30 Ekim 2010 Cumartesi

YÜZÜNCÜ YIL MARŞI
















Gün gelecek istikbalde, yarınlar bizim olacak
Karanlıklar dağılacak, boğacak nurla ışıklar
Ülkemin insanları, huzur ve neşe dolacak
Sıkılsa da sinsi kurşun, doğacak nurlu ışıklar

………On altı imparatorluk, yüz on altı devlet kurduk
………Altı bin yıllık yol geldik, medeniyetle yükseldik
………Ne engelleri dinledik, ne zor karşısında durduk
………Söylemekle yetinmedik, yine sözden öze geldik
………Diklenmeden dik durarak, çoklukta birliği bildik
………Yüzüncü yılda yeniden, dimdik ayağa dineldik

Sanma karlı dağ! Ardında, ebedi kalır bu sevda
Yüreklerde sönen od’un, küllerinden olur peyda
Biz ferhatız biz mecnunuz, hürriyetse bize ceyda
Koparılsa da vaveyla, doğacak nurlu ışıklar

Nakarat

Sıcak ve içten gülüşle, gülüşmek bize çok yakın
Yaşadık ölmez destanlar, hepsi gönüllerde bakın
Güneş battı deseler de, inanmayın millet sakın
Çöken sisler dağılacak, doğacak nurlu ışıklar

Nakarat

Sessiz bir diriliş vardır, bak uyutulan uykudan
Duy! Bak bu ne belirgin ses, çıkıyoruz kuytudan
Sevgi ile hoş görüye, özlemle dolu duygudan
Dünya haberdar olacak, doğacak nurlu ışıklar

Nakarat

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

27 Ekim 2010 Çarşamba

ELVAN ÇELEBİ(Gülce-Bahçe)

















On dördüncü asırda
Anadolu da yaşayan,
Velilerden ve şairlerden
Oğul Ali’nin, babası Elvan…


Elvan’ın babası meşhur şairlerden,
Aynı zamanda bilinen tarihçilerden,
Bin yıllık ocakta yetişen Âşık Paşadır,


Elvan çelebi, Amasya civarında yetişti
Âlim ve Evliyaların büyüklüğüne erişti
Kırşehir de doğdu diye söylemişti konuşan diller
Babası orada yaşadı, vefatı orada yetişti.
Bu sebeple Elvan Çelebi’nin Kırşehir de doğmuşluğunun,
Söylentisi kulaklarımıza, daha bir kuvvetlice yerleşti.

*
Tespit edilememiştir, doğduğu tarih kesince,
Yüzlerinin kırlarında, sert soğuk rüzgâr esince
İçlerindeki yangında, suya özlem dinmeyince
Yol göründü gelinecek, öyle uzun ve ip ince
…Mensup olduğu aile,
….On üçüncü asrın ilk yarısında,
…..Moğol istilası sebebiyle;
……Orta Anadolu’ya gelip yerleşmişti.
…….Anadolu’da önemli bir nüfus kazanmıştır…


Elvan Çelebi gündüzde, sevda dolu gecelerde
Bade dolu umutlarla, söylenilen hecelerde
Gergef ile oyalanmış, hatıralar peçelerde
Ne yaşanmışlıklar kaldı, gerideki nicelerde
…Elvan çelebinin;
….Dedesi Muhlis Paşa Yerleşti önce
…..Çorum ile Mecitözü arasındaki Eski Çat köyüne.
……Muhlis Paşa’nın babasının ismi
…….İlyas Horasani, olduğundan dolayı olsa gerek,
……..Söylenir oldu, sevgilinin güneşli bahçesi bu köye,
………Ellez veya İlyas ismi, İlyas Köyü diyerek…


Elvan Çelebi’nin saygın ve güler yüzlü dedesi
Gül insan, İlyas Horasan, veli kulların velisi
Öldüğünde defnedildi, köyde yapıldı türbesi
Yaşamına devam etti, muhlis paşa ailesi


Talebeleriyle birlik, evler yaptırdı burada
Çiftçilikle meşgul oldu, geçinmek için sonrada…
İlim ve irfan peşinde, erinmek için murada
Yaşamına devam etti, muhlis paşa ailesi.


Zamanın âlimlerinden, ilim tahsil etti Elvan
Babası Âşık Paşa’nın, önde gelen talebesi
Şeyhülislam Fahrettin’le, tasavvuf doldu pehlivan
Dedesi vefat edince, çaldı hüznün galebesi,
…Elvan’ın sevgili veli dedesi
….Tatlı bir türkünün, aşkın ilmeklerinden geçerek,
…..Yaşanmıştı güzelliklerle dolu hikayesi.

*
(E)lvan Çelebi, babası Âşık Paşanın izniyle;
Ö(L)üm döşeğine, her an yaklaştığını bilerek an be an,
Gö(V)desine emanet ruhun, geldiğini bilerek kalubeladan,
Yan(A)rak hakka hizmet aşkıyla, halka hizmet yolunda
Daya(N) ey gönlüm şu kısacık fani yaşamın dikenli kolunda diyerek;


(Ç)ıkmadan ulu davete çağıran, ulu yoldan
Y(E)rleşti hizmet etmek için, İlyas Köyüne kendisi…
Ge(L)eceğim ey yüce Rabbim ebedi yurduna deyip;
Hey(B)emde kuru ekmek bulunsun misali
Kend(İ)si yaptırdı bir Cami, zaviye, türbe ve hamam

*
Susuzlar engin ummanda, su arar tüm ziyadesi,
‘Suyu neyleyeyim ben ki; gerektir hakkın kendisi,
Kendine gel be ey nefis; bir an bile, boş durma der…’
Eratna beyine vezir, olunca amcazadesi
…Alâeddin Ali Şah-ı Rumi,
….Bu eserleri besleyecek zengin vakıflar kurdu.
…..Köyü ve etrafındaki geniş araziyi,
……Yeğeni Elvan Çelebi’ye bağışladı.


…Bir rivayete göre; babası Âşık Paşa’nın,
Bin üç yüz yirmi altı da, Mısır’a yola gitmesi
Ya da eceli vaciple, dosta vuslat üzerine…
Nur âlemlerine gidip, geldim diye el etmesi
İnince bize sır olan; dehlizin derinlerine…


…Oğul Elvan çelebi;
Onun yerine geçerek, deryalardan su içerek,
İnsanları güler yüzle, hak yola davet ederek
Allahın emir ve yasak, kıldığını bildirerek
Hidayete koşmasına, nasihatle meşgul oldu…
…Sohbetlerinde birçok kimsenin yetişmesine
….Vesile için yol gösterip, nice gönüllere hidayet doldu.
…..Birçok devlet adamı ve şairin doğru yola,
……Ulaşmasına sebep oldu,
…….Bunun için koştu, hep hayatta dört nala…


O devirlerde, ortalara çıkan
Babailerin, sapık inancından
Çevirmek için, kulları uyaran
Ehli Sünnete, her an ve her zaman
…Onları davet eden Elvan çelebi
….Babası ve dedesi gibi;
….Allahın sevgili kulu, kulların güzeli
……Zamanın ileri gelen evliyasıydı,
……..Ermişlerden idi, meşhur da bir veli…

*
Kutsal sevgiler od’unda, sonsuz nar-ı aşka kandı
Yanan gönlünün duvarı, aşka ve meşke boyandı


Karanlık düşürme sakın, düşmesin biz kula efkâr
Gün ufka batıp giderken, son bir gayret daha boyar
Gökyüzünü sarmak için, hala ondan ışık yağar
Kutsal sevgiler od’unda, sonsuz nar-ı aşka kandı


Kırık dökük hayatların, hızlıca mevsimi geçer
Kanayan yaradır ömür, bazen bir bakarsın meğer
Deyip dünyanın zevkine, vermedi fazla bir değer
Yanan gönlünün duvarı, aşka ve meşke boyandı

*
Yerleşmesi sebebiyle, Toprak kokan güzel köye,
Belki unutmaz, bir yerden bize dostça bakar diye
Nice hizmet ve önderlik, etmiş bu değerli veli
Yol göstermiş hakikate, hep oldu ismi himaye…


Bundan sonra köyün adı, Elvan diye dile geldi,
Daha sonra resmiyette, bu isimle hep güzeldi
Ruhları saran düşlerle, göğe dualar yükseldi
Çocukça gülümsemeler, mühürlü gönüller deldi
…Tarihe dizdiği doyumsuz anılarla,
….Elvan Çelebi’nin Elvan Köyünde
…..Yaşanmıştı asırlar, kim bilir daha nice güzeldi…


Elvan Çelebi’nin doğumu gibi,
Bilinmemektedir ölüm tarihi,
Elvan köyünde açtılar kabrini;
Yer yatağıdır burada türbesi.
…Türbesini ziyaret edenlerin,
….Çeşitli hastalıklara,
…..Şifa bulduğu rivayetinin,
……Boşa değildir, belki de söylenmesi…

*
DÜNYA çıkrık misali, durmadan döner durur
Boşa çaba ey akrep, yelkovana YETİŞMEK,
Kimine bal kaymaktır, kimineyse barBUNYA
İTİŞMEK boşa dostum, hayat biter can kurur.


Çıktık birer sefere, gideriz gündüz GECE
KOŞALIM rahmanıma, söken şafakta bari
HECE gibi yaşamda, cümlenin var fazlası
Günler hızlı geçer bak, bir umuda COŞALIM

*
Çelebi Elvan
İlham dolu şairdi.
Kaleme hâkim,
Türlü şiirler yazan…


Atalarının
Hayat hikâyesini
Anlattı sağken,
Gör şair payesini…


Bin seksen beyte,
Aşkın hissi inince;
Tarih, kültür ve
Edebiyat sinince

*
Yaşanmış bazı tarihi olaylara ışık tutan
Ecdadının nice yaşam hikâyesini anlatan
Kültürel ve edebiyat değerini de taşıyan
Şair bahtın harabesi, derken onunla yaşayan
…Elvan Çelebi’nin
….‘Menâkıb-ül-Kudsiyye fî Menâsıb-il-Ünsiyye’ adlı
…..Manzum eseri meydana çıkmıştır.
…...Osmanlıca bilmiyor olsam da,
……Bence bu güzide eserin anlamı;
…….‘Tanınmış Makamlardaki İnsanların Değerli Yaşam Hikâyeleri’
……..Gibi bir manadaki hislerle, gönlüme akmıştır…


Bu eserin bilinen bir yazma nüshası
Bin dokuz yüz elli beş, belki de elli yedi
Senesinde bulunmuş ve korunmuş dahası
Bu sayede o günden, bu güne gülümsedi
…Konya Mevlana Müzesi Kitaplığında,
….Muhafaza edilmekte olduğunu da
…..Duydu kulağım, haberini okudu gözüm,
……Yazıyorum bende, okunursa diye sözüm…

*
Dil bakımından
Evliya Çelebi’nin
Bu eserinde,
Eski Anadolu’nun
Öz Türkçesinin;
Öz özellikleri de
Taşınmaktadır.


Aynı zamanda
On üç ve on dördüncü
Yüz yıllarınsa;
Türkün, tarih akımı,
Engin ve önemli,
Güzellikte kaynaktır...

*
Zaman denen olgunun, ardı ve önü hardır
Bilirim elbet bende, dünya gönlümden dardır
Bize sadece rahim ve rahmanımız yardır
O ki bizden razıysa, bizim için bahardır
…Bizim mükâfatımız, Salih amelimiz kadardır
….Örnek alınacak yaşamları olan nice çelebimiz gibi
…..Elvan Çelebimiz vardır.
……Biz çelebileri unutsak bile,
…….Onların da, bizim de; örnek alıp bağlandığımız,
……..Allahın elçisi, sevgili peygamberimiz vardır…


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

----------------------------------------------------------------

Paye: rütbe, derece, aşama, basamak

22 Ekim 2010 Cuma

CELÂLZÂDE SÂLİH ÇELEBİ (Gülce-Bahçe)



















Ağaçlarla dolu bahçe, bin ışın ısmarlar güneşe
Ağaçlar üzerinde davetkâr yemişler, verir neşe
Hemen girişte, huzuru gölgesinde taşıyan meşe
Sesi okşardı ruhu, dalları rüzgârda sallandıkça
…Bin dört yüz doksan üç senesinde
….Yağmuru müjdeleyen rüzgar misali,


Muştu gizliyordu zaman celal zade’ye sinesinde,
Bir emanet daha bekliyordu, dünya hazinesinde
Her evlat bir emanetti, rabbimizden neticesinde
Dualar yükseldi sineden, divan boyu uzandıkça
…Ve dualar kabul oldu,
….Babası Tosyalı Celal Zade orada kadıyken
…..Volçitrin de beklenen bebek geldi dünyaya,
……Okunur kulağına ezan, hemen erken…
…….Celal Er-Rumi oğlu Molla Sâlih künye adı,
……..Celal zade Salih Çelebi oldu, asıl dünya adı


Hanefi mezhebi öğretileriyle fıkıhta pişen
Osmanlı devleti zamanı, Anadolu da yetişen
Duyar sesini suyun, akarken dereye hasret düşen
Sesi okşardı ruhu suyun, dere boyu uzandıkça
…Celal Zade Salih Çelebi
….Medrese tahsilini tamamladıktan sonra
…..İbn-i Kemal Paşanın derslerini aldı.
……Hattat Şeyh Hamdullah ile
…….Hat sanatının inceliklerine daldı.

*
Aslında bildiğimiz, yazısı çok güzeldi
Kalem tutan hattat el, ne maharetli eldi


Bir yandan ders okuyup, beyne ilim ekerdi
Hocası ibn-i kemal, ona pek çok ders verdi
O bazı eserleri, temize çekiverdi
Aslında bildiğimiz, yazısı çok güzeldi


Düşmüştü denizlere, sanki balığa hasret
Hasret çek ki bilirsin, belki balığı sabret
Merhem oldu dillere, bulmuştu ilmi nusret
Kalem tutan hattat el, ne maharetli eldi

*
…Bin beş yüz yirmi senesinde
Tahta çıkışı sonrasında, Kanuni Sultan Süleyman Han,
Celal zade Salih Çelebi, İbn-i Kemal’den ayrılarak
Özlemlerin kucağındaki, gerçeklerde yaşanılarak
Padişah hocası Hayrettin, hocası oldu onun heman.
…Talebe olup Hayrettin Efendiye,
….İcazet aldı ondan, ve de resmi diploma
…..Edirne’deki Siraciyye
……Medresesine tayin edildi, müderris diye…


Güneş yaksa kavursa da, ilham yağar yüreğine
Yıldırımlar düşer ta ki, sırtındaki küreğine
Edirne’de Siraciyye, müderrisliği yaparken
Kalem kağıt arkadaşı, yazmak düştü süreğine
…Kanuni Süleyman Han’ın
….Belgrat, Rodos ve Budin seferlerini yazarak,
…..Takdim etti sultana, hürmetle bakarak.


Bin beş yüz yirmi dört senesinde,
İstanbul Murat Paşa Medresesine müderris oldu
Uzun süren bir zaman, buradaki görevinde doldu
Gündüz ve gecelerde umudu, kendine yoldaş buldu
Umutla hasret sarmalanınca, endişeler kayboldu
…Sonra özlemlerin yolu düştü
….Divanyolu’ndaki Haldun Ali Paşa Medresesine,


Bin beş yüz otuz altı yılından gün aldığında zaman
Görev yeri oldu, ünlü medreselerden Sahn-ı Seman
Burada görevdeyken, emir verdi Kanuni Süleyman
Firuz Şah hikâyesini çevirdi Farsçadan Türkçeye
…Sekiz cilt halindeydi, bahse konu eser,
….Lakin çok kısaydı, oysa çeviriye zaman
…..Müderrislikte müderris oldu
……Daha bir kaç medreseye…

*
Bin
Beş yüz
Kırk dörtte
Gülen bir yüz,
Halep’te başlar
Elli beş günlük bir
Zaman kalacaktır ya
Kadılık ona görevdir…
Bakar şöyle bir göğe,
Düşler sola sağa,
İnce bir çizgi
Ve çok kısa
Bak zaman…


Bu
Kısa
Görevden
Hemen sonra,
Mısır beylerbeyi
Haldun Davut Paşa’nın
Beylikteki durumunu
Teftiş ve tahkik etsin diye,
Havayı koklasın diye
Mısır’a gönderildi…
Görev bitiminde
Tekrar Halep’e
Kadı olsun
İstendi…
*
Anlatır kim kendini, söz bitmez öğe öğe
Ömrün ortası benlik, görür ayna da devi
Alıp gider bak sular, haykırışları göğe
Ancak kabul etmedi, yeniden bu görevi
…Sonra istirahat mekânı olacakken evi,
….İstanbul’daki Sultan Beyazıt Medresesine
…..Tayin olup başlayacakken tam göreve,
……Şam kadısı olup geçti görev başına;
…….Bir yıl sonrasına, kara verildi
……..Mısır kadısı olmasına….


Cennete gidecek yol, arandı ve kayrıldı
Rüşvet ve de zulümden, uzak durup sıyrıldı
Yıl bin beş yüz elli de, emekliye ayrıldı
Şöyle anlatır dili, ayrılma sebebini;

*
"İslam dininden
Başka olmadı yolum,
Kadılık yaptığım müddetçe,
Kıl kadar ayrılmadım ben hiç,
Kurandır sağım ve kurandır solum
Şahadete aykırı kıpırdamaz kolum


Lakin o günler
İstenirdi ödünler
Görev yaptığım o diyarlar
Mısır, Şam ve Halep’te zulüm vardı;
Haksızlık alıp başın, göklere çıkmıştı
Nefisler özü yakmaya, birer kibrit çakmıştı


Aramızda çok
Çetin mücadeleler
Geçti fikri mübadeleler.
Sanki bir zemheri kanatlar ıslak
Ben ki adalete ve hakikate tutsak
Oysa geleceğe dair ne umutlar beslerken


Ne onlar beni
Zulme uydurabildi,
Ne ben onları adalete
Ve hakikate, az götürebildim.
Sonuçta onlar zulümlerde galip geldi,
Bense adaletli yolda, mağlubiyeti bildim.

*
Şaşkınlık ve hayretle, çok uzunca bir müddet
Tefekkürle düşünüş, yolculuğuna daldım
Ufka derince bakıp, öylece baka kaldım
Ne edeyim Allah’ım, çaresiz ben’e medet


Sonunda tüm dünyalık, hevâ ve hevesleri,
Özlem ve arzuları, bertaraf edecektim,
Bunu yapacak kadar, kuldum ve gözü pektim
Dünyadan geniş hayat, fanidir kümesleri


Tiren kalkar duraktan, vakitlice gidene
Bırakmaz ki kimseyi, biz de gideriz sal’la
İstersen sen kal şimdi, gidene mendil salla


Aldanmayın dostlarım, hukuku yok edene
Ecel kapıda bekler, daha çıkmadan yola
Sorumluluk yaşında, gelse halimiz nola"

*
Diye söyler bencileyin, Feyzullah’ın dilinden
Emekliye ayrılan, kadı Salih Çelebi
Bir güzelce ev alır, Eyüp Sultan ilinden
Yan yana duran birer, göreceli gül gibi
…Özlemlerin kucağında,
….Köz ateş yangınlarda arar desteği ve ilacı…
…..Komşu oldu, biraderi koca nişancı
……Celal Zade Mustafa Çelebi’ye.


Başladı orada yaşamaya kendisine gelerek
Şu doğanın ahengini, düzen verenini bilerek
Sohbetine gelen talebeleriyle sohbet ederek
Ve ilmi çalışmaları enine boyuna yaparak
…Tatlı bir ömür sürdü.
….Hem gündüzlerde, hem de birçok gecelerinde,
…..Eser telif etmenin defterini dürdü.
.…..Kanuni Sultanın Şehzadesi Beyazıt’ın emriyle,
..…..Yazar Cemalettin Mehmet Avfi efendinin,
……..Selçuklu veziri Nizamülmülk adına,
………Farsça olarak yazdığı;
……….Cevamiul Hikayat ve Levami ur Rivayat adındaki
………..Kısa ama çok şey ifade eden hikayeler
…………Ve parıldayan rivayetler anlamına gelen
………….Tarih ve ahlaka dair eserini Türkçeye çevirdi.


Şehzade Bâyezîd çeviriyi okur ve çok beğenir
‘Muradı neyse arz etsin!’ Demiştir, haberi söylenir
Böyle bir malumat sorulsa, daha neler neler denir
…Oysa sadece talebeleriyle birlikte olmak,
….Eser teliflerinin devamına mekan bulmak,
…..İstek ve arzusuyla, Eyüp Sultan medresesinde
……Tekrar müderris olma şerefi, kendisince istenir


Bu görevde üç yıl daha, gönlüne ilimler sardı
Kim bilir ki; bilinmesi gereken daha neler vardı
Oysa bu yaşam denen zaman ne kadar kısa ve dardı
Ömürse; sadece yaşadığın güzel şeyler kadardı
…Bunu biliyordu
….Ancak gözlerine perde indiğinde
…..Zaman, bin beş yüz altmış bir, senesine bindiğinde
……Rahatsızlığı, Safer ayında affını isteyip,
…….Emekliye ayrılacak kadardı.


Yüksek din ilimlerine vakıf, değerli bir zat olan
Bilhassa fıkıh ilminde, derin bir ihtisasla dolan
Nesir ve nazım vadisinde, kudretli bir kalem bulan
Ahlaklı, faziletli ve dürüstlük dolu bir vakardı.


Hakşinaslığıyla kendini tanıtıp, adalet doldu
Devrin âlimleri arasında önemli mevki buldu
Telif ve tercüme de, çok kıymetli eserleri oldu
Ahlaklı, faziletli ve dürüstlük dolu bir vakardı


Mısır kadılığı esnasında, evlenmesi söylendi
Annesi tarafından verilen cariyeyle evlendi
Bu cariyeden İshak adında oğlu doğup dillendi.
On yaşına gelip ölünce, vefatına hüzünlendi
…Bundan müteessir olup üzülmesi sebebiyle,
….Manzum olarak kısa bir zamanda
…..‘Leyla ve Mecnun’ hikayesini kaleme aldı.
……O günden bu güne
…….Bu hikayeyle Leyla ve Mecnun
……..Dillere pelesenk oldu,


Hayaldir bazen dumanlı dağlar, bazen ufukta vaha
Bazen kuş cıvıltında, huzur bulur şair ve fukaha
Bazen de sessizlikte kalkar, ilham duyguları şaha
Elli yaşını geçtiği halde, evlenmedi bir daha
Dini çalışma ve hizmetlerine mani olur diye
Kendini adadı, ilim ve irfana yol göstermeye
…Yaşadı bu minvalde…
….Hizmetçilerinden birini, büyüttü evladı gibi


Gencecik yaşta çocuğa, sevgi ve şefkatini verdi
Tutardı ilgiyle elini, çocuk ona baba derdi
Herkes bu çocuğu, onu gerçek oğlu zannederdi.
Dertlilerin derdini, kendi derdi gibi dert ederdi
…Yumuşak huylu, temiz kalpli ve vefakâr,
….En az biraderi,
…..Nişancı Mustafa kadar cömert ve cefakar,
……Hayatının her devresinde
…….Fakirlere ve akrabalarına,
……..Yedirirdi kim varsa muhtaç çevresinde.


Yardım ederdi elbise ve para vermek suretiyle
Ne biti, ne de eksildi, bereket buldu servetiyle
Sanki fakir babasıydı, görüp gözeten cihetiyle
Dertlilerin derdini, kendi derdi gibi dert ederdi
…Her gece sofrasında izzet ikram olurdu,
….Dostlarından ve talebelerinden misafiri bulunurdu…

*
Tezkire sahibi Âşık Çelebi görüşmüş onunla,
Rahmanın aşkına söken şafaktaki, sohbeti sonla
Anladı fazilet yüksek ahlak onunla da beraber,
Anladı kazası yok, dünyada işi olmaz oyunla


Belli ki birlikte; sohbet dolu bir hava solunmuştu,
Öyle ki; bir şiirinde şöyle övgüde bulunmuştu:


‘Ülemâ vü fuzelâ vü fukahâdandır ol
Şuarâ vü bülegâ vü fusahâdandır ol.’


O âlim ve fakihlerdendir hem de fazilet sahibi
Şairdir, açık ve güzel sözlü muaşeret sahibi

*
Salih Çelebinin, Salih ve Saliha mahlası ile
Şiirleri vardır; divanında yazmış, dolanır dile
Nesir vadisindeki kalemi, şiirden üstün bile
Yazmıştır daha sade ama ahenkli bir kalem ile
…Hüsnü hat öğrenmiş gençliğinde,
….Amasyalı Şeyh Hamdullah’la
…..Güzel yazı çalıştı iştahla…
……Bin beş yüz altmış üç yılında
…….Vefat eden Salih Çelebi,
……..Mustafa Çelebi Camii bahçesinin
………Yol kenarındaki kabrine, defnedildi cesedi.

*
Kabrinin ayakucundaki taşında şu şiir vardır:


‘Dâr-ı dünyâ menzil-i fâni imiş,
Hep geçer mîr-ü-vezîr-ü-pâdişâh.


İrse ger takdîr-i Hayy-u Lâyemût,
Saçılur toprağa tohm-ı izz-ü-câh.


Avn-i Hak ile birâder-i ferîd,
Fazl-ü irfân-ü ulûm ana sipâh.


Azm-i tarf-ı âhiret kıldı bu dem,
Rahmet-i Hakdan teâlâ lutf-hâh


Rıhleti sâlini ma'lûm etmeğe,
İstedi Hakdan Nişânî-i pür günâh.


Dedi hâtif bu duâ târihdir,
Kabr-i Sâlih Cennet ola yâ İlâh’.


Dünya denen şu mekânın, durağı geçici imiş,
Emir, vezir ve padişah, hepsi de buradan geçer.


Ölümsüz, bir ve hay olan, sadece Allah Teâlâ;
İzzet ve ikram sahibi, makamın olsa da biter.


Tohumun kara toprağa, düşmesi gibi; bak hala
Görürsün ömrü bitince, canlılar toprağa düşer.


Bu eşsiz kardeşi bulmuş, bil ki dolmuştur fazilet
Allah’ın yardımı dolmuş, irfan olmuş ona asker.


Ömrü zamanda her daim, öbür âleme yöneldi
Ona hakkın rahmetini, ihsan ve lütuf dile der.


Vefat yolunu belirtmek, bu gerçeği sen gör için,
Günahkâr hali arz edip, hakka yalvarıp af diler.


Gaiptendir; Ey Allah’ım, Salih kabrini cennet et,
Diyen bir ses, dua edip; tarih söyledi deyiver.

*
…Sâlih Çelebi; yazdığı bir şiir kıtasında ise,
….Resûlullah efendimize şöyle yakarmaktadır:
‘Acep hayrette kaldım ben, hidâyet yâ Resûlallah!
Ne tahsîl-i metâlib var ne tâat, yâ Resûlallah!
Halâyık cümle yer yer hep huzûr-ı Hakk'a vardukda,
Kerem kıl Sâlih'i etme melâmet, yâ Resûlallah!’


Hayret içinde kaldım, olsun bize de hidayet,
…………………………….Ey Allahın elçisi!
Ne okumak isteyen var, ne de kalmış dine itaat,
…………………………….Ey Allahın elçisi!
Dinin tüm cariyeleri, hak huzuruna durdukça
…………………………….Ey Allahın elçisi!
Yardım sever kıl Salih’i, kınamadan kıl şefaat;
…………………………….Ey Allahın elçisi!


Kalem ve kağıt arkadaştı, yazdı bir uçtan bir uca
Eserlerinden de bahsedecek olur isek kısaca;
…‘Belgrat Fetihnamesi’ biri
….‘Rodos Fetihnamesi’ bir diğeri
…..‘Tarih-i Budin’ ile ‘Tarih-i Sultan Süleyman’la,
……‘Firuz Şah Menakıbı’yla ‘Tarih-i Mısır’ da onun eseri,


‘Kitâb-ül-Muhtasar fî Ahvâl-il-Beşer’
Beşeri hallerden kısa ve öz bahseder.
…‘Cevâmi-ul-Hikâyât ve Levâmi-ur- Rivâyât’
….Kısa ama çok şey ifade eden hikayelerle
…..Parıldayan, ışık saçan rivayetleri nakleder.
……‘Leyla ve Mecnun’ manzumesi
…….‘Dürer-i Nesayıh’ eseri tanzimesi
……..‘Miftah’, ‘Mevakıp’, ‘Vikaye’ ve ‘Islah-ul İzah’ adlı
………Dört adet Haşiyesi;
………..‘Tağyir-üt Tenkih’ adlı esere talakatı ile
…………‘Münşeat’ ve şiirlerinden oluşan ‘Divan’-ı
………….Bilinen en temel eserleridir.


…Yaşanan böyle bir hayattır,
….Yolculuğun farkındalık ise kat kattır,
…..Bizimse hatalar ve eksiklerle dolu yaşamımız,
……Anladım; hayat değil, memattır.
Gecelerden gündüzlere, zaman akıp ta giderken
Bahtıma düşen ömrümse, yaprak misali düşerken
Hep eksilen hayatımda, taş kesik anılar varken,
Bırak beni de kalayım, ne güzel hayat akarken


Ey Azrail! Müsaade, bence daha vakit erken
Alma hemen canımı be, dünyalık çok işim varken,
Nedamete gözyaşlarım, gelir belki beklerken
Bırak beni de kalayım, ne güzel hayat akarken


Düğünlerde oynayıp ta, neşeyle halay çekerken
Faydasız muhabbetlerde, malayani söz söylerken
Belki gelirim kendime, sona takılıp düşerken
Bırak beni de kalayım, ne güzel hayat akarken


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

21 Ekim 2010 Perşembe

BEN E GELELİM




















Sevemedim bir türlü fani dünya seni
Cazibeli görünüp kandırırsın beni
Kor ateşlerde yakmak istersin bu teni
Bırak beni, senden gittim zaten ezelden


Kayıp gider yıllar hızlıca elimizden
Dua dua, zikir fışkırsın dilimizden
Kovulsak ta yaşadığımız ilimizden
Güne gelelim, ben'e gelelim tez elden


Her şey, her varlık benim için elvan, elvan
Kimi taş, toprak; kimi yük taşıyan hayvan
Bildim ki, rabbimden bihaber ömür yavan
Onun için yakardım, yalvardım özelden


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

16 Ekim 2010 Cumartesi

GÖZLERİN BENİ BENDEN EDİYOR



















Her gün benimlesin ya,
Gündüz benimlesin,
Gecemde de her an benimlesin ya,
Hani dün, bir ara komşuya;
Komşuya gidiyorum demiştin ya,
Sen yoksun diye ben de sokağa inmiştim.
Sen dönüyordun, o kadar güzeldin ki,
Seni gözümden kıskandım;
Senin o güzelliğini kendimle kendim
Kimse duymasın diye sessizce andım.
Ben seni, senden kıskandım...
Dahası ben seni, kendimden kıskandım...
Ben senin terini teninden kıskandım...


O güzel gözlerinle ne olur bana bak!
Gözlerin bana çok şey anlatır çok,
Gizemli, bir şeyleri saklıyor sanki özenli...
Gökyüzü mavisini andırır,
Gel gel ediyor, beni benden ediyor,
Can tenden gidiyor.
Gücüm yok ki; bu bakışa karşı durmaya
Gücüm yok ki; karşında bıyığımı burmaya


Ben aslında erimek,
Ve istiyorum sende dirilmek,
Gözlerine saatlerce bakıp
İstiyorum kalbine demirlemek.
Korkuyorum...
Hayattan ürküyorum...
Belki ayrılığın sesi yanı başımız da,
Belki ayrılık denen fırtına,
Bakıyor bize, sinsi sinsi yanı başımızda...


Bak gülüm bu gece soframızda;
Mutluluğumuzun dumanı tüter,
Kaşık kaşık birlikte yudumladığımız çorbamızda...
Yazmak istiyorum bu gece avucuna,
Aşkımızın uzun uzun; derin ve anlamlı hikâyesini…
Dilek tuttuğun bir günün akşamında,
Yıldız olup düşmek istiyorum bembeyaz avuçlarına...


Dudaklarına baharları sürmek...
İstiyorum seninle sen olup,
Oradan gönlünün derinlerine inmek;
Ve parmak uçlarına, kılcal damarlarından yürümek…
Öpücüklerimle nemlendirmek istiyorum,
Tenin ve yüreğinin kurak topraklarını…


Sende beni, sen gibi hayal et, çek içine…
Alev alev yanan gözlerimin, ateşini söndür küllüğüne…
Dola beni, lüle lüle saçlarının püskülüne,
Bir seher vakti, günün ilk oksijenlerini çeker gibi;
Çek beni nefesinle, ta derinlerine…
Kulağına tüm güzel sözleri fısıldıyorum, duyuyor musun?
Yoksa hala uyuyor musun?
Ben seni, benden çok seviyorum.
Ya sen? Beni bende bitiren,
Sende beni, benim seni sevdiğim kadar seviyor musun?


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

14 Ekim 2010 Perşembe

MAHMUT LAMİ’İ ÇELEBİ (Gülce-Buluşma)























Bir yaşam şehri ki, bin renk, bin bir çiçek, allı karalı
Yüz yıllar, kültür ve bilim merkezi olan yeşil Bursa
Oku kardeşim dünya ilimsiz, hep eksik ve yaralı,
Oysa devam eder hala buna, yer yerinden kudursa
…Yetiştirir hala alim ve bilgin,
….Ancak; bu yolda, talip olan olursa;
…..Bunun için diz çürütüp, kalem tutan olursa;


Çok sayıda şair, yazar ve bilim adamı çıkarmış
Rabbine canı gönülden dua dua yalvarıp yakarmış
Aydınlarından doğan o ışıkla, dünyaya bakarmış
Aydınlığı kadar, değerleri de büyük bir vakarmış
…Bursa da yetişen alim ve aydınlar,
….Sadece Bursa’yı değil
…..Tüm bir imparatorluğa öncülük yaparmış.


Nice gidenler kaldı mı eserlerinizden gerisi
Bunu bilenlerin, bir eser peşine koştu dirisi
Gökte yıldızlar misali vardır bu aydınlar serisi
Bursa da yetişen yüzlerce ünlü aydından birisi
…Mahmut Lami Çelebi’yi tanıtayım,
….Şu gök kubbenin altında,
…..Hoş bir seda bırakmak için
……Dilim dönsün de kalemin var olsun verisi
…….Ben size onu bir güzel anlatayım…


Her insan doğduysa, mutlak ölecek
Hayat sevda ister, herkes bilecek
Vakti gelen gidip, gelen gelecek
Her bebek dünyaya, gelip gülecek
…Geldi,
…..Güldü,
……Bir bebek daha, dünyayı bildi

Yıl bin dört yüz yetmiş iki, o fani dünyayı gördü
Söyle dostum ona karşı, bu cazibeyi kim ördü
Mevlam her ebeveyn gibi, onlara da sevgi sürdü
Yavrunun sesinde sanki, ilahi bir efsun vardı
…Ünlü divan şairi Lemi Çelebi’dir doğan
….Asıl adı Mahmut, bekleyenlerini neşeye boğan,
…..Babası ikinci Beyazıt’ın hazine defterdarı olan
……Basar göğsüne minik oğlunu Çelebi Osman
…….Ve de annesi Dilsad Hatun’dur.
……..Ünlü Nakkaş Ali’ye ise sevgili torundur.


Bursa’nın güzellerini, yazan şairdi kendisi
Yayıldı o günden güne, güzel yazar söylentisi
Kelamlar kifayetsizse, kalemi kırar da şair
Her şey anlatılsın ister, yaşanmışlıklara dair
…On altıncı yüzyılın ünlü,
….Türk Edebiyat sanatçısıydı.
…..Sevgi ve hoşgörüyle dolu gönlü,
……Mahmut Lemi Çelebi
…….Bir mutasavvıf, çok ilme yüzü yönlü,
……..Bilmek ister hayatı, bu günlü ve dünlü…


Devrin âlimlerinden, dersler görmüşlüğü var
Kul yâre meftun iken, düşer saçlara ak kar
Yol uzun, koş menzile, der gelmeden sonbahar
Kayıp gider her şeyler, gördüm bana dünya dar
…Der ve önce medrese öğrenimini tamamlar
….O gün medreselerde ilimlerin tamamı var
…..Arapçayı ve Farsçayı öğrenmişti.
……Genç yaşta Nakşibendî tarîkatine girdiği söylenmişti.
…….Hayatının sonuna kadar bu tarikata bağlı kaldı
……..Nakşibendi Mütefekkir edibi olup,
………Tefekküre ve tasavvuf deryasına daldı


İçten gelen şiirlerinde, dokundu her renkli güle
Düzyazının akıcılık ve güzellik arardı hele
Bunun için o, almıştı Lâmi'î mahlasını bile
Alın teri damlamıştı edebiyat denen ocağa


Sevgi deyince, döner kara gözleri hemen gökçeye
Bilir ki ecelse çoğu zaman yakın gezer ökçeye,
Molla Cami’nin kitaplarını çevirmişti Türkçeye
Alın teri damlamıştı edebiyat denen ocağa
…Bunun için Cami-i Rum lakabıyla anılmıştır.
….Otuza yakın eser vermiş olan sanatçı,
…..Rabbi ona verdi diye
……Koştu sayısız nimete kulluğa
……Şükürde yarıştı, şükrü eda için, oldu ilahiyatçı…


Hepimiz topraktan geldik, bil toprağa dönülmüştür
Bir ninniyken beşiklerde, gözyaşına gömülmüştür
Dünyaya bir filiz gibi, yeşerip de sönülmüştür
Bin beş yüz otuz iki de, yeşil Bursa’da ölmüştür
…Kendisine Bursa’lı Lami’î de denilmiştir
….Şiirlerinden oluşan Divan’ı ile,
…..‘Ferhatname’ ve ‘Şehrengiz’ adlı
……En çok bilinen eserleriyle
…….Tanınıp, okunmuş ve beğenilmiştir.


Mahmut Lami’i çelebi inzivayı çok sevmiş
Ağır başlı olup, kendini tasavvufa vermiş
Allah’ım gafil kulum, günahımı affet dermiş,
Tok sözlü, hazır cevap, mizahi eğilimliyken
…Fikirlerinde ısrarlı kişiliğe sahip oluvermiş
…..Hayatın amaç ve gayesini, en gerçeğini
……Arifler zümresine katıldıktan sonra hissedivermiş.


Edebiyat yazmak için yoktur ki, bilesin eldiven
Bulamazsın bu yolda, çıkmak için göklere merdiven
Eserlerinin sayısı dayar da otuza merdiven
Türk edebiyat tarihinde nice çok eserler veren
…Şahsiyetlerinden biridir, boş durursa daralır
….Tercüme ve nakil ürünlerinde birinci sırada yer alır
…..Genel olarak eserlerindeki dil çok sade
……Sunar okuyana yazarken, ahengi sevgiyi bade, bade
…….İfadesi çekici olup,
……..Vezin ve kafiyeleri diğer şairler kadar güzel kullanmış,
………Tercümelerinde sadık kalmıştır asla,
……….Oldukça serbest davranmış,
………..Hayal gücünü sınırlandırmamış
…………Var sende okumak istersen, oku ey can,
………….Okurken şöyle bir rahatla,
…………..Arkanı şöyle bir yere yasla!...


Geniş kültüre vakıf ve büyük bir birikim sahibi
Hem de manzum ve mensur eserlerin edebi edibi
Şiirce haykırışını alıp gitti de kuşlar göğe
Okunur edebi sanatı, arşta gider en yükseğe
Hepsinde başarılı eserler vermiş bir sanatçıdır
Mahmut Lami Çelebi güzide bir edebiyatçıdır
…Eserlerini de söyleyeyim ben hemen size;
….‘Şevahidi Nübüvve’ birisi
…..Diğeri ‘Nefahatül Üns’ tercümesi
……Dahası; ‘Futuhul Mücahidin Li Tervihi Kulubül Müşahidin’ deyin,
…….‘İbret Name’, ‘Şerefül İnsan’ ve ‘Makteli İmam Hüseyin’,
……...‘Divanı Eş’ar’, ‘Hüsnü Dil’, ‘Veysü Ramin’,
……….‘Letaif’, ‘Lügat’, ‘Münazara-i Bahar-u Şita’,
………..‘Münşeat’, Nefsül Emr Risalesi’, ve Vamıku Azra,
…………‘Şehri Dibace-i Gülistan’
………….Hemen akla gelip, dökülüverecek eserleridir dudaktan


Ey Feyzullah gel kendine, düştüğün yerden doğrul kalk!
Bir çivi çakarsan hak için çak, sever seni de güzide halk,
Güneş bakışlı çocuklar, senden hep bunu bekler bak
Kalk silkin kendine gel de, sendende bir miras bırak
…Derim ve bir şiir daha yazarım kendimce;
….Kah on dört hece, kah on altı hece,
…..Genellikle duraksız on yedi ve on beş hece,
……Şiir derim ya gündüzdür, yani güzeldir bence
…….Belki de bu bir şiir değil, belki de size göre gece…
……..Ama hakikat şu ki, bu şiir bir hece-serbest buluşma,
………Hem de yeni edebiyat akımı Gülce



Feyzullah KIRCA
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

7 Ekim 2010 Perşembe

CELAL ZADE NİŞANCI MUSTAFA ÇELEBİ(Gülce-Bahçe)

















Kanuni Sultan
Süleyman Han devrinden
En önde gelen
Âlim ve bilginlerden
Karadeniz’in
Yemyeşil diyarından
Görülmeye değer
Tosya’nın civarından
Kadı Celal’in
Sevgili oğlu olup,
Koca Nişancı
Namıyla anılırdı.

*
Tosya’da doğan, Mustafa Çelebi
İlk tahsilini, burada yaptıktan
Rabbe kul olup, özenle taptıktan
Sonra yürürken, yedi üzüm, leblebi
…Dedi yiyeyim ki;
….Zeki ve sağlıklı olayım.
…..Varıp İstanbul’a, öğrenimini tamamlayıp,
……Bilgi, ilim ve irfanla dolayım.


Genç yaşında devlet hizmetine girdi.
En güzel şekilde ona hizmet verdi
Her insan düşkündür, parayladır derdi
Şu dünyanın derdi, daha kimler gerdi.
…Ama asıl hedef, merhem olmak bir yaraya
….İster yokluğa, ister sahip ol
…..Şatafatlı ve görkemli nice saraya.
……Celal Zade Nişancı Mustafa çelebi
…….Yıl bin beş yüz on altıdan bir güne erdi.
……..Piri paşaya intisap ederek,
………‘Halka hizmet hakka hizmettir’ dedi;
……….Hizmet için insanlığa Divan Katibi oluverdi.


İslam yazılarından, en divani yazıda
Başarılı olup da, bir güzelce kâğıda
Döktü, döktü emekle, yaşar gibi yazıda
Oya gibi işledi, çözüldü el bağıda
…Mesleğini ilerletti çabuk yoldan,
….Yavuz Sultan Selim’in iltifatına kavuştu.
…..Piri Paşadan sonra, İbrahim Paşanın da,
……Kazandı takdirini, hem de en boldan.
…..Mısır’a gittiği sırada İbrahim Paşa
….Mustafa Çelebiyi de aldı Yanı başa
…Sır kâtibi olarak görev verdi, gitmedi takdir boşa.
Mısır’da kaldıkları, an zarfında âsâyiş,
Huzurun ve düzenin, teminine kanunlar
Kurşuni kızağına, çekilip de alâyiş
Ol ki huzurumuza, bir nebze dokunsunlar
…Diye Sadrazam İbrahim Paşanın yanında
….Liyakatini fevkalade gösterdi.
…..Her insan doğduysa bir şekilde ölecek
……Kimi faydalı iş peşinde, kimi dünyalık gelecek
…..Ölsem bende, her vatan ve millet sevdalısı gibi
….Serilsem yere, yağcı bedir halısı gibi
…Gerçekte ne için öldüğümü, rabbimden başka kim bilecek?…
Rapor hazırlamada, kabiliyeti üstün
Mustafa çelebi’nin, resmi yazımlardaki;
Bilinmiyor bu diye, niçin darlara düşsün
Parmağı var fermanlar gibi nazımlardaki
…Dahası beratlarla, çoğu defa, çoğu zaman
….Padişah mektupları ona yazdırılıyordu.
…..Çünkü Padişahlarda biliyordu
……Edebiyat bilirsen savaş kazandıran bir ordu
……..Bilmezsen, beceremezsen biz mahvediyordu.

*
Bin
Beş yüzün
Otuz dördünde
Irakeyn seferinde,
Bitmesin tamda şimdi çile,
Hasretken biz damlacık suya, göle
Hele de hainlerin eli, beyaz güle,
Sakın değmesin derken kara toprağıma bile
Ülkeme acımadan edilirken arkasından hile


Bir
Nişancı
Adı Seydi Bey
Sonu bulan vadeyle,
Sonsuzluğa giriş kapısı
Ölüm denen vuslatın türküsüyle,
Ölünce cennette yer bulmak ülküsüyle;
Yerine bizim Celal Zade Mustafa Çelebi
Nişancılık makamının nişancısı olarak geldi.

*
Bin beş yüz elli yediye, hiç aralıksız çalıştı
Bu makamda da devlete, hizmet etmeye alıştı
Birçok kanun ve nizamın, hazırlığını sağladı
Ayrıca dış ülkelerle, siyasi ilişkileri bağladı
…Siyasi münasebetlerde
….Fevkalade maharet sahibi olduğunu,
…..Gösterdi daha nice meziyetlerle dolduğunu.

*
Osmanlı Devletinin, Bakanlar Meclisinde
Kanunlarla ilgili, hususlarda devamlı
Hep fikri alınırdı, fikirlerse kıvamlı
Ondan dinlendi kanun, yapanlar meclisinde


Sonraki devirlerde, derlenen bu kanunlar
Onun dahli olup da, hazırlanan nizamlar
Osmanlı tarihine, geçen altın kuramlar
Hepsi de celal zade, kanunu oldu bunlar


Celal zade kanunu, ismi tarihe geçti
Bak dudaklarımızdan, sevinçtir hep yayılan
Nice insanlar vardır, başarıya bayılan


Rab’dir yüce yaratan, herkese ömür biçti
Bu bir kısa imtihan, keşke bunu bilseler
Vatan, millet ve din, deyip gidebilseler

*
Günler geldi, günler geçti hızla, bak hep geriye
Gidelim hak ve hidayet yolunda ileriye,
Baykuş yuvasıdır gönlümüz gel kardeş beriye
Diyerek hep kardeşliğe, hep sevgiye çağıran
…Nişancılıktan ayrılan Mustafa Çelebi’ye
….Kanuni Sultan Süleyman Han
…..Olur kendisine emeklilik maaşı bağlayan.


Ey gökte uçan kanadı kırık kuşlar, siz ötün
Ey karagözce koyun, üzülme sal, aksın sütün
Bununla beraber devlet hizmetinden büsbütün
El çekmiş değildi, bu yolda hiç vermedi ödün
…Bin beş yüz altmış yedi tarihinde,
….Tekrar nişancılığa tayin oldu, ey okuyan kişi
…..Duysun seninde kulağın
……Okusun, yorgunluktan yaşarsa da, iki gözün…


Dar geçitli Zigetvar Seferine de katılan
Mustafa Çelebi, vazife seçmeden atılan
Görevden kaçıp arzulara uymakla batılan
Her halükarda, kara zindan çukurda yatılan
…Ahret kapısı kabre varıncaya kadar,
….İkinci kez geldiği nişancılık vazifesinde kaldı
…..Aynı yıl içinde vefat ederek,
……Eyüp Sultandaki Nişancılar Camii yanındaki
…….Ebedi yolculuğuna, dört kişinin omuzlarında daldı.

*
Yeter artık bu miskinlik, bu eksiklik bize yetti
O lim seven âşıkları, bilinir himaye etti


Kendisinin emekliye, ayrıldığı ilk dönemde
Güzelce bir ev yaptırdı, oturabilir önemde
Birde hamam yaptırmıştır, çıksın kirler suyla, nemde
Yeter artık bu miskinlik, bu eksiklik bize yetti


Birde halveti tarikat, için yaptırdı bir tekke
İlim ve irfan yuvası, oldu evi sanki Mekke
Sanki ev, Erkam’ın evi, bundan hiç almazdı sikke
İlim seven âşıkları, bilinir himaye etti

*
Aynı zamanda bir şairdi kendisi takdir edilen
Padişaha sunduğu kasideler pek bir beğenilen
Kendisine ikram ve iltifatla sevgi gösterilen
Cömert ve şefkatli bir kişiliğe sahipti muhterem


Tutunacak dal dilerken yüceler yücesi rabbinden
İlim ve fen de, insanlığa hizmet yolunda gidilen
Devrin önde gelenleri tarafından takdir edilen
Başka alanlarda da çalışmış, ülke için bilinen
…Şiir ve inşâ yanında,
….Birçok telif ve tercüme eser bırakarak,
…..İlim seven aşıklara, bilinir hediye etti.


Belki merak edipte soracaksınız inşâ ne demek,
Divan edebiyatında edebi sanat yüklü emek;
Çağlar duygu, okşar ruhu, maharet ister ya denemek
Düz yazıdır, günümüzdeki bir neviden kompozisyon


Eserleri neler şöyle bir değinelim;


Oku dedi ilk önce, bilgili ol der yüce yaratan
Bunun için kalem yorup, kâğıda mürekkep yalatan,
Kânûnî Sultan Süleyman devrini kalemden akıtan
Gayet içten, güzel ve akıcı bir üslûpla anlatan
…Celal Zade Mustafa Çelebi’nin
….‘Tabakatül memalik fi deracetil mesalik’ adlı eseri
…..Eserlerinin başında gelmekte diye methetmeye.
……Gerek vardır elbet keleme ve dile söyletmeye.
……Bundan dolayıdır belki de, Tarihçi Peçevi bu esere;
…….‘Manzum ve Mensur Şehname’ adı vererek,
……..Çalışmıştır kıymetini ifade etmeye


…İlk nişancılığı döneminde
Horasanlı bir Muinül Miskin adlı beşerin
Peygamberlerin yaşam tarihiyle ilgili
Bil, Mearicün Nübüvve adlı eserini
Tercüme etti Türkçeye, okur diye dillerin


Mustafa Çelebi, emekliye ayrıldığı sırada
Eyüp Sultandaki evinin bulunduğu o arada
Oturmaktaydı ne saray, ne de kötü bir barakada
İşte burada yazdı, tam onu söyleyecek burada
…Konuşan haddini bilmez dilim
….Yazacak okumasanız da, şu benim elim.
…..Mevahibül Hallak Fi Meratibil Ahlak adlı
……Daha sonraki zamanlarda,
…….Enisüs Selatin ve Celisül Havakın adı verilen
……...Kelamlarla dolu olan, pek kıymetli eserini,


…….Bu kıymetli eserin, İslam ahlakını anlattığını
……..Meydana geldiğini elli dört bölümden
……..Sizlere bildirecek ben, bunda bile aciz benim
………Bari hiç olmazsa ahlak üzere olsun,
……….Yaşadığım ömrümde, benim hayat düzenim


Günebakan çiçeği güne bakıp emerken ışıklar
Çalıştı o hep, fütursuzca gidip gelirken kaşıklar
Yavuz Sultan selim’i ve yaşamını yazdı özenle
Din ve devlete hizmetlerini, ahenkli bir düzenle
…'Selimname’ adlı eserini yazdı…
….Nişânî mahlaslı Dîvân’ı olan eseriyle
…..Bunlardan başka bir çok tercüme eseri,
……Yazdığı bilinmektedir başlamadan ebedi seferi.

*
Neyi beklersin
Ey kul, niye gafil ben
Ne emeklersin
Hep kötülük peşinden


Sisler de başın
Akmasın hiç gözyaşın
Düşün ve taşın
Gel çatılmasın kaşın


Göz gözü oyar
Virgül menfaat için
Söyle gözüm, yar
Bu debdebe gör niçin


Sislerde başın
Vakit var, düşün taşın
Hayırlı işin
Peşine koş ve düşün


Ömür kısa bak
Hızlıca geçip gider
Âlemde kalmak
Yok, sen dur ki o gider


Örnek yaşanmış
Bak nice hayatlar var
Tarihin sahnesinden
Bak çelebiler geçer


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

-------------------------------------------------------------

İntisap: bağlanma, hizmete girme, kapılanma
Alâyiş: gösteriş, göz kamaştırma,