruludur…

Vardı elbet bu aşırı sevginin geçerli sebebi
Babasının çocukları olmuş olsa da daha önce
Küçük yaşlarında, ebediyet deryasına dönünce
Belki de Torun Arif olur diye, hayırlı nesebi
…Başta Hz. Mevlana olmak üzere,
….Aile de vesile olmuştu büyük sevince…
…..Dualar yükseldi arşa,
……Bu dilekler ile duruldu sözlere,
…….Aydınlık gündüzlerden sonra, her gece.

İlahi bir sınav değilse, dualar kabul olmaz mı?
Allah dostu erenlerin, dileği karşılık bulmaz mı?
Kabul oldu içten dualar, dilekler karşılık buldu
Sonra ki anadan, Arif’in üç kardeşi daha oldu;

Ana başka, baba bir,
Canlar cana bir eştir.
Onlarda yok, hiç kibir,
Aynı kandan kardeştir.
…Şemsettin Emir Abid,
….Selahattin Emir Zahid,
.….Hüsamettin Emir Vacid
……Kardeşlere,
…….Ulu Arif Çelebinin yüzü hep güleçtir.
*
Ve
Günler,
Geceler
Geçip gider.
Günün birinde
Gözleri derinde
*
Ulu Arif Çelebi, hemen emir eyledi
Menakib’ül Arifin, eserini peyledi
Ahmet Eflaki beyim, hemencecik başladı
Kâh okudu, kâh dinledi, kâh yazdı ve söyledi,
…Böylece kaynak olabilecek, büyük bir eseri
….İtinayla yazdı menkıbeleri oluşturan cümleleri.
…..Böylece meydana getirildi ariflerin menkıbeleri.

Ulu arif Çelebi, Ahmet Eflaki ile birlikte
Başta Tebriz ve Azerbaycan’ı dolaştı şecaatle
Dolaştı Anadolu’nun pek çok yerini defaatle
Yurdum insanını hep gördüler birlik ve dirlikte
…Hep dillerindeki dua ve rabbe niyazla
….Sevgili peygamberimizden istenen şefaatle.

*
İrşat şerbeti içtiler, sohbetler gönül ördükçe
Kendilerinden geçtiler, birçok nimeti gördükçe,

Dünya denen şu fani de, kusursuz bir bahçe varlık
İnsan hizmetinde her şey, bunu bilen çekmez darlık
Tüm canlılar mutlu olsun, olmasın diye simsarlık
İrşat şerbeti içtiler, sohbetler gönül ördükçe.

Gezdiler birçok diyarlar, dere ve tepe geçtiler
Yeşil ağaçlar altını, konaklamaya seçtiler,
Soğuk akan pınarlardan, avuçlarda su içtiler
Kendilerinden geçtiler, birçok nimeti gördükçe
*
(U) lu Arif çelebi,
E(L) açıp yalvardı insanlığın selametine,
Ul(U) lar ulusu, yüce rabbine…

(A) kıllar olmasın zorda, kalınmasın iki cihanda darda
E(R) geç döneceğimiz ebedi yolculuklarda
Al(İ) deyip, alenî olmasın, Emevice davranışlar
Ari(F) olsun insanlar, sinelerde iman dolu kavranışlar.

(Ç) alınınca ömrün son zili,
N(E) mallar, ne benim dediğin hiçbir varlık
Kü(L) liyen etmeyince fayda
Hev(E) slerin ve nefislerin istediği her şey geçince kayda,
Kala(B) alık dostlar ve ahbaplar olsa da; bize darlık…
Sinem(İ) zdeki imanımızdan başkası açamadığında dili.

*
Bilir misiniz?
Halimiz nice olur
Kırılır düşler,
Uykudan uyanırız.

Vaktimiz varken
Kendimize gelelim.
Yüce yaratan
Rabbimizi bilelim.

Diye halklara
Dini tebliğ ettiler.
Gönüller adres,
Yunus olup gittiler.

*
Bin üç yüz on iki de babası
Babası Sultan Veled’in ölümü üzerine
Yerine geçip Mevlevilik postuna
Postuna oturduğunda kırk yaşlarındaydı yaşı
Yaşı aktı onunda, yüce dostu için gözyaşı.

*
Mevleviliğin kurulmasında ve gelişmesinde
Mevlevilerin döne döne ask yolunda pişmesinde
İki cihanda hak rızasının peşine düşmesinde
Ulu Arif Çelebi’nin de büyük emeği geçmiştir.
…Bin üç yüz yirmi yıllarında
….İnsanın içini ısıtan, güneşli bir bahar gününde
…..Kırk sekiz yaşlarında iken
…… Vefat ederek, ebediyet şerbetini içmiştir.

Bizim bildiğimiz, bir ‘Divanı’ vardır
Onun gönlündeki, yanar sine hardır
O od ki; sönerse, düşe yağan kardır
O zaman biz kula, iki dünya dardır

Yaşam rabbe rıza, ona teslimiyet
Bunun tek adı var, o da İslamiyet
Ondadır kurtuluş, ondadır kemiyet

Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey
----------------------------------
Şecaat; Allah Teâlâ’nın takdirine rıza ve teslimiyettir. Allah’a tevekkül eden bir Müslüman’a korkaklık ve zillet asla yakışmaz.. İnsandaki öfke ve hiddetle korkaklık arasındaki itidal hâlidir. Yiğitlik, bahadırlık, kahramanlık, kalp metaneti, şiddet ve tehlike esnasında cesaret göstermek manalarına gelir.

Kemiyet: Nesneler ve olaylarla ilgili ölçülebilir özellikler, anlamdaş tutar.

12 Aralık 2010 Pazar

DİNLE BAK SENDE(Gülce-Yunusca)















Yemen, Kafkasya derken, imdat der Çanakkale
Ne yokluklar içinde, ellerde Kırıkkale
Dünle bak sende, boğaz gelir söze

Arsız düşman alnına, değerken yalın pala
Şehitler ve melekler, yardıma gelir hala
Kimi ölenler için, yanık okuyor sala
Dinle bak sende, avaz gelir bize
Kırmızı kanla doldu, akar mehtap deresi
Oşin! Gömül sulara, geldiğin yer neresi
Gencecik liseliler, giyer şehit beresi
Gönle bak sende, beyaz gelir göze

Şahadet kefeniyle, neslim göğe yükseldi
Duramazdı düşmanı, kaçarken suyu deldi
Yoksa boğardı al kan, boğa götürür seldi
Benle bak sende, Ayaz gelir düze

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

1 Aralık 2010 Çarşamba

BENLİK İÇİNDE BİR BEN VAR
















Hayvanlar vardır ezan ve kur’ an duyunca uluyan
Gerçekleri dile getirmesin diye, âlimleri paylayan
Uzmanlar vardır topluma faydalı olmaya çağlayan
Benlik içinde bir ben vardır günahlarına ağlayan


Azmanlar vardır sahasında uzmanlara hiza veren
Uzmanlar vardır yılanları eğitip, raksı gösteren
Âlimler vardır gelecek yolunda güzellikler deren
Benlik içinde bir ben vardır günahlarına ağlayan


Azmanlar vardır gücüne güvenip, dünyayı dar eden
İnsanlar vardır bahane bakışlarla kavgaya giden
Mevlana gibi, gönülden gönüle güzellik hapseden
Benlik içinde bir ben vardır günahlarına ağlayan


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey