24 Temmuz 2010 Cumartesi

YÜCE KURAN
















Allah adıyla başlayan, yarattığı insan biten
Hayat rehberi olarak, mutlu yaşamaya yeten
Kendisine uyanları, güzel ahlaka ileten
Kurtuluş yolunda rehber, bizim için yüce Kur’an


Ne kadar çok değerliyse, kuyumcuya mihenk taşı
Müslüman için de Kur’an, hayatın sonu ve başı
İçli ve güzel okunurken, dinleyenin damlar yaşı
Kurtuluş yolunda şifa, bizim için yüce Kur’an


Kur’an fikirlere tevhit, hayatlara istikamet
Ruhlar ki onunla bulur, baki âlemde selamet
Bunu idrak edemeyen, kalpte olur hep azamet
Kurtuluş yolunda hüda, bizim için yüce Kur’an


Kur’an Allah merkezlidir, hedefteki varlık insan
Kur’an Allah’ın kelamı, insana değerli ihsan
Emir, yasak ve kıssalar, her şey var onda okursan
Kurtuluş yolunda zikir, bizim için yüce Kur’an


Yaşam boyu ihtiyaç, duyacağımız her şey
Güzel ahlak içinse, yok onda eksik bir şey
Gel kardeşim giy sende, ahlak tacına gir hey
Kurtuluş yolunda nida, bizim için yüce Kur’an


Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

ÖZGÜN EDEBİYAT TARİHÇİSİ ÂŞIK ÇELEBİ (Gülce-Buluşma)


















Koşan yağız atların, nal sesi gibi zaman
Yiğitler ve bilginler, diyarı oldu mekân,
Soyum ki;oğuz göçer, gelir orta Asya’dan,
Osmanlıyla şahlanır, Türk dediğin ne yaman


On altı düveliyle de hep adaleti dağıtan
Dünya Türk mekânında, yaşadı çağı, umdu tan
Kahraman ve de çalışkan ecdadımla gurur duydum
Âlim ve âşıklar yurdu, olmuş vatanım her zaman
…Kelimeler sıkışıp kalsa da dilimde
….Yine soyumdan, cihana ün salan
…..Osmanlı hoşgörüsüyle ve adaletli iklimde
……Yaşayan zatı muhterem Aşık Çelebi’yi
…….Anlatacağım size, sözcükler arşa değiyor içimde.


Asıl adı pir Mehmet olan Âşık Çelebi
Okuyup işitelim ve bilelim helebi,
…Yıl bin beş yüz on beşte,
….Bu günkü Kosova toprağı Prizren de doğar.
…..Ana, babasını her bebek gibi sevince boğar.


Soyu Muhammed nebi, soyuna da dayanan
Bağdatlı bir haneden, gelip aşka uzanan
Emir Buhari ile Bursa’ya göçüp konan
Seyyid Muhammed Netta, onun büyük dedesi
…On dördüncü yüzyıl sonunda buraya yerleşti
….Babası Seyyid Ali de bir Osmanlı efendisi
…..İkinci Beyazıt dönemi kazaskeri
……Müeyyedzade Abdurrahman efendi’nin kerimesi
…….Onun biricik kızıyla hayat boyu evlenip eşleşti.


Farsçayı çok iyice bilen, yüzü gamzeli babası,
Birinci Selim zamanı, olur İnegöl kadısı
Bin beş yüz otuz beşte, kesilince can nefesi
Âşık Çelebi yetimdir, sürer hayatın çabası


Edebiyat ve ilimle, ilgilenen ismi âşık
İstanbul kazan o kepçe, bilgi peşindeki kaşık
Bilgi toplar kaşık kaşık, İstanbul’da aldı ışık,
Bilgisiz ve cahil olan, kişiye yollar dolaşık…
…Dedi ve Sururi Çelebi’yle Taşköprülü zade
….Abdulbaki Efendiyle Saçlı Emir Efendi ve de Arap zade
…..Karesili Hasan çelebiyle Ebusuud Efendi
……Ve birde eniştesi Muhiddin Efendilerden içti,
…….Yudum yudum ilim dolu bade, yaşadı hayatı sade
……..Dönemin ünlü bilginlerinin derslerine devam eder
………Böylece öğrenimini tamam eder


Taşlıcalı Yahya’yla, hayali’yle tanışır
Şiirin demini de, Zati ile konuşur
Kelamlar şiir olur, muhatap kulağına
Kulaktan da gönlüne; şiirsel, sel doluşur…


Bursa da memurluğun, hayatına atılır
Mahkeme kâtibidir, adliyeye katılır
…Bin beş yüz kırk birde,
….Emir Sultan vakıflarına yönetici yapılır.
…..Burada Bursa’nın güzelliklerini anlatan,
……“Bursa Şehrengizi” adlı şiirsel mesnevisi,
…….Tarafından kaleme alınıp yazılır.
……..Bin beş yüz kırk altı da ise Bursa vakıflarını denetleyen
………Muradiye medresesi öğretmenidir Ruşenizade
……….Düzenlediği raporuyla görevden alır.


Dört yıl daha mahkemede, kâtiplik görevi yapar
Bin beş yüz elli de yolu, önce Silivri’ye sapar
Daha sonra Piriştine, iline de düşer yolu
Kâtiplikten kadılığa, devlet Serfiçe’ ye atar
……Buradaki Kadılık görevinden sonra da koşar


Vatan hizmetinin iştahıyla,
Narda kadılığına atanır.
Narda voyvodalığı yaptıydı,
Ferruh Kethüda ile dadanır.
Musa kadının da bu şehirde,
Kadılık yaptığı da saptanır.
Bu iki eski görevlinin de,
Etkisiyle görevden alınır.
…Bin beş yüz altmış iki de Alanya kadılığına yollanır…


Kanuni’nin gazeline
Güzelce bir tahmis yazar.
Tahmis gazelin her beyit,
Başına üç mısra katar.
Sonra onu kanuniye,
Götürüp de şevkle sunar.
Bu yüzden padişah onu,
Önce Niğbolu’ya atar
Niğbolu kadılık yolu, başka bir kapıyı açar
Bin beş yüz altmış üçlerde, Çernovi kadısı yapar


Tuna yoluyla Belgırad’a, giden padişah kayığını
Oturduğu iş mekânında, sever okşarda bıyığını
İstifini bozmaz da densiz, sultan karşılamaya çıkmaz,
Göstermez padişahımıza, kadı hürmetin layığını…
…Padişahın huzuruna gelenlerin başlarında kavuklar
….Bunu söyler Padişaha yalaka ve dalkavuklar
…..Bu görevinden de alınır, duruma güler tavuklar…


Zigetvar’dan İstanbul’a, dönen İkinci Selim’e
Bir lâmiye gazel yazar, lam uyaklı son kelime
Sunar lâmiye gazeli, İkinci Selim hünkâra
Hünkarı dedi ey Âşık, Makedonya Kıratova
Kadı olarak senindir, git göreve o ilime
Bin beş yüz altmış altıda, uzun süre çalıştığı
‘Şairlerin Duyusu’nu, yine İkinci Selime
Taşköprülü zade’nin de, ‘Şakayık’ı buluştuğu
Çevirisini yaptı da, bir güzel kelime kelime


O gün sadrazam Sokullu, Mehmet Paşaya sununca
Sokullu Mehmet paşası, çeviriyi okuyunca
…Üsküp kadılığına getirilir, kalan ömrü boyunca
….Bin beş yüz yetmiş ikide,
…..Cebrail burada alır canını, vadesi dolunca…


Doğusundadır Üsküp’ün türbesi
Dolu gitmiştir bilakis heybesi
Vatana hizmet, etmektir gayesi
Bu sebeptendir, tüm görev payesi

Bahsedeyim size canlar, birazda eserlerinden
Bizimdir Âşık Çelebi, şairlerin pirlerinden

Bursa Şehrengizi adlı mesnevi
Bin beş yüz kırk birde, yazdı eseri.


Türkçeye çevirir, farsçaydı nev’i
Şehitler Bahçesi adlı çeviri
…Yazmıştı bu güzel eseri
…..Hüseyin Vaiz’in kalemi…
……Peygamber torunu Hüseyin’in Kerbela’da ölümünü,
…….Anlatır bu eser o günkü vahşeti alemi….


Serfiçe kadılığında, o güne kadar yazdığı;
Bütün kaleme aldığı, dile dolanıp çözdüğü
Gazel, kaside ve bendi, ‘Divan’ adlı eserinde
Topladı hepsini onda, dillendi görüp gezdiği.


Birinci Süleyman’ın Zigetvar seferini
Kaleme alıp yazdı, bu gözlem eserini
Zigetvar Name verdi, içeriği bilinsin
Şehrin güzellikleri, ister gözlere insin…


Kâtiplik yaptığı, dönem denemesi
Edebi değerli, yazım derlemesi
‘Mahkeme belgeleri’ adlı şekerlemesi
Hadislerin güzelce, bir izahat namesi
…..‘Kırk Hadis Açıklaması’ adlı eserleri
……Vardır dostlar, istiyorum bunlar bilinsin.


Çeviri eserlerinden biri şudur ki;
Huzursa, Sultan Sencer’in huzurudur ki,
Bu İmamı Gazalinin Şuurudur ki,
Gazali konuşup derledi sözlerini
Farsça eserini yazdı böyle hepsini
İşte onu Farsca’dan Türkçeye çevirdi.
…‘Hükümdarın Altın Parçası Öğütleri’ adlı kitabı
…. Arapçasından Türkçeye çevirip bize ulaştırdı hitabı…


‘Şairlerin Duyusu’ndan, bahsetmiştim biraz size
En önemli eserinde, ne var bildireyim göze
Âşık kendi yaşamından, önemlice kesitlerle
Uzun bir önsözle başlar, öz bilgiler verir bize
…On dördüncü ve on altıncı yüz yılda yaşamış olan
…..Üç yüz elli kadar şairin yaşam öyküsüyle dolan
……Ebcet hesabına göre düzenlenerek yer bulan
……..Bilgiler ve hayat hikayeleri gelir sayfalarda dizelere…


Aşık Çelebi’nin, kendi görüp, duyduğu bilgiye dayanması,
Çağında yaşayan şairlerin, pek çoğuyla dostluk yaşanması,
Bu sebeple hepsiyle de yakın, ilişki kurulmuş olunması,
Daha önce ölen şairlerin, en yakınlarından dinlenerek;
…Bu şairlerin hayatı hakkında, detaylı bilgiler toplanması
…..Bu eserini, çokta önemli, bir kaynak haline getirmiştir.
……Şairlerin karakterleri, onların yaşamları ve çevresine
…….Biyografilerden sonra geçilmiştir şiirlerinin örneklenme evresine
……..Bu ayrıntı ve örneklemeler nedeniyle,
………Bu eser kendisine benzerlerinden ayrılır dedirmiştir..


Âşık Çelebi eserde, üç şehir hakkında şöyle
Bir saptamada bulunur, söyler ki bence bu böyle;
‘Adına mahlas eklerler, Pirizren’de oğlan doğsa,
Farsça konuşmaya başlar, Yenice’de oğlan doğsa
Belinde divitle doğar, Piriştine’de de olsa.
…..Dolayısıyla, Prizren şairler yatağı ve kaynağı,
……Yenice Farsça konuşmanın ana ocağı,
……..Priştine ise biliniz ki, nice katipler yatağıdır”


……Aşık Çelebi;
Şairlerden bir şair, hem ozan, hem de Âşık
Şiirleri yalın ve basit; dili, dile alışık
Ve de günlük konuşma, diline de yaklaşık
Ana tema olarak; aşk! diline dolaşık
….Aşk olmakla birlikte işlediği genel konu
…..Yaşanan pek çok olayı, şiirlerinde edinir konu ve sunu….
……Köstendil Ilıcaları, Serfiçe ve Tuna
…….Narda’yı anlatan şiirleri de ekleyebiliriz buna,
……..Bestelenmek üzere yazdığı murabbaları
………En güzel örnekleridir bu konuda.


En önemli özelliği, âşık ve de kâtip kulun
Yaşadığı zaman olan, ol on altıncı yüz yılın,
Edebiyat tarihçisi, olmasıdır en özgünce
Görün ne cevherler yaşar, ecdadımda bizden önce…


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

İSTANBULUN İLK KADISI HIZIR BEY ÇELEBİ(Gülce-Bahçe)


Günlerin yanaklarına, gülen pembe bir ay düşer
Sivrihisar’dan dünya ya, gün ufka batıp giderken
Sene bin dört yüz yedide, bir tatlı gülen ay düşer
Hızır Bey Çelebi adı, Hızır’ı verildi erken
…Hayata hazırlanır, İstanbul’un ilk kadısı Hızır
….Çelebi Namını aldı hayat yolunda giderken…
…..Âlim ve bilgin olan edebi bir şairdi babası,
……Emir Celalettin Arif Efendi,
…….Köklü de bir sipahi ailesine mensuptu kendisi.
……..Söylenir annesiyse fıkralarımızın ustası,
……...Nasrettin Hocamızın Biricik kerimesi.
………Ve de hocanın gözünde küçücük ciğer paresi.


