31 Aralık 2009 Perşembe

BANAGEL ARKADAŞ KARDEŞ OLALIM


Kim diyebilir ki türkü korkutur düşmanın korkusu

Malazgirt’ten geçip gelerek kurduk koskoca ulusu
Hoşgörü ve adalet oldu on altı düvelimizin kurgusu
Bana gel arkadaş tefrikaya düşmeyip kardeş olalım



Maskeli baloda gibi olmuşuz, birer maske suratında
Kim dost kim düşman bilinmez olmuş hattı zatında
Kalleşçe bıçak uçları taşıdı bu topraklar hep sırtında
Bana gel arkadaş tefrikaya düşmeyip kardeş olalım



Birbirimize düşüp, geldik şer güçlerin sinsi oyununa
Dost görünüp, salyalarıyla girdiler ülkemin koynuna
Vatanını en çok sevenler düştüler kalleşlerin oyununa
Bana gel arkadaş tefrikaya düşmeyip kardeş olalım



Asılsız vaatler ile bugüne kadar milletçe uyutulduk
Sahtekar vatan aşıkları istediklerini alınca unutulduk
Hasta adam Osmanlı can çekişiyor diye konuşulduk
Bana gel arkadaş tefrikaya düşmeyip kardeş olalım



Yağmur taneleri öperken kutsal toprağımın alnından
Uyanan vatan evlatları, maskeli demokrat şahıslardan
Sorarken güzel vatanıma ihanetlerin bedelini onlardan
Bana gel arkadaş tefrikaya düşmeyip kardeş olalım



Haksızlığa başkaldır Türkoğlu, bilesin bu sana haktır
Sessiz kalırsan, korkup sinersen zulümler müstehaktır
Bin yıldır sevgi ve adalet dağıtan ulusumun alnı aktır
Bana gel arkadaş tefrikaya düşmeyip kardeş olalım



Feyzullah Kırca
Akbaşlar koyu / Dursunbey

27 Aralık 2009 Pazar

YÜREĞİM ESİR KALMIŞ YÜREĞİNDE



Keder ve hüznümü kalbime saplıyor zindan geceler
Zamanın nasıl geçip gittiğini anlatmıyor ki heceler
Yıllar oldu hala özlediğim yüzünü bana göstermediler
Yüreğim esir kalmış yüreğinde, ömrüm ise hazandır

Karabasan sanki çöküyor üstüme baksana zaman
Hep ben mi çekmeliyim bu derdi, sen aldırmadan
Bensiz bir şekilde yaşıyorsun, sevgime aldırmadan
Yüreğim esir kalmış yüreğinde, ömrüm ise hazandır

Gözlerinde ben varım, aynaya bak inanmıyorsan
Yürek sızında da hissedeceksin hatırladığın her an
Ürkek bir kuş gibiyim sana çırpınır kanatlarım canan
Yüreğim esir kalmış yüreğinde, ömrüm ise hazandır

Bulacaksın çoğu zaman okuduğun aşk şiirlerinde
Bıraktım kendimi sol yanındaki kürek kemiğinde
Alamadım kendimi esir kalmışım senin yüreğinde
Yüreğim esir kalmış yüreğinde, ömrüm ise hazandır

Erir gözlerinde bilcümle keskin bıçak karanlıklarım
Haberin var mı güzelim, içimde devinir çağlayanlarım
Köprüsüz taşlı dereden geçer gibi sana koşar ayaklarım
Yüreğim esir kalmış yüreğinde, ömrüm ise hazandır

Utangaç bir çocuk gibi çaresizce ederim dualarımı
Keşke demek dindirmez ki bir tanem aşk acılarımı
Değirmen taşı gibi un ufak ezip gitme umutlarımı
Yüreğim esir kalmış yüreğinde, ömrüm ise hazandır

Neden ben çekerim Allah’ım bu yalnızlığın çilesini
Gel bitir artık ızdırabını ve beni öldürecek hasretini
Kesmesin biletçi bizi ayıracak olan aşkımızın biletini
Yüreğim esir kalmış yüreğinde, ömrüm ise hazandır

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey



26 Aralık 2009 Cumartesi

BİRÇOK DUYGUYA SAHİBİM



Seni yükledim can, sevda şarkılarının her bir hecesine
Yorgun bedenime çile, gözlerime hasret yüklercesine
Seni yazıyorum çiçeğim satırlarımın her bir hecesine
Anlatım bozukluğuna uğramış birçok duyguya sahibim





Gelene geçene yol vermedim gönlüme gelip girsin diye
Ömrüm geçiyor yar bir çift güzel gözün beni görsün diye
Yanaktaki güzel gamzelerinin tatlı çukuruna düşeyim diye
Umutlarıma doğru kürek çeken birçok duyguya sahibim





Umudumu hiç kaybetmiyorum güzel günlerde gelecek
Göğün genişliğinden elbet bir gün kırlangıçlar geçecek
Ay sevinçten yıldızların arasında umarsızca dans edecek
Tatlı düşlerle seni kucaklayan birçok duyguya sahibim





Seni düşünürken bir mor menekşe kokusu siner ellerime
Hüzün süngüsü çekiliyor can yokluğunda oyuk yüreğime
Bazen kitaplar dolusu şiirler dolanıyor güvercinim dilime
Sevdamı şiirlerime konu edecek birçok duyguya sahibim





Seni kıyılarında doyasıya kucaklayan bir derya olayım
Kollarıma senin bedenini dolayan sarmaşıklar olayım
Senin sevginin köşkünde sonsuza kadar ölümsüz olayım
Canım sonsuz sevdanı düşleyen birçok duyguya sahibim




Feyzullah KIRCA 7-12-2009 pazartesi
Akbaşlar Köyü / Dursunbey




GELECEĞİM SEVGİLİM


Elini ve yaşadığın yeşil obanı göresim geldi
Onun için seni görmeye geleceğim sevgilim
Sana şu gönlümü bir ömür boyu veresim geldi
Onun için seni görmeye geleceğim sevgilim



Aşkım çok büyük sevdiğim, dönemem geri
Ey gözümün aydınlığı, gönlümün el feneri
Özledim gezdiğin caddeleri, doğduğun yeri
Onun için seni görmeye geleceğim sevgilim



Bilirim yüzüm yok gönül kapında durmaya
Utanır terlerim bak cesaretim yok konuşmaya
Özlemim var sevdiğim güzel gözlerine bakmaya
Onun için seni görmeye geleceğim sevgilim


Sen kokan yanlarıyla bakıyorum yazdıklarıma
Kitaplar dolusu şiirler dolanıyor dudaklarıma
Senden uzakta uyku girmiyor göz şakaklarıma
Onun için seni görmeye geleceğim sevgilim



Zaman acıyı dantel oyası gibi işliyor yüzüme
Güzel görünen gamzelerin düştü gülünce gözüme
Son bakışında can kattın sevda çiçeğim can özüme
Onun için seni görmeye geleceğim sevgilim


Aklını kaybedecek bir aşk var mı yüreğinde
İçten bir gülüş, sevdaya atan bir kalp yüreğinde
Vuslat zamanımız geldi gel artık bana dediğinde
Onun için sende kalmaya geleceğim sevgilim


Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey




6 Aralık 2009 Pazar

SEVGİYE HASRET ELLERİNİ





Karşılığını bulur mutlaka gönülden sevenin sevgisi her yerde

Bir getirisi vardır mutlaka sevene, sevginin olduğu yerde

Sınırsız nöbetlere koysa da seni karanlık ve ayaz gecelerde

Ta ki sımsıcak bir el tutuncaya kadar sevgiye hasret ellerini



Alfabenin sesli harflerinden yoksunuzdur sevgisiz yerde

Aynalara küsmek asla çare olmaz arkadaş bilesin bu derde

Görmez ki gözlerin ondan başkasını iner gözlerine perde

Ta ki sımsıcak bir el tutuncaya kadar sevgiye hasret ellerini


Onu görmek, nazik sesini duymak ve hissetmek sevgisini

Tenine okunmak ve tatmak istersin hep yanağında busesini

Yapmak istersin hasretini dindirsin diye kumdan heykelini

Ta ki sımsıcak bir el tutuncaya kadar sevgiye hasret ellerini





Görmeseydim keşke dersin deniz mavisi güzel gözlerini

Beklersin özlediğin neşe ve mutluluk üfüren mevsimlerini

Ararsın gönlünün derinliklerinde yitik aşkların haritasını

Ta ki sımsıcak bir el tutuncaya kadar sevgiye hasret ellerini




Belki bir gün başarırım diye avutsan da seven kırık kalbini

Sonunda inersin bir durakta hiç bilmesen de sen sebebini

Zincirlersin yüreğini, hapsedersin ıssızlığa tüm benliğini

Ta ki sımsıcak bir el tutuncaya kadar sevgiye hasret ellerini




Tatlı tebessümleri düşünürken her sabah cananın yüzünde

Yürek kırıklıkların belirir gemileri batan kırılgan yüzünde

Yorgun bedenine söz dinletemezsin, yaşlar belirir gözünde

Ta ki sımsıcak bir el tutuncaya kadar sevgiye hasret ellerini




Feyzullah Kırca 5-12-2009 cumartesi

Akbaşlar Köyü / Dursunbey




1 Aralık 2009 Salı

RUHLAR VİRAN OLMUŞ










Hayatın gelgitlerinden biçare benliğimiz üşüyor


Sonra hayatlarımız hep inceldiği yerden kopuyor


Uzak durdukça beladan, o peşimizde kol geziyor


Ruhlarımız viran olmuş kafalarımız ise göçük altında






Avare gönül bir beyaz gül arar kocaman gülistanda


Tutuklu özgürlükler vicdansız prangaların ucunda


Çürümüş nefretler bulaşmış tebessümlerin batağında


Ruhlarımız viran olmuş kafalarımız ise göçük altında






Yoksullarda acıkır, kralda acıkır büyük bir iştahla


Kilitli yüreklerin küf kokusuna bulaştık boşuna ahla


Aynı kutuya girerler oyunun sonunda piyonda şahla


Ruhlarımız viran olmuş kafalarımız ise göçük altında






Acılarda saklanır sevinçlerde insan bedeninin içinde


Halkta huzursuzluk başlar haklara saygı bittiğinde


Özgürlükte biter başkasının hakkına tecavüz ettiğinde


Ruhlarımız viran olmuş kafalarımız ise göçük altında






Sevgisiz gönüllerin devrilmiş testilerinden kin aksa da


Tüm gözler bize arka sıralardan bir adam diye baksa da


Vardır yapılacak güzel bir iş, son damla kanımız aksa da


Ruhlarımız viran olmuş kafalarımız ise göçük altında






Feyzullah Kırca


Akbaşlar Köyü / Dursunbey

CİNNET ŞERİDİNDE





Bazıları seyrederken hayatı en önden


Burada kaldırımların kaldıramadığı ben


Avuçlarımda imlası bozuk bir şiirsin sen


Bense karmakarışık kalırım cinnet şeridinde






Ok gibi kirpiklerinle kalbimi delip geçtin


Gök mavisi gözlerinle kalbimi büyüledin


Delicesine sevdim seni kıymetimi bilmedin


Bense karmakarışık kalırım cinnet şeridinde






Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin


Uçmayı bilen kelebek düşmeyi de bileceksin


Bugün uçuyorsun ya, bir gün sende düşeceksin


Bense karmakarışık kalırım cinnet şeridinde






Yalnızım yüzüm yağmur çarpan bir camekan


Orta da kalmış mektubum, adresi yanlış yazılan


Sen yazılmayan adres benden özenle saklanan


Bense karmakarışık kalırım cinnet şeridinde






Feyzullah Kırca


Akbaşlar Köyü / Dursunbey

25 Kasım 2009 Çarşamba

HUZURA KESTİ İÇİMDE AKŞAM GÜNEŞİ





Kurşun yeseydim yanmazdı bu kadar canım belki

Her fedakarlığa rağmen iyileşmeyen yara içimdeki

Beni delirten hicran’a çare bulmalıyım gönlümdeki

Huzura kesti içimde akşam güneşi, güler yüz beklerim



Kör bir bıçak gibi dilin, deler geçer beni her bir kelime

Beni sevdiğinden daha güzel okşuyor yel, gelinciği bile

Teninin her bir zerresi bana olan sevgini söyler, gelir dile

Huzura kesti içimde akşam güneşi, güler yüz beklerim



Boşluk hissederim göğsümde çabaladıkça kavuşmaya

Onulmaz yaralar büyütsen de içimde, doyamam bakmaya

Mecalim kalmadı sevdanın soğuk nehrinde kulaç atmaya

Huzura kesti içimde akşam güneşi, güler yüz beklerim



Umarsızca öyle bir bakış atıyorsun ki kanayan gönlüme

Hüzün sürgününü çektin acımadan oyuk oyuk yüreğime

Derbeder ettin beni ya, bulamıyorum söyleyecek kelime

Huzura kesti içimde akşam güneşi, güler yüz beklerim



Feyzullah Kırca

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

19 Kasım 2009 Perşembe

İNİLECEK ANSIZIN BİR DURAKTA


Özlediğin o güzel yarınları yaşarsın hep hayallerinde

Gülü severken dikenlerini yok saymayı çok istersinde

Dikeni var güllerin sen kabul etmesen de hakikatinde

Sonuçta inilecek ansızın bir durakta, sebebini bilmesen de



Gömmek yakışmaz sana deve kuşu gibi başını toprağa

Belki; yaradan için yaratılanı sevmek ateşten bir gül ağa

İpi kopmuş tesbih taneleri gibi dağılmayalım sola ve sağa

Sonuçta inilecek ansızın bir durakta, sebebini bilmesen de



Koyma bir kenara yüreğini, aç herkese gönül kapılarını

Ufku geniş olan ışığı gösterir, kimileri görür parmaklarını

Niye hıçkırık, iftira ve haksızlık kucaklar yalanın harmanını

Sonuçta inilecek ansızın bir durakta, sebebini bilmesen de



Birbirimiz hakkında konuşmayalım, birbirimizle konuşalım

Bırakalım bazıları parmağımıza baksın, biz ışığı gösterelim

Silgi kullanmadan resim çizme sanatı olan, hayatı çizelim

Sonuçta inilecek ansızın bir durakta, sebebini bilmesen de



Feyzullah kırca

Akbaşlar köyü / Dursunbey

17 Kasım 2009 Salı

BİR FATİHA OKU EMİ


Kulağın çınlarsa canan, hemen hatırla beni


Gün olur sensiz terk ederse canım, bu bedeni


Beklerim dört gözle gittiğim yerde canan seni


Kurban olduğum ruhuma bir fatiha oku emi






Hiç olmazsa esirgeme benden hak selamını


Ben yazdım sende yaz yüreğine benim adımı


Unutma aşkının hücresinde ölen aciz tutsağını


Kurban olduğum ruhuma bir fatiha oku emi






Saçların tel tel olup savruluyor rüzgar esince


Dudağın lal, dilin tatlı baldır, sesinse ip ince


İsmini sayıklamaktan ölürsem yar hece hece


Kurban olduğum ruhuma bir fatiha oku emi






Beni benden aldı sevda çiçeğim nazlı duruşun


Mor fistanın topuğunda sürünür gülüm upuzun


Son nefesimde de görünsün doyamadığım yüzün


Kurban olduğum ruhuma bir fatiha oku emi




Feyzullah Kırca


Akbaşlar Köyü / Dursunbey



AYRILIK OLAMAZ


İkimiz birer damla idik göl olduk

Yağmur gibi çiselerken sel olduk

Seninle ben bir bedende can olduk

Can! Bu aşkın sonu bir ayrılık olamaz

*

Bir buse verdin güzelim kiraz dudaktan

Kime ne seninle aramızdaki on bir yaştan

Uçuyorum evimin kraliçesi mutluluktan

Can! Bu aşkın sonu bir ayrılık olamaz

*

Bu hayat bizi sanıyor birer oyuncak

Dünyada lekesiz bir şey kalmıyor bak

Herkes kendine biçtiği rolunü oynayacak

Can! Bu aşkın sonu bir ayrılık olamaz

*

Güzelim seninle güldü bu delibaş

Akmasın ela gözünden bir damla yaş

Yeri geldi ettin beni bir güzel traş

Can! Bu aşkın sonu bir ayrılık olamaz

*

Biz olduk aşkın tomurcuğunu büyütenler

Tutunduğumuz yerinden bu hayatı sevenler

Tipi yüklü ayaz kışa düşse de rehin günler

Can! Bu aşkın sonu bir ayrılık olamaz


Feyzullah Kırca

Akbaşlar Koyu / Dursunbey


4 Kasım 2009 Çarşamba

VAKTİMİZİ BOŞA HARCAMASANA





Sabahı bekleyen derin suskunluğun ardında

Yalnız ve zifiri gecelerin soğuk karanlığında

Uyumak güven verir kadınım sıcacık bağrında

Pösteki saydırıp vaktimizi boşa harcamasana



Bazen kalbini kırdığıma üzülürsün bilirim

Haklısın sevdiğim kıymet bilmezin biriyim

Oluyor işte özür dilerim, başka ne yapabilirim

Pösteki saydırıp vaktimizi boşa harcamasana


Gülümse hadi biraz, eğme hemen güzel çehreni

Biliyorsun kendimden bile çok seviyorum seni

İstemeden kırdığımda ne olur affetsen de beni

Pösteki saydırıp vaktimizi boşa harcamasana



Feyzullah Kırca

Akbaşlar Koyu / Dursunbey

GİDECEKSİN





Hakikatler sonsuzluktur, hatalar fani

Doğruluktan zarar görsen bile ey fani

Doğru söyle sözünü, doğru yap amelini

Kaybettim dediğini kazanıp gideceksin



Yıllar düşman olur, dostluk ise vefasız

Kalırsın bir başına dünya hayatı acımasız

Sonra iner başın yastığa alemden umarsız

Dünya için unutulan hayal olup gideceksin



Sınamışım ben uzaklığın birliğe ihanetini

Hor görme üç günlük dünyada kardeşini

Kurtlar, böcekler yer ortada kalan leşciğini

Seni sevenler için bir hayal olup gidersin



Puştlar panayırında doğruları aramaktan

İyilik ve güzelliklere doğru yol almaktan

Bıkma atını Allah yolunda mahmuzlamaktan

Umut ettiğin cenneti kazanıp gideceksin





Feyzullah Kırca

Akbaşlar Koyu / dursunbey

2 Kasım 2009 Pazartesi

NELER ÇEKTİ BU MİLLET

Şu koskoca uçsuz bucaksız dağdan

Benim köyümün yanındaki bağdan

Eceliyle ölenden ve yaşayan sağdan

Haberdar mıyız yaşadığımız çağdan

Feragatte edilmez ki bir el yağdan

Diğer el dipsiz kavanozdaki baldan

Neler çekti bu millet ya hakikaten

Kendini elit sanan insafsız zorbalardan

Birde mahalle baskısı diye bağıran

Durduk yere ortalığı ayağa kaldıranlardan

Hal bu ki onlarda vatandaş olaraktan

Ne farkları var ki hakkıyla askerlik yapandan

Vergi ve benzeri her görevi fazlasıyla yapandan

Vatan için çoğunlukla ölen çobandan



***

Acep vazgeçerler mi milletimize nifaktan

Tavşana tut deyip, tazıya geliyorlar kaçtan

Güzel ülkemin insanını birbirlerine kırdırmaktan

Kurtulursak bir gün iki taraflı oynamaktan

Ayakları baş, başları ayak yapmaktan

Kendi ayaklarımıza kurşun sıkmaktan

Hakikaten felah bulurdu milletim çoktan



***

Havada belirdi bir parça beyaz bulut

Benimse kalbime doğdu biraz umut

Selam söyledik eskiden dostlara somut

Götüren kişi kendi hesabına hep unut

Alacağına pembe saraylardan konut

Dünyayı karış karış seyahatin yolunu tut

Her uğrakta kendine bir dost tut

Sana yapılan kötülüğü, hoşlanmadım de unut

Bir güler yüzü ise hep aklında tut

Söz gümüş ise altındır arkadaş sukut

Hakkını ararken bile ey ademut

Kendini kötülük ve nifaktan uzak tut

İstersen alacağını ahiret için unut

Ama mutlaka vereceğini not tut

Benliğini kul hakkından ırak tut

Kurtuluşunu istesin ins ve melekut

Allahın rızasına doğru yol tut



***

Ayaküzeri gelir düşerse her kedi

Kim ne derse desin elbet var bir hikmeti

Bu topraklar barış ve hoşgörünün memleketi

Sevginin anayurdunda acımasızca ihaneti

Bırakalım kindarlığı, düşmanlığı ve nefreti

Sınanmıştır birbirimize uzaklığın ihaneti

Sis çöker dağlara, dağlar ise heybetli

Ayaz kışa döner, rehin günlerin yükü tipi

Gülü koklarken yok sayamazsın dikenini

Daimi düşmanlar gösterirken bize dostaniyeti

Kaşımışlardır hep gülümüzün dikenlerini





Feyzullah Kırca

Akbaşlar köyü / Dursunbey

KISACIK ÖMRÜN SIĞINAĞINDA

Avucuna kına yakmış gönlümün güzeli

Bir bakışıyla deler sinemi ne de cilveli

Bilmez ki halimi, kurban olduğum gamzeli

Bense üşüyorum kısacık ömrün sığınağında



Gönlü bir kale gibi onun, etrafı kalın surlu

Gamzelerine bir buse vermek ne de zorlu

Yaz gününde incecik giymişte fistanı morlu

Bense üşüyorum kısacık ömrün sığınağında



Gözlerime bakar bakar işveli edayla güler

Benim sevgiyle uğraşacak gönlüm yok der

Yine de yolunda ölecek bir kurban ister

Bense üşüyorum kısacık ömrün sığınağında



Hırları tükenecek bir gün hiç istemese de

Sis çökecek güvendiği dağlara çok üzülsem de

Kalbimi kırdığına üzülecek belki son nefesinde

Bense üşüyorum kısacık ömrün sığınağında



Dilim hicabından lal olursa da onu anarken

Kalbim yine üzgün onu andımda derinden

Çalar gibi harcadı sevgimi gökyüzü titrerken

Bense üşüyorum kısacık ömrün sığınağında



İçimdeki sızı durmaz yarim yarim der kanar

Çırpınan arzularım ise avucu kınalımı arar

O da bilir artık, boşa geçen her dakika zarar

Bense üşüyorum kısacık ömrün sığınağında



Feyzullah Kırca

Akbaşlar Köyü \ Dursunbey

BİR DUACI BEKLERLER

Fani dünyadan konup göçenler

Üzerlerinde çeşit çeşit ot bitenler

Kimisinin mezarı yanında selviler

Kendileri için bir duacı beklerler



Dört kişinin omzunda gitti naaşları

Başuçlarında hüvel baki taşları

Dökülmüş lime lime saç ve başları

Kendileri için bir duacı beklerler



Çürür toprağa karışır nazik tenleri

Acep söylemiş mi rabbini dilleri

İsterler cennet bahçesi kabirleri

Kendileri için bir duacı beklerler



Kimisi günah kar, kimisi erenler

Allah ve rasülüne gönül verenler

Ebedi saadet ve kurtuluşa erenler

Kendileri için bir duacı beklerler



Feyzullah KIRCA

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

YÜCE MEVLAM RAZI OLSUN

Edeple, erkanla, hayayla libas giyenler

Haramlardan azade olup, helal yiyenler

Yaradılanı yaradan dan ötürü sevenler

Yüce Mevlam razı olsun dilerim sizlerden



Azı sarhoş edenin çoğu da haramdır

Boşa geçerse günün giden zamandır

İnsan allah’ın tevdi ettiğiyle sınanandır

Yüce Mevlam razı olsun sınanan kuldan



Sadece canlarımız var tende emaneten

Eriyen mum gibi hayatlarımızdır tükenen

Gözyaşımız olsun hıçkırıklarla yastığa dökülen

Yüce Mevlam razı olsun affına ağlayandan



Kesilecek dünya ya ait ilişkin, ne varsa

Akıllı insan şeytanca duygularla yaşarsa

Hayat damarlarının her bir zerresi tıkanırsa

Yüce Mevlam razı olsun tövbe edenlerden



Öfkeyle, kinle, nifakla yaşamaktan vazgeç

Dedi kodu yapma, yapanı dinleme düz geç

Nefsi Emmarenin isteklerine olasın süzgeç

Yüce Mevlam razı olsun Salihlik dileyenden



Feyzullah KIRCA

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

UMULMAZ MI

İnsanlar öldüğünde kalacak, varsa eseri

Merkepler öldüğünde ise ancak eseri

Bir gaflet var üzerimizde, hayatlar serseri

Umulmaz mı cennet suyu kutlu kevseri



Beşer geçmiş yırtıcılıkta azgın sırtlanları

Yiyiverir dişsiz gördü mü diğer insanları

Çalar ya üzerimizde kötülük tamtamları

Umulmaz mı tadı tarifsiz cennet şarapları



Alemi benim, beni de kendim için yarattı

Kendisini bulmam için fani dünyaya bıraktı

Derdimizi verip biz kullara, dermanını arattı

Umulmaz mı dermanı, acep neden arattı



Altın telle ilmek ilmek dikseler ağzımı

Tekbir ses duyarlar yoklayanlar nabzımı

Allah! Her şeyi bildiğinden yazdı yazımı

Umulmaz mı felaketlerde rabbin yardımı



Birini bıraktı dünyaya, yüz rahmetinden

Anneler sever bebeklerini işte bu sebepten

Cennet kazanılmaz ki, bihaber meşakkatten

Umulmaz mı kalan doksan dokuz rahmetten





Feyzullah KIRCA

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

MESELELER ÇOKGEN

Meseleler tek yönlü değil ha bilesin

Çift yönlü, hatta çokken mi desem

Herkes baktığı yerden anlatır, de dersen

Özünü kavrasak olayların olmayız kurdeşen





İdare dediğin kırk ayaklı, büyük bir dev

Hele yan bak birine, ne kadar seversen sev

Ademoğlu aynanın karşısında koca bir dev

Hoşgörü olsa olmaz zararı, kardeşe kardeşin





Yosunlar vardır der şair; kendini meşe sanan

Tosunlar vardır sonunda kalleş düve çıkan

İnsanlar vardır üstünde geyili elbise olmayan

Elbiseler vardır içinde dürüst insan olmayan



Kimi zenginlikle sınanır farkında olmadan

Kimi bilgisiyle denenir kendisine verilen

Hastalık, güzellik, yetenek hepsi birer imtihan

Fakir bırakılır kimi, rabbine edecek mi isyan



Feyzullah KIRCA

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

YA RAB NASIL

Boran kuşunun gözündeki bir damla yaş

Secde eder sana ağaçlar, çiçekler ve taş

İnsanoğlu akıbetine akıtmazsa gözünden yaş

Ya Rab nasıl umar cenneti bu akılsız baş



Allahın adıyla başlamıyorsak her bir işimize

Ölümlerden ibretler almıyorsa beher kişi

Toplum hoş görüp kabulleniyorsa esrar keşi

Ya Rab nasıl güvende olur mazlum kişi



Şer güçlerin oyun ve nifakına olalım uyanık

Onlar olsun ister her zaman sular bulanık

Olursa müslümanın ayağı birbirine dolanık

Ya Rab nasıl güvende olur aziz vatanımız



Elbet kutsal, elbet güzeldir İslam dini

Bağrına basar imanlı milletim aziz şehidini

Cehalet batağından kurtarmıyorsa kişi kendini

Ya Rab nasıl emin olur senin razı olacağından



Feyzullah KIRCA

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

SELAM OLSUN

Vatan toprağını ölerek korumada

Hayat yolculuğunun ilkbaharında

Gelibolu muharebesi meydanında

Canlarını verenlere selam olsun



Kendisi susuzluktan ölecek iken

Önce öbür yaralılar diyerekten

Arkadaşı için kendinden geçerekten

Yaşamaya ölenlere selam olsun



Yedi değil, tam onyedi düvelden

Pervasızca ülkemin üzerine gelen

Düşmana Çanakkale boğazını dar eden

Şanlı vatan evlatlarına selam olsun



Bebeğinin örtüsünü topa örten

Düşmana göğsünü siper eden

Çanakkale geçilmezi tarihe kaydeden

Şanlı şühedamıza selam olsun



Düşman mermisi üzerine yağarken

Beyaz mendili çekip göstererekten

Düşman askeri tamda ölecekken

Barış için koşanlara selam olsun



Vatanın toprağının dört köşesinden

Balıkesir Lisesi son sınıf ahalisinden

Akbaşlar köyümün kırk altısından

Vatana kurban olanlara selam olsun.



Feyzullah Kırca

Akbaşlar köyü / Dursunbey

ALLAH’IM

Attığım her türlü umut varı adımda

Verdiğin havayı huzurla soluduğumda

Ağaçlar yeşerip çiçeğe durduğunda

Sonsuz kudretini idrak ederim Allah’ım



Kuru ekmekten başka yiyeceği olmayan

Kucağında bebeğiyle hıçkırarak ağlayan

Biçareleri görünce, umuttan gayrisi olmayan

Sonsuz ilim ve merhametine güvenirim Allah’ım



Nefsim hep beni kötülüklere sevk ettiğinde

Münker-Nekir ebediyete geldin kalk dediğinde

Amelinden gayrisi garip kulunu terk ettiğinde

Sonsuz affına ve mağfiretine sığınırım Allah’ım



Toprak bir damla suya hasret kaldığında

Mahlukat güneşin yakışından kavrulduğunda

Tufanlar eşyayı havaya kaldırıp savurduğunda

Sonsuz bağışlanma ve merhamet isterim Allah’ım



Üzerinden bizi atmak istercesine yer sarsıldığında

Günahlarımıza isyan edercesine deniz kabardığında

Dalga dalga tusunamiler üzerimize geldiğinde

Sonsuz şefkat ve merhametini dilerim Allah’ım



Feyzullah KIRCA

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

KUL OLMANIN YOLU

Allah a kul olmanın yolu zekattan geçer

Bol keseden veren bereketin fazlasını biçer

Olmayanın vereceği bir güler yüz yeter

Allah alemi ilahi de onları bize tac eder





Havaici asliye dahil değildir yapılan hesaba

Nisap miktarı malı olan zengin tabidir zekat’a

Rabbimin rızasını umarak verenler erer sevaba

Vermeyenler düçar olur, iki cihanda da cezaya





Fıtır sadakası da korur biçare, emmare-i nefisleri

Bu sayede olur olmayanların bayramlık elbiseleri

Varlık aleminin maliki sever, Salih amel işleyenleri

Ancak bu sayede, belki cennete kabul eder bizleri





Teslimiyet anahtarı şahadeti dolayanların dillerine

Hak yoluna gidenlerin asa olayım ellerine

Onu hakkıyla sevenler ihlas katar amellerine

Yüce mevlam tek dermanım cümle dertlerime





Feyzullah KIRCA

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

KUL HAKKI

Kullar haydan gelen Hu’ ya gider derler

Buna rağmen haram helal demez yerler

Alınları terlemeden yemeyi severler

Bilmem ki kul hakkını nasıl öderler



Komşuları aç iken, tıka basa tok yatarlar

Biri yardım dağıtsa, önce onlar kaparlar

Şu fani dünya da, mala ve mülke taparlar

Acep gafiller kara toprağa nasıl yatarlar



Dedi kodu haramdır, bunu da iyi bilirler

Kardeş eti demezler çiğner çiğner yerler

Birde üzerine besmele gibi sebbederler

Kul hakkı getirmeyin diyen Allah’a ne derler.



Feyzullah der ki ey güzel Allah’ın kulları

Hoşgörü ve yardım severlik gibi erdemler olmalı

Dürüstlük bizim en büyük servetimiz olmalı

Cehennem değil, cennet bizim yolumuz olmalı



Feyzullah KIRCA

Akbaşlar Köyü İmam Hatibi

FARKLI OLSA DA

Sevse ne olur birbirlerini tüm insanlar

Bulunur her devirde şeytanlık satanlar

Çatlatılmalı artık nifak tohumu kusanlar

Farklı farklı olsa da konuşulan lisanlar



Küçük bebekler nasıl beklerse annelerini

Bahar bekliyorsa renga renk çiçekleri

Vadesi gelenlerin yoktur kaçacak yeri

Farklı farklı olsa da defin edilme şekilleri



Güzellik bakan kişinin gözündedir ezelden

Bakılanı güzel eyleyen başkası değil gözden

Bitecek iyi kötü başlayan her serüven

Farklı farklı olsa da menziller kat edilen



Feyzullah KIRCA

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

DÜŞMEDEN DARA

Düşmeden dara,

Yürümeden mezara,

Akibetimizi bilmediğimiz yollara,

Hakikati, hakikatimizi;

Hakikatin peşinde ara.

Düşmeden dara.



Dünya yalan ve dolan

Gel birazda sen oyalan

Hak, hakikat ve adalet

İslam ahlakında şecaat,

Peygamberden iste şefaat.



Arkana dön bir bak

Gerekli biraz uyanık olmak

Ömür biter, bitiyor heyhaat.

İslam ahlakında şecaat,

Peygamberden iste şefaat.



Neyin var zulan da

İşimize yarayacak o anda

Huzur-u ilahi zamanın da.

Çalamadım, çarpamadım diye

Dizlerini dövme,

Haksızlıkları ise asla övme.



Hayat geçici, imtihana geldik

Gerçeklerden haberdar edildik.

Lakin hakikatleri görmezden geldik.

Görmek gerek hakikati,

Aramak gerek hakikati,

Bulmak gerek hakikati,

Koşmak gerek hakikatin peşinde.



Son pişmanlık fayda vermez

Verilen mühlet sona erince

Kabir denen yerer yerleşince

Münker nekir gelir peşince.

Rabbin kim? Dinin ne deyince

Acaba olur halimiz nice.



Düşmeden dara,

Yürümeden mezara,

Akibetimizi bilmediğimiz yollara,

Hakikati, hakikatimizi;

Hakikatin peşinde ara.

Düşmeden dara.



Feyzullah Kırca

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

KISACIK ÖMRÜN SIĞINAĞINDA

Avucuna kına yakmış gönlümün güzeli

Bir bakışıyla deler sinemi ne de cilveli

Bilmez ki halimi, kurban olduğum gamzeli

Bense üşüyorum kısacık ömrün sığınağında



Gönlü bir kale gibi onun, etrafı kalın surlu

Gamzelerine bir buse vermek ne de zorlu

Yaz gününde incecik giymişte fistanı morlu

Bense üşüyorum kısacık ömrün sığınağında



Gözlerime bakar bakar işveli edayla güler

Benim sevgiyle uğraşacak gönlüm yok der

Yine de yolunda ölecek bir kurban ister

Bense üşüyorum kısacık ömrün sığınağında



Hırları tükenecek bir gün hiç istemese de

Sis çökecek güvendiği dağlara çok üzülsem de

Kalbimi kırdığına üzülecek belki son nefesinde

Bense üşüyorum kısacık ömrün sığınağında



Dilim hicabından lal olursa da onu anarken

Kalbim yine üzgün onu andımda derinden

Çalar gibi harcadı sevgimi gökyüzü titrerken

Bense üşüyorum kısacık ömrün sığınağında



İçimdeki sızı durmaz yarim yarim der kanar

Çırpınan arzularım ise avucu kınalımı arar

O da bilir artık, boşa geçen her dakika zarar

Bense üşüyorum kısacık ömrün sığınağında



Feyzullah Kırca

Akbaşlar Köyü \ Dursunbey

YİNE GELİRMİSİN?

Yine gelir misin?

Şenlik var, Söğüt’e gel desem

Türk’ün yükseleceğini müjdelesem

Gel, ne olur gel desem

Ve seni beklesem

Bilecik’teyim gel desem

Yine gelir misin?



Yine gelir misin?

Ertuğrul atanın hatırına

Muhammed Mustafa aşkına

Yalvarıyorum gel desem

Ve seni beklesem

Söğüt’teyim gel desem

Yine gelir misin?





Yine gelir misin?

İlke, cesaret ve sevdanla

Yüreğin, cesaret ve azminle

Özlüyorum gel desem

Ve seni beklesem

Ertuğrul yurduna gel desem

Yine gelir misin?



Yine gelir misin?

Bu millet seni bağrına basar

Böyle ayrılık bizi yasa boğar

Yastayız gel desem

Yörük çadırına gel desem

Yine gelir misin?



Yine gelir misin?

Meğer seni ne çok severmişiz

Gördün mü? Gittiğine ağladığımızı

Ağlıyorum gel desem

Ve seni beklesem

Ağlamayacağım gel desem

Yine gelir misin?



Yine gelir misin?

Muhabbetimiz kucak kucak

Aradık sizi binlerle, köşe bucak

Havalar ısınacak gel desem

Ve seni beklesem

Üşütmeyeceğiz gel desem

Yine gelir misin?



Feyzullah Kırca

ÇIRPINAN ARZULARIM

İlk defa görüyormuş gibi baktığımda gözlerine

Anlam veremiyordum, gözlerinin aksine sözlerine

Bir buseyle dokunsam şefkat dolu beyaz ellerine

Acep nihayete erer mi senin için çırpınan arzularım



Sevenler sevdanın her türlü zorluğuna katlanır

Ölene üç gün, sevdiğine ise bir ömür ağlanır

Çalar kalbini, vermez geri, arzuların bağlanır

Acep kavuşur mu sevdiğine çırpınan arzularım



Hüzünlere göç eder her günün sabahı yüreğim

Gözümün hapsinden şöyle bir geçsin ki göreyim

Ben sevda bölüğünde kıdemli bir askerim

Acep alır mı bir gün teskere, çırpınan arzularım



Dil hicabından lal olur senin ismini anarken

Bedava diye harcadın sevgimi gökyüzü titrerken

Bir ordu iblis mangası aşkımızın kanına girdiler

Acep aşkına karşılık bulur mu çırpınan arzularım



Feyzullah KIRCA

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

HASRETİN BİR LAHZA DİNMEDİ

Gözlerinin kalbime değdiği o günden beri

Bir yara kanıyor yüreğimden, usulca içeri

Yıkılmış gitmiş olsa da tüm senli umut ışıkları

Hasretin bir lahza bile dinmedi sevdiğim inan



Aldırma hasretin hüzün değdirse de gözlerime

Beyaz kelebekler göç eder seni düşününce içime

Kaçsam da rüyalarımdan sen zarar görme diye

Hasretin bir lahza bile dinmedi sevdiğim inan



Sanki göğün mavisinden almış gözlerin rengini

Cemalin de tatlı bir gülümseme almış yerini

Bulsam da yanımda yıldızlardan yoksun geceleri

Hasretin bir lahza bile dinmedi sevdiğim inan



Vakit geldi ve kalktı istasyondan son tren

Ey hilal kaşlı beni o trene zorla bindiren

Bindirsen de olmadığın trene mecburen

Hasretin bir lahza bile dinmedi sevdiğim inan



Bari Ahirette kavuştursun bizi, bize can veren

Kurşun bakışların, mevzilenmiş yüreğinden gelen

Var elbet şu fani dünya da bana da değer veren

Hasretin bir lahza bile dinmedi sevdiğim inan



Feyzullah KIRCA

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

KOPARABİLİR Mİ SENİ

Sözcüklere yüklemeye çalıştığım duygularımsın

Gece ile gündüz ne kadar ayrıysa birbirinden

Birisi sensin birisi benim iki kürek kemiğimden

Ayrılıp gitmek koparabilir mi seni benden



Senli yalnızlığımla buz tutmuş yatağımda

Yetim bırakmakta ne yatarken koynunda

Sevgimden bunaldığın gecelerin sabahında

Bırak beni demen koparabilir mi seni benden



Boşa kürek çekmekte varmış sevda denizinde

Bıçak atıyorsun ya acımasızca senli düşlerime

Bazen bu yüzden ağrılar giriyor ense köküme

Kaçırman dudaklarını koparabilir mi seni benden



Çok tatlısın canım yine de benim sarı şekerimsin

Kanadını süzmüş yavru keklik gibi sekersin

Bir ömür boyu benimle hayatın kahrımı çekersin

Gideceğim demen koparabilir mi seni benden



Bitmeyen masmavi rüyalarımda hep sen varsın

Sevgimiz gönlümüzün ta derinliklerinde kalsın

Her sabah yeniden başladığımız sevdamız olsun

Yeter deme, desen koparabilir mi seni benden



Feyzullah KIRCA

ANSIZIN GİDERSEN

Seni taşımak menekşe gibi göğsümde

Çiçek gibi görmek çiçeklerinde ötesinde

Seni gururla taşımak hep namusun akında

Huzur verir bana sevdamın da ötesinde



Korkuyorum, bu sevdayı benden alıp gitme

İçimde yeşeren baharları söndürüp gitme

Figan düşer denizlere canan, bırakıp gitme

Kimsesiz kalır yüreciğim sen çekip gidersen



Bir dal gibi koparma sevinçlerimi benden

Eksilmesin ceylan gözlerinin sevinci senden

Nazlı çiçeklerimiz solar gülüm sen gidersen

Endişem sönmez ki kalacağını müjdelesen de



Neyim var neyim yok hepsini sana versem

Deniz gözlüm sana güller, menekşeler dersem

Ödeyemem hakkını önüne dünyayı sersem

Demiyorsun ama ya ansızın istemeden gidersen




Feyzullah KIRCA

BİR ANLIK YASIMI TUTARMISIN

Hayalim hayalin ile kavuşurken bir yerlerde

Sen uzakta olsan her an her daim

Ve hiçbir zaman gelmeyecek olsan ne fark eder.



Uzakta olsan da hiç ayrılmadık ki biz seninle

Sözcüklere yüklemeye çalıştığım duygularımı

Dinlemesen ve bana kulak vermesen de

Sana olan aşkım biter mi sandın ey selvi boylu dilber.



Sen benden uzakta kalmayı seçtin diye

Yüreğim seni silip atar mı sandın ey selvi boylu dilber



Ayaklarım beni sana gelmek için zorlarken

Sen rahatsız olmayasın diye gelememek,

Sana koşarcasına gelmek isterken

Ayaklarıma prangalar vurup uzakta kalmak

Benim için kolay mı sandın ey selvi boylu dilber.



Delicesine aşkımı, gözü kara sevdamı

Anlatmak bu kadar kolay mı sandın ey selvi boylu dilber.



Hiç yaşanmamış bir ömür gibi

Ansızın bir resim düşer hayal de olsa gözlerime,

Gözlerinin silüeti gelir gözlerime

Gülümseyen gözlerini görürüm her daim karşımda.

Göz açıp kapar gibi geçiverdi seneler

Sana doyamadım, hayalinde olsa bakmaya kıyamadım.



Kapanırsa gözlerim ansızın

Hayatımın son yaprağı hayalin,

Hayalin de düşerse ömrümün takvim yaprağından

Sen bir şey hisseder misin ey selvi boylu dilber



Sevgimi anlamasan da, bana değer vermesen de

Beni severdi, bana Beyaz Kelebeğim derdi

Der misin ey selvi boylu dilber.



Ya sen ey Hicran yaram diğer sevgilim

Beni severdi, bana Sarı Şekerim derdi

Der misin ey narin belli dilber



Ya sen ey bana dört dünya gülü veren canım sevgilim

Beni severdi, bana Beyaz güvercinim derdi

Der misin ey güzelliğini ve muhabbetini benimle paylaşan dilberim.



Maalesef bugün hayatı sona erdi

Diyerek, tutar mısın,

Tutar mısınız acaba bir anlık yasımı.

Döker misiniz birer damla göz yaşını.





Feyzullah kırca

SENİN OLMAYANI SEVDİN Mİ HİÇ

Sen hiç duydun mu başka bir yüreği


Kendi göğsünde atar gibi...

Üzüldün mü,

Yanaklarından süzüldü mü,

Hiç bir başkasının gözyaşları...

Yabancı hıçkırıklar gelip

Düğümlendi mi göğsünde...

Düşündün mü geceleri

Hiç senin olmayan birini...

Gördün mü hiç?...

Senin olmayan rüyalar gördün mü...

Senin olmayan birini sevdin mi?

Gökyüzüne baktın mı hiç?,

Yüreciğine yıldızlar düştü mü...

Güneş doğdu mu

Her gecenin sonunda ?

Uyandın mı hiç

Başka birinin sabahına?

Hiç sevdin mi sen,

Duydun mu başka bir yüreği

Kendi göğsünde atar gibi...

Gülümseyişini hissettin mi hiç

Belli belirsizce onun?

Hissettin mi dudaklarını,

Senin dudaklarındaymış gibi,

Dudaklarını yakın... Sıcacık...

Hiç sevdin mi senin olmayan birini?

Senin olmayan bir şehirde,

Bir gecede,

Bir bedende yaşadın mı hiç?

Senin olmayan bir hayatı

Yaşadın mı hiç onunla,

Ama ondan habersiz...

Sen hiç gerçekten sevdin mi

Senin olmayan birini ....?

O öyle istediği için ayrı yaşadın mı sevdiğinden...



FEYZULLAH KIRCA

Dursunbey Akbaşlar Köyü İmam Hatibi

ÖĞRENEMEDİM

Hayat mektebinde,


Kabuk bağlamış yaraya inat nefes almayı,

Karanlığa inat,

Bir mum ışığında yaşamayı öğrendim.

Öğrenemediğim tek bir şey vardı;

Unutulduğumu bile bile

Ölümüne severken unutmayı öğrenemedim.





Kuru ekmekle,

Tuza banıp karın doyurmayı,

Senin o gülümseyen güzel yüzüne inat

Hayatla her an savaşmayı öğrendim.

Öğrenemediğim tek bir şey vardı ;

Gelmeyeceğini bile bile

Yetim yüreğimle sensiz yaşamayı öğrenemedim.



Her karanlık geceden sonra

Aydınlık bir sabaha uyanacağımı,

Nehir olup aksa da gözlerimin yaşı

Bir gün güneşle kuruyacağını öğrendim.

Öğrenemediğim tek bir şey vardı;

Dönmeyeceğini bile bile

Mavilere sensiz kanatlanmayı öğrenemedim.



Severken unutmayı

Bir türlü öğrenemedim..

Tek kusurum buysa; Özür dilerim..!



FEYZULLAH KIRCA