4 Mart 2017 Cumartesi

SENİN OLMAYANI SEVDİN Mİ HİÇ-5



Bütün gurbetleri alıp vuslatına sığınmıştım.
Aşkın resmini çizecek kadar ustaydım, ama yazıcısı sendin bu aşkın.
Basmadın, yazmadın, koymadın printerına, boyan bitmeden mıştın.

Ey insafına kurban olduğum peri kızı!
Hiç içinde kıpırdaşıp durdu mu bir sızı?
Her defasında unutmaya niyet edip, oturmak isterken tahtına.
Yeniden hatırlayarak uyandığın, bir zindan uykusu düştü mü bahtına?
Dua dua sana bakarken gözleri, ‘gelme bir daha, git’ dedi mi sözleri?

Her akşam daha bir iştahla açarken ezan çiçeği,
Daha sabahı görmeden niçin umutlarımı tüketircesine hiç açmamışa döner sanki?
Giden kendinden ne çok şey bırakıyor geri de hep hatıralar.
Kokusu sen kokan sabahları sevdin mi hiç? Gördün mü karanlığın akmazını?
İftarsız niyet edilmiş bir sahur gibiydi özlemin?
Nefsini sabra tabi tutmuş bir oruç gibi hissettin mi hiç, tattın mı aşk çıkmazını?
Sen; senin olmayan birini sevdin mi hiç?
Ben geçtiğin yolların özlemle bekleyen bekçisi,
Senli hayal kervanların konakladığı hanlardaki hancı…
Seher yelinin esişinde; kınalı elleriyle, ellerime değen yabancı!
Sen; senin olmayan birini sevdin mi hiç?
Hiç okutamayacağın şiirler yazdın mı sevdiğine,
Giydiremeyeceğin gök mavisi kazaklar;
Ya da gelincik çiçeği renginde kıpkırmızı fistanlar ördün mü hiç?
Beklediğinin gelmediği ufuklara bakarken, hasretin lügatçesine yazdın mı hiç?
Öylesine, sen diye birinin kapısını çaldığında; buldun mu hiç sevdiğini?

Yaptığım en büyük keşif ile
Bedenimin labirentlerle dolu girdaplarında seni buldum
Hep kuytu köşelerde seninle oldum, senin oldum.
Sahi sen bir ayrılık romanının sahnelerinde dolaşıp
Tek bir kelime edememişliğin acısını duydun mu hiç?
Gülüm sen hiç sevdin mi, senin olmayan birini?
Varoş sokaklarda yürüyüp giderken
Sevdiğinin ayak izlerinde gül işlemeli yastıklar,
Gölgesinde kalp desenli döşekler gördün mü hiç?
Yokluk ülkesinde mutlak varlık iken aşk;
ayrılık acısı ve yürek yakan hasretiyle aktı mı hiç gönlüne sevdiğin?
Kalmayı geçtim de, sen gitmeyi bile beceremedin…
Ben seni gökyüzünden bana bakan gözlerine bakarak yaşlanma ümidini sever gibi sevdim.
Biliyorum ayakların bir inat uğruna ayrılığa dolanmış,
Ne bende kalabilmeyi, ne dönmeyi beceremiyorsun artık.
Ama dedim ya sen döne mesen de, zaten gitmeyi becerememiştin.
Kalmıştın, hep yanımdaydın.

Feyzullah Kırca