Hızır Bey Çelebi, önce babasından
İlk dersini aldı, o gün en hasından
Sonra Bursa’daki, Yegân’dan aldı ders
Bilir ilim yolu, yollar alasından.

Çok kabiliyetli birde çok çalışkan
Çabuk ilerledi, yol ona akışkan
Bilgi penceresi, toplar bilgileri
Çakar gözleri, ilimle barışkan
…Hocası molla Yegân’ın, Ahmet bin Armağandı asıl adı
….Genç yaşında oldu o hocası Yegan’ın damadı
…..Sivrihisar Medresesinde müderrisliğe oldu amade

Hızla geçip giden zamana inat, kalanların terkisine
Onca hayallerle dillerde söylenen hayatın türküsüne
Yazdı ikinci Murat’ın yaptırdığı Ergene Köprüsüne
Üç mısrası Türkçe olarak, son mısrasıysa Farsça bir dörtlük
Yirmi yaşlarında; iz düşürdü, tarihe giden ülküsüne.

*

Bin
Dört yüzün
Otuz altısı
Sivrihisar Kadısı
Olarak devam etmekteydi.
Hızır Bey Çelebi’nin bu göreve
Hangi tarihte geldi bilinmemekteydi.


Bin
Dört yüzün
Kırk sekizinde
Müderrisliğe başlar,
Bursa’nın bir medresesinde…
Fatih çağının ünlü âlimleri
Molla Kastalânî ve Muslihiddîn ile
Hocazâde ve de Hayali gibi isimleri
Bu medresede, umudun baharına bilinmektedir.
*

Fatih Sultan Mehmet ki; ona çok değer vermiş
İlme giden yoldaysa; ne renkli düşler dermiş.
…O gün Ulu batlı Hasan İstanbul’a bayrağı dikivermiş,
….Fatih’in fermanıyla yeni başşehrin ilk kadısı
…..Hızır Bey çelebi oluvermiş.
……Orta çağ kapanıp, yeni çağa yol alınıvermiş.


…Fatih’in Hızır Bey Çelebi’ye
….Değer vermesinin söylenir sebebi diye;
Tahta geçişinin ilk yıllarında
Umut dolu ömrün zor yollarında
Yaşarken hayatın uç kollarında
Bir acem gelmişte Türk illerinde,
…Bilgisiyle ezerdi her âlimi
….Fatih Sultan Mehmet çok üzülür, derdi görmeyin halimi
…..’Yok mu!’ diye gürledi ‘bununla baş edecek,
……Türkün bilgilisi ve aklı selimi’.
*

Tavsiye edilirde, Hızır Bey kendisine
Bir meclis tertibine, girer kılık sipahi
Acem bilgin söylerken, lafa girer ve dahi
Üstünlük sağlayınca, herkes efendisine


Hayretli bakışlarla, kim diye göz atarken
Fatih’in sevgisine, mazhar oldu burada
Ulu Hakan Fatih de, böyle erdi murada
Ezilirdi acem bilgin, üstün ilim satarken


Artık vardı bir bilgin, acem âlimden bilgin
Fatih’in başı dikti, Türkler yürüyecekti
Nebi’nin Müjdesine, aşklar bürüyecekti


Çalıştı ne benlikler, buna akıllar çelgin
Aşk odur ki ey gözüm, adıysa İstanbul’du
Türkoğlu Türk’e bu yurt, Fatih’le nasip oldu

*

Dönelim biz yeniden Hızır Bey’in yaşamına
Devam edelim mısralara kaldığımız yerden
Hızır Bey asıl şöhretini kazanmıştı birden
Edirne’deki Mısır ya da Suriye’den gelen


Arap âlimiyle girdiği bu tartışmada fiilen
Üstünlük sağladığı için Fatih’i çok memnun eden
…Bir Osmanlı âliminin başarısı karşısında eğilen
….Sultan ki; sırtından kürkünü çıkarıp giydirdi
…..Bursa’daki Sultan Çelebi medresesine
……Elli akçe maaşla müderris olarak görevlendirdiydi.
…….Edirne’de üç şerefeli Medresede de ders verdiydi.
……..Bin dört yüz elli bir deki
……...Yanbolu Kadılığı da onun sonraki görevlerinden biriydi.


Tekrar olacak ya olsun, fetih olunca İstanbul
Yeni başşehir olunca, yedi tepeye uzar yol
Peygamber müjdesi şehre, nasip olur ilk kadılık
Şehrin ilk hizmetindeyse üslendi çok önemli rol
…Adliye ve belediye hizmetlerinde hakka uygun
….Emniyet ve imar işlerinde göze doygun
…..Önemli düzenlemeleriyle, kadı gördü şehir ay oğul.

*

Ancak o
Bu görevdeyken
Mevsim kış, aysa ocak
Yılsa bin dört yüz elli dokuz
Genç sayılabilecek bir yaştayken
Hakkın rahmetine kavuştu biliyoruz;
Elli iki yaşındaydı çekip dosta giden
Beklenmedik bir andaydı daha çok işi varken
Ahiret kapısı zeyrekte diye, bak söylüyoruz…


Kadıköy
Değil ki, bir köy
İstanbul’un beldesi
Sakın ha köyde nesi
Deme, dinle hele ben sesi,
Burası başşehrin ilk kadısına
Arpalık olarak verildi tarafına
Belki de Kadının köyü dedi Fatih kendisi…


Bu günkü
Unkapanı’nda
Hızır Bey Çelebi’nin
Kendi öz ismini taşıyan
Bir mahalleyle bir cami varlığı
Yüzümüze yayılan sevinç tutarlığı
Bilirim yine de ben, var ondan bilgi darlığı
Mutlaka gidermeliyim dostlar bu noksanlığı…
*

Burada öğrendi Arapçayı, Arap ülkelerine gitmeden,
Osmanlının âlimlerindendi, yüzünden bedene nur akseden,
Hem ekolde Fahrettin Razi’nin, kelam ekolüne devam eden
İkinci İbni Sina, İlim Dağarcığı ve de İlmin Âlemi
Gibi isimlerle kendisine, değer verilip, hitap edilen
…Değerli bir âlim olarak yaşadı, örnek bir şahsiyetti

Taassuptan uzak, açık fikirli, ince ruhlu olduğu
Yaşayan her canlıya bilinir onun sevgiyle dolduğu
Hesabın çetinliği ve dehşetiyle sararıp solduğu
Hayat sınavını kazanmaya daha çokça yorulduğu,
…Bilinir ve de kendisinin latifeden hoşlandığı,
….Yüksek bir şiir kabiliyetine sahip olduğu

Eserlerini söyleyeyim ben dostlar hemen.
İlmi çok geniş ve engin olmasına rağmen,
Az olmuştur eseri, çok olsa da beklenen
Daha fazla eserler olsa da hedeflenen


Az ama öz eserler, kaleme almasının
Birinci sebebiydi, denir idarecilik
Görevinin yanında, gösterilir öncelik
Genç denecek yaşında, yola koyulmasının
…Pek kıymetli talebelerinin ilme doyurulmasının
…Sebep olduğu söylenir.
….Dosta vuslata daha geç yürüseydi
…..Daha ne eserler verecekti denir.


Hızır Bey Çelebiyle Molla Fenârî dostu
O zamana kadar ki, tüm âlimlerin üstü
Olarak kabul gördü, onlar söyler sözünü
Bilip söylediler de, kulaklara öz düştü…
…Hızır Bey Çelebi’nin; el, göz ve dil emeği
….Ebcet hesabıyla, geliştirmiş tarih söylemeyi
…..Ebcetle tarih düşürmeyi icat eden kişi diye söylenir
……Bilinir yek başına bu da onun bir özelliği…


Türkçe, Arapça ve Farsça, şiirleri yazmışsa da
Bu yolda da kalemiyle, engin kuyu kazmışsa da
Ancak birkaç mısra kalmış, Arapça ve Farsça şiir
Bunlardan biri Müstezat, adlı meşhur eseridir
…Bu eser ki onun Arapçaya hâkimiyetini gösterir.
….Ayrıca bu manzum eserde aruz veznini
…..O devirlerde asla görülmeyen bir ustalıkla
……Bir nakkaş gibi ahenkle işlediği yazılır ve söylenir.


Daha ünlü eseriyse Akait’ten bahseden
Cevâhir-ul-Akâid, kasidesi akseden
…..Göze kulağa ve ruha hitabeden
…...Yüz beş beyitten müteşekkil bu Arapça kaside,
……Medreselerde ders kitabı olarak okutulmuş mazide…
…….Birkaç kere basılmış ve şerh edilmiştir
……..Bu Manzume eser Türkçeye çevrilmiştir.


Kaside-i Nuniye, en meşhur eseriyse
Yüz beş beyitlidir, yine bu emeğiyse
Kelam meseleleri, önemine göreyse
Maturidi ekolü, olmuş içeriğiyse
….Bir veya birkaç mısrada ele alınmıştır.
…..Bu güzide eseri de pek çok kimse tarafından
……Şerhler ve tercümeyle değerlendirmek için
…….Kalemlerle kağıtlara bir güzel iştahla dalınmıştır…


Hızır Bey Çelebi'nin üç erkek, iki de kız
Peri masallarına, beş çocuk hazırladı
Onlara layık baba, olmaya çabaladı
Miras diye ahlakla, bilgi bırakan halkız
…O da Tazarruat adlı esrin sahibi Sinan Paşa’yı
….Alim ve edebiyatçı şahsiyetler Ahmet Paşa ve Yakup Paşa’yı
…..Kızları Sultan hatun ile Fahrunnisa’yı
…...Bu bilinçle yaşama hazırladı Hızır Bey Çelebimiz.
……Böyle bir ilme ve yaşama gıpta edelim hepimiz..


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

KINALIZADE ALİ ÇELEBİ (Gülce-Bahçe)


















Ta uzaklardan esen, umut yelleri gibi
Bin beş yüz on bir günü, yazın gülleri gibi
Isparta’da doğar da, babası Emrullah’a
Sevgi sunar gözleri, sevda gölleri gibi
…Emrullah Efendi kadılık mesleğini icra eder
…..Sevda bülbülleri gibi dost dost deyip dosta gider.
…… Fatih Sultan Mehmet'e de
……..Şehzadeliği döneminde hocalık eder.


Uçarı rüzgârlar ki onun dağlarına tutunan
Güller diyarı Isparta diye cihana nam salan
Ali Çelebi ilk tahsilini doğduğu yer olan
Bu günkü renk çağıltısı, bu gül şehirde başlattı


Sonra üç kıtanın, geçiş köprüsü
Yedi büyük tepe, olan örtüsü
Eyyub’u kuşatan, fetih dürtüsü
İstanbul’a gelir, devam ederek
…Akrabası Kadir Efendinin nezaretinde
….Tahsilini ikmale çalışır, taviz vermez zarafetinde…


Mahmut Paşa, Davut Paşa ve eski Ali Paşa
Medreselerini bitirirde bu doğrultuda
Fatih’teki üniversiteye girer de sonra
Tanınmış müderrislerden dersler alır burada
… Bunlardan biri Kara Salih Efendi
….. Bir diğeri de Kamil Çivizâde kendi
……Bin beş yüz yirmi dokuzda onun yardımcılığını üstlendi…

*

Ali çelebinin Müderris olmasına gelince sıra
Sıra beklendi töre beklendi
Teklendi Ebussuud Efendi’den ses soluk çıkmaz oldu
Çıkmaz oldu onun uhdesinde olan tayin etme yetkisi
Yetki onundu ama vardı belki bilinmedik bilgisi
Bilgisi, kamalat ve faziletine rağmen kendine rakip saydığı
Saydığı ve belki bir o kadar da sevdiği Çivi zade’ydi
Çivi zade’nin ise bizim Kınalı zade Ali yardım eriydi…


Eriydi de bu beklemenin vardı bir başka sebebi
Sebep neyse neydi, belki de kendince düşündüğü bahaneydi
Neydi, bahaneydi, Ali çelebi’yi fazlasıyla üzmekteydi.


Üzmekteydi ve görev beklemekten bıkıp da sabrı tükenmekteydi
Tükenmekteydi de sonunda teklif etmiş olduğu bazı eserleri alıp
Alıp gider de dikilir Ebus Suud Efendinin kapısına
Kapısına Ebus Suud Efendi Kınalızâde'ye niçin geldiğini sorar
Sorar da alır hem de soruya kızgınca bir cevabı
Bir cevap ki; ‘Memuriyet ve müderrislik görevi almaya
Almaya devlet ricalinin kapılarını nail oluyorlar dolaşarak.
Dolaşarak değil hakkımızla istiyoruz bizde
Bizde müderrisliği yazdığımız bu eserlerle istiyoruz almak
Almak için başka kapıları aşındırmak gerekse bilelim
Bilelim de ona göre hareket edelim’ dedi.


Dedi bunları, Kınalızâde Ali Çelebi
Çelebi dedi, Ebus Suud Efendi dinledi
Dinledi ve genç müderris adayının eserlerini
Eserlerini okudu, bir güzel inceledikten sonra
Sonra derhal Edirne’deki Hüsamettin Medresesine tayin etti.


Tayin etti ve onun bu sert tavır ve sert karşılığına kızmadı
Kızmadı âlicenap ve kadirşinastı Ebus Suud Efendi
Ebus Suud Efendi yanındakilere, onu şöyle örnek gösterdi


Gösterdi ve; ‘İşte insan olan böyle fiilen
Fiilen ehliyet ve liyakatini ispat ederek hakkını ister.
İster hakkıyla hakkını da, emeline nail olabilmek için
Olabilmek için kimseden şefaat ve delalet etmez.
Etmez çünkü bu insanlık değildir’ dedi.

*

Kınalı zade Ali çelebi efendi
Edirne Hüsamettin Medresesi'nde
Bursa vilayeti Hamza Bey’inde
Veliyiddinoğlu Ahmet paşa
Kütahya’daki Rüstem paşa
Sonra da İstanbul’da da
Yaptırdı Rüstem Paşa
Kendisi medrese


Kınalı zade Ali çelebi efendi
Geçti bu adrese müderris olarak
Sonra da Haseki Medresesine
Geçti de müderrislik alarak
Ona bol şöhret kazandıran
Sahn-ı Seman medresesi
Ve Süleymaniye’de
Görevde kalarak

*

Öğrencileriyle, hakça ilgilendi
Daha çok okudu, çokça bilgilendi
…Kınalı zade Ali çelebi efendi
….Kitaplar göze indi
…...Beş yıllık görevde kalma sırasında
…….İlerledi nice ilimler arasında
Nasip oldu menzilde, görevde yükselmesi
Eyalet Kadılığı, kazandığı payesi
…Kınalı zade Ali Çelebi,
….Elli dört yaşında idi kendisi
…..Şam kadılığına tayin edildi


…Sonra sırayla Mısır, Bursa ve Edirne de
…..Vilayeti İstanbul, kadılığı görevine de
Dokuz yıllık başarılı, bir yolculukla yürüdü
Hak ve adalet yolunda, hep doğruluğu bürüdü
Zor koltuğun ürpertili cazibesine dalmadan
Üzerine mazlumların, ahlarını da almadan


Gönlünün sarmalında bir sevda gerçek oldu
Kalıcı nefeslerle, gözleri mercek oldu
Gönül limanlarına, yağmur düşecek oldu
Üzerine mazlumların, ahlarını da almadan
….Kazasker olup, Anadolu Kazaskerliğine tayin oldu


Bin beş yüz seksen dörde, kadar kaldı görevde
Edirne de Nıkris’e, yakalandı da gövde
Bu illetin yüzünden, yata kaldığı evde
Darı bekaya göçtü, kuşlar ötmez gırevde


….Çok başarılı bir müderris
…..Başarılı bir devlet adamı olarak biliriz
Üç dilde şiirler yazan, kudretlice bir şairdi
Böyle insanlar gerekli, onlar dünyada nadirdi
Fıkıh ve tefsir ilminde, çok güçlü otoriteydi
Matematik ve Felsefe, ilminde de ileriydi
…….Dönemin en önemli simalarından biriydi…
…….. Nitekim Tecrid, Mevakıf ve Keşşaf gibi
……….Ünlü eserlere "haşiyeler" de yazan bir ilim ehliydi.


…Bir başka ilginç nokta ise,
Ona neden Kınalı zade, dendiği ile ilgilidir
Rivayeti hak dedesi de, çok veli bir sevgilidir
Sakalına kına yaktığı, bilinenden bir bilgilidir
Bu yüzden kendisi ve oğlu, hasan ile tüm ailesi
……Kınalı zadeler diye namları bu güne gel gilidir.


Hiçbir kuşku yok ki, en ünlü eseri
"Ahlâk-ı Alâî " adlı şaheseri
Olmasın isterdi ki, ahlaki bir yarada
Şam’da görevini yaptığı sırada
…Suriye beylerbeyi Ali Paşa adına
….Yazıp erdi bu güzel muradına.


……Dahası Mehmed Ali Ayni'nin ifadesiyle,
Dört yüz kusur senelik bir zaman geçmesine
Ahlak ve yaşantının bayağı göçmesine
Nefisler türlü türlü, kötülük içmesine
Ve bu yolda eserler, yazılmasına rağmen
…….Bu kitabın derecesinde kuvvetli
……..Ahlaki konularda dirayetli
………bir ahlak kitabı yazılamamıştır ehliyetli…

………Birçok haşiyeler ve risaleleri
……..Türkçe, Arapça ve Farsça şiirleri
…….Münşeat ve tefsirden mübahaseleri
.…..Olmak üzere on ikiyi aşkın eserleri
.....Yazan Kınalı Zade Ali çelebi;
…Vardır dinleyin helebi
Toplum yapısının ana unsurları
Dört madde çevirir, insanda surları
Su, ateş, havayla toprak anadır der,
Değinelim buna, kısaca ne söyler;

*

"Hayatta
Toplum yapısı
Dört şey ile kaimdir;
Nasıl insan için su varsa,
Toplumların suyu ki ulemadır.
En geniş anlamda bilgiyle var olmadır
Ulemalık toplumda ilimle hayat bulmadır.


İkinci
Unsur şudur ki;
Ateş ısıtan bir yar,
Nasıl ki insana ateş var,
Topluma ateş muharip güçlerdir.
Bunlar işini yapmayıp görev savsaklar
O zaman toplumun hali yanan acı içlerdir.


Üçüncü
Unsur şudur ki;
Toprak saklar baharı
İnsan ki muhtaçsa toprağa
Toplum da tarıma ihtiyaç duyar
Çiftçi ürünler üretip koyar ortaya.
Toplumun toprağının teşkil eder çiftçi ağa…


Dördüncü
Unsur şudur ki;
Hava nefeslik bir yar,
Nasıl ki nefessiz ölüyor.
Toplumun ise havası tüccardır.
Zaruri malların olduğu uzak diyar
Tüccarla toplumların istifadesine sunar…"

*

…..Diyen Kınalı zade Ali Çelebi;
"Toplumun temel meselesi, bu unsurlar arasındaki
Dengenin iyi korunması, işleyişler sırasındaki
Birinin üstün gelmek için, saldırısı sırasındaki
Diğerine bir tecavüzü veya göreve karışması
……Gözün işi kulağa, kolun işi parmağa
……..Kol yardım ederse, yolun gidicisi ayağa
………Bozulur ya bedenin düzeni.
……….Karışırlarsa askerler yönetime
………..Başlarlarsa ticaret ve de üretime
…………Askeri güç azalır, çok olur üzeni" der…

*

Ve devam eder
Kınalı zade söze;
"Bir hikâyedir
Söylenir dilde dile
Kisra Hürmüz’e
Söyler vezirler bile
Dinle bir hele
Başka beldeden, göze
Hoş gelen cevher,
Taçlar ve de mücevher
Gelmiş biz gördük.
Saraya satın alıp,
Satarak zengin
Olmaya tez yürürdük"
Diye arz ettiler.


Hükümdar cevap verdi;
"Hak Rabbim bize
Saltanat nasip etti.
Ticareti de
Halkımıza bu yoldan
Rızık temine
Vesile için verdi.
Biz hükümdarlık
Onlar ise tüccarlık
Herkese ödev
Güzel yapmak öz görev"
Dedi, ders arlık
Bilsin bunu insanlık….

*
….Yine eserlerinden birinde rivayet edilir ki;
Japon devleti, ilk hükümdarı
Şogun Leyasu, ismi medarı
Son savaşını, kazanıp geçti
Sonra bir daha, at binmemişti.

"Kazanılır ama savaş at sırtında
Yönetilemez ki ülke at sırtında",
…….Demiş.
……..Kemal Tahir de buna ilaveten İttihatçılara;
Vazgeçemediniz gitti, şu tabanca doyunuzdan
Muhalefette düşmedi, iktidarda huyunuzdan
Kurtulun dedim size de, beni hiç dinlemediniz
Haberiniz yok ülkeme; kazdığınız kuyunuzdan

….Anlatamadım ben size,
….. Edilemeyeceğini tabancayla devlet idare…
Tabancalık iş değil bu içine düştüğümüz bela,
Üstesinden gelinecek iş değil tankla topla bile.
Adalet ve hukukla kalkınmadan gerisi nafile
Çıkar benim ülkem düzlüğe sevgi ve hoşgörü ile"
……….Diyorum bende okuyan gönüllerinize…

Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey