27 Mart 2011 Pazar

ÖLÜM VAR


Sen bunu bilmeyi, istemesen de
Ölüm var herkesin, yanı başında
Gelecek kapıya, beklemesen de
Kim bilir ne zaman, hangi yaşında

Bir nefeslik vaktin, daha dolmadan
Bir damla gözyaşın, yeri bulmadan
Gözünü yumacak, vaktin olmadan
Göreceğin sensin, salah taşında

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

26 Mart 2011 Cumartesi

BAHAR GELİNCE


Şelaleler akar, suyu ses verir
Doluverir vakar, dallar yeşerir
Rabbin varlığını, bize gösterir
Dikkatlice bakıp, hakkı gör hele.

Kuşlar yuva yapar, dalın ucuna
Kuluçkaya yatar, anne burcuna
Korur tehlikeden, kopsa curcuna
Yılan salsa ölür, söyler dur hele.

Leylekler gelecek, konacak göle
Renkler yeşerecek, binecek güle
Kanat vurur koşar, çiçeğe bala
Çalışkan arılar, vız vız der hele.

Erik meyve sağar, taze taneler
Düğün derneklerde, ne ananeler
Hem yaylaya çıkar, göçer haneler
Duysan kuzuları, kulak ver hele.

Ninem savaşını açar sineğe
Tarlaya gidemez biner bineğe
Karpuz sırlarını çeker sineye
Ne derdi var acep, gidip sor hele

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

25 Mart 2011 Cuma

DÖNERİZ BENLİĞİMİZE


Şu hayat dalgalarımız, hızla kıyıya vururken
Sensizlik özlemlerimiz, bizi yakıp kavururken
Nefislerin zevk hevası, uzağına savururken
Kutlu doğum haftasıyla, döneriz benliğimize

Bildik seni unutursak, kutlu davamız küllenir
Hıra’dan parlayan nurla, hayat yeniden güllenir
Hasret kokan ufkumuzda, ilahi güneş tüllenir
Kutlu doğum haftasıyla, döneriz benliğimize

Sayende yeşerdi umut, yolun sonu ne güzeldir
Yoluna gelmezse Mahmut, helake giden gazeldir
Vaaz ettiğin hilafet, insanoğluna özeldir
Kutlu doğum haftasıyla, döneriz benliğimize

Rabbimizden hâsıl oldu, keremiyle kutsal ferman
Cehalet doluyken Selman, hak bilmezken Erman
Nübüvvetin mabedinde, seninle buluruz derman
Kutlu doğum haftasıyla, döneriz benliğimize

Bilir aslında bunu da, her iblis mangası zevat
Onlar ne derse desinler, zikreder diller salâvat
Selam verir bak insanlık, tüm imanlı bir semâvat
Kutlu doğum haftasıyla, döneriz benliğimize

Feyzullah kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

5 Mart 2011 Cumartesi

EMİR ÂLİN ÇELEBİ(Gülce-Bahçe)


Gevher hatunla oldu, ilk mutlu bir yaşamla
Taze düş yağmuruyla doğmuştu iki damla
Sevgi tohumlar döktü, rahmani bir kelamla
Gevher hatun, er göçtü; Azrail’den selamla
…Bu selam yaratandandı.
….Bu selam bizi görüp gözetenden,
…..Bu selam,
……Sevgi ve rahmetiyle bizleri kuşatandandı.

Mevlana sonrasında, ilk eşin vefatından
Peygamberin kavliyle, dünya evine girdi.
Tasavvuf terbiyesi taşar hissiyatından,
Diller; gönül sahibi, hanım efendi derdi.
…Konyalı İzzettin Ali'nin dul kızı
….Kerrâ Hatun'la evleniverdi.
…..Belli ki yazılmıştı seher yıldızı
…..Mevla dostu Mevlana’ya bu güzel yazı.

Genç
Ve güzel,
Ay yüzlü ve dinç,
Hakkın dostuna özel
Çok iyi bir tahsil görmüştü.
Güçlü bir sevgi yumağı örmüştü.
Kerrâ Hatun’dan Mevlana hazretlerinin

Muzaffereddin Emir Âlin Çelebiyle
Melike Hatun adlı kerimesi
Kucağa sevgi karinesi
Ol iki hazinesi
Daha dünyaya
Gelmişti.

Özden can parçasıydı, aşkı gönle inmişti
Her dem gel diyen dile, yârin aşkı sinmişti.

Oğul Muzaffereddin Emir Âlin Çelebi,
Doğunca; Mevlana’nın, dolmuştu gönül cebi
Sevgi doluydu zaten, görseydin nesebi,
Özden can parçasıydı, aşkı gönle inmişti.

Bir çocuk gülüşüydü, tebessümle gülüşü
Hep güzele koşmaktı, koşturmaktı her düşü
İstemez haktan gayrı, tenhalarda sen üşü
Her dem gel diyen dile, yârin aşkı sinmişti.

….O gün:
'Geliniz ey âşıklar, ay yüzlü güzel geldi.
Zevk edip sevinmeye, neşelenmeye gelin
Gelin gönül bağlayın, bunu sizlerde bilin
O beklenen sevgili, Çünkü kucağa geldi...'
….Mealindeki beyitle başlayan gazeli söylemişti,
…..Semâ toplantıları düzenleyip eylemişti.
……Geliyordu, her taraftan hediyeler,
…….Devrin ileri gelenleri düzüyordu methiyeler,
……...Mevlâna'yı tebrik ediyorlardı.
……….Bilmiyorlardı ki; daha başka ne diyeler.

Muzaffereddin Emir Âlin Çelebi;
B(U) şiirimizin ana konusu onun hayatı,
Ka(Z) ansın bellekler öğrenip bu hususu.
Hay(A) ta hazırlanıp iyi bir tahsil gördü
Leta(F) et şahanesi bir kızla, dünya evine girdi.
Teşri(F) leriyle Selçuklu Sarayında önemli vazifeye,
Devlet(E) hizmete durdu hak aşkına,
Melekle(R) gülümsüyordu hizmet anlayışına
Yükselec(E) kti maddi ve manevi olarak hak arşına
Hakikatin(D) e yürünürdü bulutlarda, erenlere zor değil.
Muzaffered(D) in Emir Âlin bunu istemiyor değil.
Müslümanlar (İ) çin çalışmak har değil.
Devlet görevi(N) i almasa da, hayatına yağan kar değil….

Hayat ki; her daim, bir muştu karılmıştı
Düşünmüş de akiller, hak düşe sarılmıştı
Emir Âlin bu işi, bir yardımla bulmuştu
Süleyman Pervane’nin delâleti olmuştu.
…Mevlâna; Süleyman Pervaneye
….Yazdığı bir mektubu nameye
…..Yardımlarını esirgememesi ricasıyla:

'Emir Âlin,
Bir güneş gibi
Her bir yana vuran,
Her şeyleri ısıtan
Şahane-i lütfunuza,
Yüce rabbimin de izniyle
İhsanınıza sığınmaktadır'
……………………demiştir.

Huzura çağırdı günlerden bir gün
İhlâs’ı okuttu Emir Âlin'e
Sonra dil oldu, sure-i kerime
Aklında tutsun, bulsun dosta sürgün
…Diyerek değinmiş mealine:

“Görüyorsun ya evlat!
Yaratan Allah; ne doğmuştur,
Ne de doğurulmuş fani bir varlık,
Ne anası var, ne de baba diye bir zat…
Bilesin şu halde soy ve sop ile övünülmez.”

……Diye nasihatin ederek.
…..Asla: babası ve dedesiyle,
….Ceddiyle övünmesin isteyerek,
…Oğluna nasihatini etmiştir.
Allah’a kul olmaktır asıl işin özü
Hep çağırır insanı, peygamberimin sözü
Bunu idrak ederse, kalplerin gören gözü
Mahkeme-i Kübra da gülecek kulun yüzü.

Emir Âlin; her nasılsa, hayatının bir gününde
Çelebi Hüsameddin'in, gönlünü kırmış, dününde
Hem onu biraz incitmiş, hem de üzmüş olacak ki;
Mevlana’nın kulağına, gider bu durum sonunda.

Güzel hasletler dolmayan, kalp gözleriyse islenir
Bu hayat ki hoş görüden, dosta vefadan beslenir
O zaman insanlık gerçek, değerini bulacak ki;
Yazdığı bir mektubunda, oğluna şöyle seslenir.

'Çok aziz ve çok vefalı oğlumuz!
Bilmez misin ki, dostluğa yolumuz…
Hüsamettin’in sende de, bende de
Bizlerden başka, nicesi tende de,
…Çok hizmetiyle, dostluk hakkı vardır.
….Hayrı ilk yapanın hakkı ödenmez, derler.
…..Bu babanın gönlünü yapmak için de,
……Onun gönlünü alman, hatırını yapman gerek.” diyordu.

…Emir Âlin Çelebi,
Bir süre sonra devlet hizmetinden ayrılmış,
Gönül hazinesine, kapanarak yetişmiş
Hata ve günahlardan, tamamıyla sıyrılmış
Güzelliklerle dolmuş, Mevlevi aşkla pişmiş.
….Baba ocağında olgunlaşmıştı.
…..Döne döne yanmıştı, yanması bini aşmıştı.
……Belki de Emir Alim’di adı
…….Kendisini bol ilim basmıştı…

Bilinmez ki ne zaman, ol diyarı faniden
Ebedi mekânına, göçmüştü o aniden.
Bu ulu ağaç var ya, çıkar kökü derinden
Sahip çıkıp peşinde, gidelim derim cidden.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

4 Mart 2011 Cuma

ALAADDİN ÇELEBİ (Gülce-Bahçe)


Mevlana ömrü boyunca, tek kadınla evli kaldı
Mutlu ve mesut yaşadı, huzur deryasına daldı
…Lârende'de lalasının kızı
….Gevher Hatunla evliliğinden
…..Sultan Veled ile Alâeddin adında
……Verdi Rabbim güzide iki yıldızı.

Bunlar ki; yetişkin birer delikanlı olmuşlardı
Mevlana hoşgörüsünden, çokça nasibini alan
Sevgi dini peygamberi, Habib ve tabibi bulan
Billur iman küfesiyle, hakikatle dolmuşlardı

Soyla öğünmedi, Türklükten bir soydu.
O ki; Mevlâna'nın ortanca oğluydu
Onun doğumuyla çok mutluluk duydu
Sultan Veled önce, o sonra doğduydu
…Muhtemelen bin iki yüz otuzlardaydı
….Ailesi adını, Alâeddin diye koydu
…..Alâeddin Çelebi büyüyecekti.
……Daha çocuktu, sonra gençti ve toydu.

Büyüdü gelişti, ilim ahvaliyle
Zaman gelecekti ve büyüyecekti
Allah’ın emriyle, nebi’nin kavliyle
Bir eş bulacaktı ve evlenecekti.
…Selçuklu Devleti'nin baş veziri
….Sahip Ata Fahreddin Ali'nin kızı
…..Kerimeler kerimesi biri
……Kerra Hatun adındaki ile evlenmişti.

Ne
Yazık ki,
Bu evliliği
Fazla uzun sürmemiş,

…Alâeddin Çelebi
Bin iki yüz altmış iki yıllarında
Sonu bilinmeyen ebed yollarında

Bir Ağustos ayının, kavuran sıcağında
Yaşanası diyar ki; Mevlana kucağında,
…Ateşlice bir sıtmaya tutuldu
….‘Allahtan geldik, Allah’a döneceğiz ’
…..Denilerek, sabra davetlere duruldu…

Zaman yoktu bitmişti
Ömrü çoktan geçmişti
Ruh kuş olup uçmuştu
Genç yaşında göçmüştü
…Uçup gider vücutsuz ve tensiz
….Yolun kalan kısmına
…..Gülümseyerek yürüdü bedensiz.

Bahaeddin Veled’in mezarı sırasında
Ol dedesi ki; yatar, onun sol sırasında
Ne farkı olacak ki, amel sahih değilse…
Ebu Cehilde yatar, Mekke’nin orasında

Başta Eflâki olmak üzere
Bakarsak dilden düşmüş sözlere
Bazı Mevlevi kaynaklarından
Konuşan dudak, oynaklarından
…Şu yönde sözler, dökülüvermiş
….Kulak denen kimi zaman duymaz
…..Kimi zaman uydurur gözere;

Şems'e muhalefet etmiştir diye
Kimine göreyse, sebep başkadır
Sevdi Kimya kızı, döndü deliye
Kendince gittiği, yolu aşkadır

Hediye etmişti Mevlana Şems’e
Daha güzel kim ki; güneşi emse
Onundu öldürüp Şems’i gömse

Mevlana’yla Şems, odaya girer
Elbet çalışır, Rahman’ın dersi
İblis dolanır, zihinde birer
Başka düşünür, halk tam tersi

Gider söylenti hem kulağına
Düşmüştür nefsin, kin tuzağına
Kimya kız var ya, düşsün ağına…

Şems ise
Sıra dışıdır.
Ne evliyaya benzer,
Ne de Allah dostu birine.
Ve de halkı onu pek sevmiyordu
Mevlana; onunlayken ders vermiyor diye…

Ortadan
Kalkarsa eğer,
Konya Mevlana’sına
Tezden kavuşacaktır meğer.
Bir an önce kurtulmaya değerdi
Hem de kimliği bile belirsiz adamdan.

Alâeddin Çelebi
İşi öyle abartmıştı ki;
Babasını ziyaret ettiğinde
Kimya Hatun Ediyordu orda ikamet
Özellikle bakıyordu içeriye bir zahmet

Durumu gören Şems tarafından uyarılmıştı
Güya; Alâeddin, fesatçılarca çok kayırılmıştı.
Alâeddin Çelebi’yi çileden çıkarmaya kurulmuştu.

…Öyle ya Şems;
Hem sevdiği kızı almıştı elinden
Kimya’yı kıskanıp, uyarmış dilinden
Kendi malı gibi, özgür davranmıştı
Gelip çöreklenmiş, nerdeyse ilinden

Bu ne cüretsizlik, kendini bilmezlik
Kısa süre sonra, olmuş kefen bezlik
Onun yüzündendi, ölüm kavranmıştı
Kimya hastalandı, olmazdı görmezlik
…Bu kinini arttırır iyice
….Birde buna
…..Fasıkların kışkırtmaları dahil olunca
……Hazırlanan komployla

Kararmış bir kör vicdanla
Öldürülür Şems bir gece
Ortada bir damla kanla
Birde ortada sadece

Duyulan tek bir; “Allah” sesi vardır
Sokaklar dersen, karanlık ve dardır
Mevlana inanmaz, Şems ölmemiştir
Sanırdı dönüştür, Şam da sorardı

Söylentiler kulağına kadar gelince
Artık dostundan ayrı düşmüştür bilince
…“Ey Şems Yusuf gibi kuyuya gittin.
….Ey Ab-u hayat! İpten bile gizli kaldın”
…..Diye sözler söyler, edebi dilince…

Bir numaralı zanlı olduğu içindir ki;
Oğlu Alâeddin’in, cenazesine gelmez.
Bu durumdan dolayı, o kadar üzgündür ki
Kimseler affeder mi, yoksa etmez mi bilmez
…Asla affetmediğini,
….Cenaze namazına dahi gelmediğini
…..Sözleriyle ifade ederler.

Hatta günlerden bir gün
Bizim için geçmişten
Geçmeden işler işten
Ders alınası bir dün

Mevlâna'nın eline
Hokka kalemi alıp
Onun kabrine varıp
Şöyle yazdı biline;

"Eğer
Sadece
Bağışlaman
Merhametini
Umarak yalnızca
Salihlerin ümitle
Beklemesi lazımsa,
Mücrimlerin kime gitsin
Yar kime gidip sığınsınlar?

…Ey kerim olan Allah!
Yalnız iyileri kabul ediyorsan,
Suçlular kime yalvarıp ta yakarsın?"
….Anlamında beyitler yazdığını,
…..Sonra ruhlar âleminden
……Şems'in sesinin geldiğini,
…….Alâeddin Çelebi’yi affederek
……..Suçunu bağışladığını,
………Şefaat ettiğini kaydederler.

Ağızlar dağarcık değil ki büzesin
Hangisi yalan gerçek nedir süzesin
Daha önce de söz ettiğimiz gibi,
Doğrudan fenalık etmemiş Çelebi

(A)dı dedikodulara karışmıştı.
A(L)lah'dandır biz kula, her ne gelirse
Aş(A)r kul her engeli onunla,
Gül(E)miyor, yıkılıyor yalan bir oyunla
Bura(D)a hayat geçiyor şu ve bununla
Sonun(D)a iş işten geçip gidiyor
Mevsim(İ) geçip gidiyor ömrün
Her kulu(N) yolu aynı yeredir bilirse…

Alâeddin Çelebinin mezarı basışında,
Başı tarafındaki, dikili duran taşında
…Şu kitabe yazılmıştı:
…."Allah bâkî,
…..Burası Hüseyin oğlu Muhammed'in oğlu,

Şeyhlerin şeyhi.
Hak ve dinin celâli,
Bilgin ve arifler sultanı

...Belhli Muhammed'in oğlu
….Rahmetli bilgin
…..Alâeddin Muhammed'in toprağıdır.
Allah Celâleddin'in bütün bereketini,
Mevlevi inancıyla dönüş hareketini
İnananlara saçsın, yeryüzüne de yaysın,
Oğluna fazlasıyla, merhametini duysun
…Bütün inayetlerine mazhar ederek,
….Mümtaz kılsın, Alaeddin’i affederek.
…..Altı yüz altmış yılı
……Şevvalinin sonunda göçtü."
……..Diye yazılmıştır.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey