30 Kasım 2010 Salı

VELED ÇELEBİ (Gülce-Buluşma)

















Her gönülde bir başka, kalkar eller sevdaya
Yol oluruz sevgiye, koşarız biz hülyaya
Kimimiz süvaridir, kimimiz koşar yaya
Meftun olduk rabbime, rahmet dolu deryaya
…Bu deryayı dileyenlerden biri de
….Mevlana Hazretlerinin
…..On sekiz göbek, zaman dilimi geride
……Torunuydu Veled Çelebi…
Aşk demini beklerken, hüzün gemini gever
Yangın bendini aşar, rahmet kapısı döver
Yakarılar yükselir, rabbimden rıza diler
Her anne baba söyler, hayırlı bir evlat ver…

…Bin sekiz yüz altmış sekizde
Güzel ülkemin güzelliklerle dolu Konya ilinde
Doğdu ve yürüyordu ömür denen kendi menzilinde
…..Aldı yerini rahmet deryasının dünya denen yerinde
……Ailesinin ve çevresinin gereği olarak
…….İlim yolunda, ilme hasretle dolarak
……..Medrese öğrenimi görmüştü
………Fars ve Türk edebiyatını diline sürmüştü
……….Arap edebiyatında da söze durmuştu.

Hazreti Mevlana’nın Divan-ı Kebirini okurken
Bu eserdeki Türkçe kelimeler dikkatini çekti
Kütüphaneci Halit dede’ye sebebini sorarken
Sultan Veled Çelebi’nin Divanından bahsedecekti
…Türkçe beyitlerin onda daha çok olduğunu öğrenecekti.

Türklük bizim için bir sevda, bir sevda Türkçe dilimiz
Dille açar dost kapısını, saz çalan gönül telimiz
Dil bizim duygularımızı ifade eden elimiz
Düşüncesiyle Türkçeye daha çok değer verecekti
…Öncelikle Divan-ı Kebir ve Divan’daki
….Türkçe beyitleri bulup yeniden derecekti,
…..Derdi ve yazdı.

Dilimize yön veren, başka bir şifahinin
Ayrıca, Harabat’ta Ali Şir Nevai’nin,
Nicesi daha olan, edebice dâhinin
Hüseyin Baykara’yla Molla Lütfi beyinin
…Çağatay lehçesinde yazılmış şiirlerini
….Gördü ve tespit etti.
…..Bu tespit onu,
……Nevai’nin lügatlerini de içine alan
…….Abuşka kitabını okumaya sevk etti
……..Bununla da yetinmedi, özünden güç alan
………O kitabı baştan sona istinsah etti…

Bir çığlık gibi doldu, Türkçe dilim gönlüne
Şiirin köylerinden, düş toplar geleceğe
Kopsa da fırtınalar, devam eder ömrüne
Onun sözü sadece, kıymetin bileceğe
…Edebi dile özen vereceğe...

…Dedim ya özünden güç aldı
….Türkiye’de kullanılanın dışında
…..Türkçe lehçelerin bulunduğunun idrakine vardı,
Kendini daha bir yakından inceleme saldı
O gece gündüz insanlık için çalışkan arı,
Bunun için kaleminden damlıyordu tüm varı
Bin bir çiçekten öğrendiği, sözü şifa, baldı

…İlk memuriyetine
Başlamıştı Konya Vilayeti Mektubî kaleminde
Mektubî Kalem ne? Sorusu gelir akla ilk deminde
Sadrazam tarafından çeşitli makam ve kişilere
Resmi mektup ve işlerin emri yazılır bu zeminde
…Bir yıl gibi bir süre bu görevinde çalıştıydı
….Ertesi yıl vilayet gazetesi başyazarlık görevine
…..Aynı zamanda Konya Rüştiyesi’ndeki
……Yazı ve Farsça öğretmenliğine alıştıydı…

…Bin sekiz yüz seksen dokuz da
Şehirlerin şehri olan, İstanbul’a geldiği zaman
Aklındaki bu şehre karşı merakın sildiği zaman
Burada kendini yeni bir muhit içinde bulmuştu
Yeni çevre ve dostlarla kaynaşmayı bildiği zaman
…Farklı bir ortamda, gelenek ve göreneklerin
….Her biri olsa da farklı bir önemde,

…Yine de bu dönemde
Mevlana edebiyatıyla meşguldü yoğun şekilde
Öğretisi hak huzura varmak, çoğulda ve tekilde,
Bu öğreti doğrultusunda ay toplayıp ceplerine
Bir hoş seda içindir çabası, bu dünya denen ilde.
…Bir hoş seda için umut ekmişti
….Fuzuli’nin ‘Su Kasidesi’ne yazdığı şerhiyle
…..Tanınmış Türkçelerden birisi olan
……Necip Asım Bey’in dikkatini çekmişti.

Kumsalda kızgın kumlara, sopayla hayal dürterken
Kıpır kıpır yüreğiyle, çoğalırken benliğinde
Gönlündeki hazan gören, düş gölgeleri örterken
Onda yeteneği gördü, Asım kendi şenliğinde
…Yakından ilgilenmeye başlamıştı onunla
….Kendi kütüphanesinde bulunan pek çok eseri
…..Veled Çelebi’ye vermişti, derlesin diye
……Teşvikte bulunmuştu Türkçe kelimeleri…

…Derledi kelimeleri Veled Çelebi,
Bu kitaplardan ve başka çok kitaptan yararlandı
Gönül çağlar suskunlukta, konuşunca söz parlandı
Çok kelimeler derlendi, Türkçe sözcükler arlandı
Yüreğinde ateş yandı, dilim derlenip harlandı
…‘Türk Dili’ adındaki büyük eseri
….Tarafından özenle yazılmaya başlandı.

Seyrederdi akşamları güneşin batışını
Yağmurlu bir günde bulutların kaş çatışını
Düşlerken bir güzelin saçına gül takışını
Hissederdi heyecanla kalbinin atışını
…Veled Çelebi,
….Türkçülüğe adım atışını
…..Şu şekilde anlatmaktadır:

“…Matbuat âleminde
Necip Asım üstadımızla yüz yüze görüştüm
Aşırı Türkçü olduğu bilgisine eriştim
Kendisinin fikirleriyle fikrimi örüştüm
Ben onun ve öğretilerinin peşine düştüm
…Osmanlı edebiyatının mükellef şiirlerini,
….Nesirlerini gayri tabii ve gayri makul buluyor,
…..‘Türklerin en hakiki edebiyatı
……Halktan doğan ve halka hitap eden eserleri’ diyordu.

O vakit bu uyarmaları kavrayamamıştı halim
Yaradılışımda bulunan, on altılı yaşlardaki
Beni Abuşka’yı istinsaha sevk eden dilim
Benim anadan doğma istidadımdır ta başlardaki
…Türkçü sevda ile dolu bir ben yapmıştı,
….Aşk ve sevda için dört nala koşup
….Yanan benim gönlüm bilmez misin hardaki…

Necip Asım Beyim, bana müsteşriklerin bastırdığı
Eski Türkçe eserler, eski lügat kitaplar gösterdi.
Başka eserler de buldum dil ve ellerin açtırdığı
Görüştüğüm Vefik Paşa bana “Lehçe” sini verdi.
…Onu bir edebi eser okur gibi,
….Baştan sona okudum da ufkum açıldı
…..Gözümün önünde başka bir âlem açıldı.
……Necib Asım’ın teşvikiyle
…….Bir ‘Türk Lugatı’ yazmaya kalkıştım, dilim açıldı…”

Her şeyi oturduğu evi ile birlikte yanınca
Veled Çelebi’nin hazırlamış olduğu Türk dili
Eserinin müsveddelerinin de, yanmıştı tek mili
Yaralarını sarıp, yeniden yaşama uyanınca

Yılmadan, üşenmeden her şeye yeni baştan başladı
Bu da bir imtihandır deyip, üzgün gönlünü yasladı

Beykoz’a taşındı, Türklük ve dili adına pişmeye
Ahmet Mithat Efendi ve Necip Asım’la görüşmeye
Üçü bir olup, aynı amacın badesinden içmeye
Birlikten kuvvet doğar diyerekten, hasadın biçmeye
…Ahmet Mithat Efendi kütüphanesini emrine vermiş
….Necip Asım da, yine bu alanda, bir çok eserler dermiş,

…Veled Çelebi
Geldik ya bu dünyaya, kavrayamıyoruz niçin dedir
Artık Türkçülük faaliyetlerinin de içindedir
İnsanlığa faydalı olabilmeye hep atılmıştır
Türk Derneğinin kuruluşuna da katılmıştır
…Aynı adla yayımlanan derginin
….Kurucuları arasındaki yerini de almıştır.

Geceden sabaha, aydınlık yolunda
Yürürken ölümsüz, sevdalar kolunda
Ve on dokuzuncu yüz yılın sonunda
Türk’lerin baş şehri, ol İstanbul’unda
…Edebi ve ebedi aşk yolunda
….Daha da güçlenmeye başlayan

Türkçülük hareketindeki çalışmalarıyla
Türk dili üzerindeki araştırmalarıyla
…Dikkat çeken önemli bir yeri vardır.
….Türkçe ve Türk tarihi üzerinde
…..Araştırmaların yoğunlaşmasıyla

…Türkçülük hareketi,
Hızla gelişiyordu kendi evresinde
Özellikle belli bir aydın çevresinde
Günden güne ilgi ve alaka çekiyor
Heyecanla yüreklere tohum ekiyor
…Türk aydınları dilde gelişmeye yol bulduğu
….Osmanlıca’nın karma dilinden başka
…..Türkçenin diğer lehçelerinin de olduğu
……Gerçeğini adeta yeniden keşfediyorlardı…

…Aralarındaki
Münasebetlerin üzerinde, önemle duruluyor
Doğan yeni günün şavkları gönlümüze kuruluyor
Türk’ün uçsuz ve bucaksız öz vatanında, öz ilinde
Günlük konuşma dilinde ve dahası yazı dilinde
…Kullanılan pek çok kelimenin
….‘Çağatayca’ denilen Orta Asya Türkçesiyle
…..Ortak yanları olduğu anlaşılıyordu.

…Veled Çelebi,
Dil ve edebiyatta gelişmeye çiçek ve gül deren
Geçmişten geleceğe, öz sözcüklerimizi gönderen
Savrulup ovalarımızın, renkli gül bahçelerine
Tüm bu çalışmalara, kendi ilmi gayretini veren
…Dirayetini koyabilmiş
….Nadir şahsiyetlerden biridir.

Genç yüreklerimizin beyinlerine tohum ekti de
Geleceğimize büyüyen, yeni fidanlar dikti de
Farsça öğretmenliği de yaptı bu değerli şahsiyet
Meşrutiyetten sonra üniversite bir mum yaktı de
…Bin dokuz yüz on iki de,
….Mevlana dergâhının şeyhline tayin edildi

Birinci dünya savaşı çıkınca
Düşman merisi sineler yakınca
Osmanlının toprağı pay edilip
Almanlar bizi peşine takınca
…Mevlevi mücahitler alayını kurup
….Dördüncü orduya katılmıştır.
…..Sonra Ankara’ya geçerek
……Milli mücadelede, cepheden cepheye atılmıştır.

Neslimizdir tarihte bin yıldır olmazları var eden
Cephede bile sevgi ve hoşgörüden ödün vermeden
Hep bu yönümüzdür, bizi özlemli olmaza götüren
Ankara Lisesine öğretmendi dönünce cepheden,
…Aynı zamanda üyeydi telif ve tercüme heyetine
….Üye olarak tayin edilmiştir.
Yeni doğan bebeler neşeyle oynuyordu çimlerde
Bin dokuz yüz yirmi üç yılında yapılan seçimlerde
…İkinci dönem milletvekili olarak meclise girdi
….Burada yirmi yıl görev yaptı,
…..İstikbali göklerde bulmaya, siyasi mücadele verdi.

Dört mayıstı yaşanan an,
Bin dokuz yüz elli üçtü
İman amel kuşanan can
Ruh olarak göğe uçtu
…Ülkemin yeni başkenti Ankara’dan
….Ebediyet mekanı, öteki âleme göçtü.

…Mustafa Kemal Paşa,
Milletimizle birlikte, ne zorluklara göğüs germiş
Onun ilmî çalışmalarına yakın ilgi göstermiş,
Kurtuluş Savaşı’nın en buhranlı zamanında dahi
Onun çalışmalarını teşvik etmiş, alaka vermiş.
…Basın Yayın Genel Müdürlüğü’ne yazdığı yazı,
….Bu alâkayı göstermesi bakımından dikkat çekicidir
…..Türkün ilmi geleceğine, daha çok umut ekicidir.

…O yazıyı şiirce söylersek atamın dilimden,
….Özet olarak aynen şöyledir:
“Matbuat ve İstihbarat, Müdürlüğü Âlisine
Milletin ilim ve irfan, yolunda gelişmesine

Pek kıymetli mesaide, bulundukları malumuzdur
Meşguldürler Türklüğün ihtiyacı lügat çeşmesine

Semih Rıfat ve Veled Çelebi ikilisinin
İhtiyaç duydukları kitapların listesinin
Vakıfı olup, tedarikine gidilmesine
İcap ederse Avrupa’dan getirilmesine…

Sipariş buyurmanızı, bu yönde rica ederim.
Sarf olunacak meblağı, temin ederek öderim.”

Veled Çelebi’nin hazırladığı el yazması
On iki ciltlik büyük Türkçe sözlüğün bulunur
Türk dil kurumunun kitaplığında, bir nüshası
Yüzyıllar boyu bu topraklarda Türk nefesi solunur
…Ancak hala bu eser basılı hale getirilmemiştir
….Bu şiirimi okuyan herkese tebliğ olunur

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
-----------------------------------------------------------------

            “Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i Âlisine,

             Samih Rıfat Bey ile Veled Çelebi’nin, milletin ilim ve irfan nokta-i nazarından pek kıymetli mesaide bulundukları malûm-ı âlileridir. Bilhassa milletin ve bütün Türklüğün muhtaç olduğu
esaslı bir Türkçe lügat vücude getirmekle müştegildirler (meşgul olmaktadırlar). Bu hususta lüzumlu gördükleri bazı kitapların Avrupa’dan celbi (getirilmesi) icap ettiği anlaşılmıştır.
             Kendilerinden mezkûr (adı geçen) kitapların hemen listesini talep ve sipariş buyurmanızı rica ederim. Bu husus için sarf olunacak meblağ tarafımdan temin edilecektir efendim.

Türkiye Millet Meclisi Reisi
Başkumandan
M. Kemal”

27 Kasım 2010 Cumartesi

BİTEN AŞK, AŞK DEĞİL (Gülce-Buluşma)



















Zaman vuslata gebe
Ey dost, ey bu yolun yolcusu!
Oynuyorsun sen hala körebe…
Kimi ölünün yatağı sıcak hala…
Kiminin saati işliyor hızla bak!
Belki de sıra sende,
Belki de benim kaldı vuslatıma ramak.
Neyimize güveniyoruz?
Kolay mı sanıyoruz dünyadan ayrılmak?
Nedir bu şatafata özenti dolu hayat,
Nedir bu şaşaa, nedir bu debdebe?
Var mı ki aramızda gitmeyecek ebede? ...

İster kral, isterse bir köylü ol,
İsterse kırk katar dolusu mala mülke sahip ol.
Bunlar boş, bunlar anlamsız,
Yeter ki; Rabbine kul ol, budur tek çıkar yol…
Olsun gönül zenginliğin bol;
Birde, evinde ailenle huzurlu ol…
Komşularının kalbine güler yüzle dol! ...

Görmez misin? Bir bak etrafına, bir bak!
Kimi insanların verdiği selamı bayat
Oysa her şeyden önce Allah için bu gün ne yaptım diye,
Sorgulanabilen günlerin toplamıdır ancak hayat…

*
………Ey sorgulayamadığım hayatı bana veren!
………Bilmez misin? Ey bana benden içeriye sen!
………Ben uzaksam senin merhametinden ve sevginden,
………Neye yarar medde, ne ederim parayı pulu?
Benim gönlümde sana karşı bir şey yok değil,
Biten aşk, hiç bir zaman aşk değil.
Gönülden çağlayarak, geç olmadan
………..Ay ışığında dolaşarak geceleri
………..Dua dua haykırmak gerek heceleri
………..Gündüzleri gün ışığında ısınırken
………..Bizden önceki sana koşan niceleri
Görerek bilerek sana koşmalı,
Titretmek gerek volkan dudakları,
Yunus Yunus çağlamalı, benlik solmadan
Sana koşmalı, sana koşmalı
Ders almalı gıptayla seyrederek,
Bizden önce sana koşan niceleri….

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

20 Kasım 2010 Cumartesi

SULTAN VELED ÇELEBİ (Gülce-Buluşma)

















Maziden koşarak geldik soluksuz ve düşe kalka
Oturup sohbet dinledik, toplanıp olduk da halka
Kimimiz olduk biz hoca, kimimizse birer kalfa
Bir musiki dağılır bak, oradan bütün bir halka
…Anadolu’mun her yöresi
….Barındırır nice musiki eri
…..Oldu her zaman onda gönül erleri
……Anadolu gönül erleri atölyesi


Birisi de Sultan Veled’dir bu gönül erenlerinden
Aşkın ayak izlerinde peşi sıra gezenlerinden
Büyük velilerdendi hem Konya’da yetişenlerinden
Muhammed Sultan Bahaeddin Veled’dir onun tam adı
…Yirmi dört Nisan bin iki yüz yirmi altı da
….Lârende olan eski adı da
…..Karaman da doğan Sultan Veled’in babası
……Büyük Türk Mutasavvıfı ve sözler dehası
…….Mevlana Celalettin Rumi hazretleri
……..Işık oldu, Nur oldu Veled’e, onun güzel hasletleri…


Şerafettin Lala’nın kerimesi Annesi
Gevher Hatun olur ki; Semerkantlı kendisi
Harzem pirenslerinden oldu dolayısıyla
Bu yüzden Sultan Veled, okunur esamesi
…Hazreti Mevlana
….Dünyaya sevgi ve hoşgörü dağıtan birisi
…..‘Gel, gel ne olursan ol, gene gel
……Bizim kapımız ümitsizlik kapısı değildir
…….Bin kez tövbeni bozmuş olsan da gel’
……..Diyen Mevla dostu Mevlana ile
………Üç yaşındayken idi Konya’ya gelmesi.


Sultan Veled’e ta ki; küçük yaşlarından itibaren
İlim öğretmeye başladı torununa hem zahiren
Hem Batınen berrak denizlere uçurdu ilimlerde
Yetiştirdi ömrünün duraklarındaki dilimlerde


Tasavvuf yolunda marifetle dolu hasletler derdi
Yırtarcasına kaldırdı perdelerini salık verdi
Aşka susamışlığını ilimle sulayıp giderdi
Yetiştirdi ömrünün duraklarındaki dilimlerde
…Allah’ın zâtına ve sıfatlarına ait bilgiler verdi
….Çok çalışıp çok yorulup, az dinlenmek vaktidir yatakta
…..Oldu Sultan Veled’in gençliğindeki hedefi
……Her ilimde en yüksek derecelere kavuşmakta…


Bununla ilgili olarak Mevlâna, oğluna:


…"Ey oğlum Sultan Veled!
….Benim dünyaya gelmemin sebebi,
…..Senin dünyaya gelmen içindir.
Kalbim marifetler dolu, Allah’ın zâtına ait
O rabbin sıfatlarıyla ilgili bilgi doludur"
Bu dünyada çaba bize, emek bize olmalı sait
Şu zaman ki yolculukta, gör insan kimin kuludur
…"Sana bu bilgilerin cümlesini öğretmekle vazifeliyim"
….Benim yolum dostlar dostunun yoludur
…..O yol ki; bize her daim ümitlerle doludur.


…Bir defasında şöyle söylemişti;
"Oğlum Sultan Veled ki, çok talihli biridir".
Ahlakı da güzelce bahtiyarlık eridir
Kâğıda yazı yazan kalemi kurşun dele,
Söylediği bal sözü varıp hedefin bile,
…."Ömrünün,
…..Hep rahat ve huzur içinde
……Geçeceğini ümit ediyorum." buyurmuştu.
…….Bu güzel müjdeyi
……..Meclisindekilere duyurmuştu…


Sultan Veled Çelebi’nin gülkurusu dudakları
Sözün özüne koşup da yanaktan buse döşerken
Güneşin öz ışığında, gün vurmuş al yanakları
Yastığında uyanık düş, günlük hesabı ederken…


Sonra hayat hızla akıp, mabuda koşup giderken
Evlenme çağına geldi, ilim tahsili ederken
Gönül köşkünün içini al güllerle bezerken
Menekşe sümbüller derdi, aşk âleminde gezerken
…Mevlâna’nın çok sevdiği, talebelerden biriydi
….Selahattin Konevi,
…..Bir başka eserin kaynağın sayfası
……Selahattin Zerkub’i diye
…….Onun adının geçtiği yeriydi.


Sultan Veled onun kızı, Fatma Hatunla evlendi
Nasıl nimetlerin şükrünü, öderim diye söylendi
Alıp başını helalden, varıp göğsüne yaslandı
Ulu Arif Çelebi’nin arza gelişi peylendi
…Ve bu evlilikten
….İleriki yılların büyük evliyası olan
…..İşte bu oğulları dünyaya geldi.


Sonraki yıllarda kardeşi Alâeddin Çelebi’yle
Olup ta ilmin tebaasından
Tahsil için Şam’a gönderildi
Dönüşünde yine babasından
Daha ders almaya dön derildi
İlim öğrenmeye devam etmişti bunun sebebiyle…


Ahmet Eflaki ‘Ariflerin Menkıbeleri’ isimli
Eserinde çiziyorken onları yazıyla resimli
Yedinci bölümünü Sultan Veled’e tahsis etmişti
Onun pek çok kerametinden, söz sazıyla bahsetmişti
…Yakin sırlarının mazharı
….Hakikatleri arayanların sultanı
…..aşk ateşiyle yananların önde gideni
……Yanar ki; yanar, sönmez harı
……. Diye vasfeder bize bu şahsı güzini…


Nice kaktüslerin yüreklerine girmesini bildi
Mühürlü kalplerin sararmış küfü ve pasını sildi
Yaratanı bildi, yaratan için, benlik aşka geldi
El açıp göğe, dua nidaları sonsuza yükseldi
…Yunus gibi,
….Yaratandan ötürü yaratılanı sevdi
…..Sultan veled ki;
……Çelebi Hüsamettin’i
…….Babasının halifesi olarak bildi.


İki kez daha evlendi, ilk hanımının sonrası
Bu evliliklerinden de, üç oğlu daha doğmuştu
Yıldız ekip geleceğe, buldu üç umut deryası
Her çocuk ayrı bir duygu, ayrı sevince boğmuştu
…Bu oğulların isimleri;
….Şemsettin Emir Abid,
…..Selahattin Emir Zahid,
……Hüsamettin Emir Vacid
…….Olarak arza ve sema ya kayıt olmuştur.


İlk eşinden olan Ulu arif çelebi
Sonrakilerdendi Emir Abid Çelebi
Birisi de Hüsamettin Vacid çelebi
Şeyh olmuşlardı, hepsi de birer gülen yüz


Gecenin karanlıklarında süzülen öz,
Gören gönüllerde hakikati gören göz
Söylüyor bak benim naçiz dilimdeki söz
Şeyh olmuşlardı, hepsi de birer gülen yüz


Sultan Velet Çelebi;
Ölümsüzlük iksirini ısmarlarken yaşantısına
Yaratanından rızalar toplarken amel çantasına
Farkı olmadan çalıştı, benzedi sevgi bankasına
Ak sütten, ekşimemiş akça yoğurt oldu mantısına
…Mevlana’nın vefatından sonra
….Bin iki yüz seksen dört senesine kadar
…..İrşat görevini büyük talebesi
……Çelebi Hüsamettin aldı.
……Sultan Veled ise
……..Tam on bir yıl ona bağlı kaldı.


Her insan doğduysa mutlaka günün birinde ölecek
Yakınlar içten gelerek ağlayıp gözyaşın silecek
Hangi kim ne biliyor? Ne zaman, nerde? Ölse bilecek.
Allah dostlarına ölüm anında melekler gülecek
…Gülünce melekler yüzüne
….Ölünce Çelebi Hüsamettin,
…..Dönünce özüne,
……Erince rabbin sonsuzluk sözüne
…….Sultan Veled müritlerinin ısrarıyla, halife vekili olup
……..Bu vazifeyi üstlenecekti, üstlendi.
………Hayatının sonuna kadar
……….Sünneti yayıp,
………..Bid’atleri ortadan kaldırmaya kilitlendi


Mevlana düşünceleri sistemleşti, daha önceldi
Tarikat biçiminde örgütlendi ayağa dineldi
Mevleviliğin asıl kurucusuydu ikinci piri
Tekkeler ve zaviyeler açmaktan da kalmadı geri

Babasının türbesinin yapımına yardımcı oldu
İstedi etrafı okumaya mahsus yerlerle doldu
Böylece merkezi bir külliye kurulması sağlandı
Başka yerlerde kurulu dergâhlar buraya bağlandı


Şu zaman ki; gümüş tel büklümüne inceldi, inceldi
Ve bin üç yüz on iki de inceldiği yerde tükendi
Bu seneye gelince yaşı seksen dokuza yükseldi
Bu sene de hastalandı ve yastığa başı söykendi
…Hastalığı sırasında
….Konya’da yedi gün zelzele oldu.
…..İnsanlar dünyanın sonumu diye, endişe doldu
…..Telaşa düşüldüğünü görünce;


“Üzülmeyiniz, asla telaş etmeyiniz
Boşuna korkuya kapılıp gitmeyiniz
…Bu benim ebedi âleme gideceğimin haberidir.


Zahiren aranızdan ayrılacağım
Lakin batınen sizinle olacağım
…Bundan şüpheniz olmasın
….Allahın evliya kulları
…..Vefat ettikleri halde, dolaşır ruhları


İzin verildikleri her yerde
Dost ve yakınları kalsa darda
…Yardımda bulunurlar.
….Bu şehit ve erenlere
…..Allah dilerse hediye olunur"
……Diye telkin de bulunur.


Recep ayının sonunda, bir cumartesi gecesi
Tevhit oluşturan cümle kelimenin her hecesi
…Söyledi imanın ihlâsla şahadeti
….Fani hayata veda ederken,
…..İçti ebediyet şerbeti…
……Babasının kabrinin yanına
…….Kubbe-i Hara defnedildi.


Mevlana hazretleri tüm hayatı boyunca
Yaşamına kuranın ahlakını koyunca
Tarikatlara özgü kurallar koymadığı
Bilinir hiçte buna, ihtiyaç duymadığı
…Sözgelimi kendisine bağlananlar için
….Ne düzenlerdi bir giriş töreni,
…..Ne de öngörürdü belli bir zikir düzeni.
……Ne diğer tarikatlar gibi,
…….Olmamıştır özel giysiler belirleme özeni…


Şudur bilinen başlıca, temel uygulama ancak
Girince sabırla dolup, almaya ilahi aşktan
Müritlik kabulü alan, kişiye olur ya sancak
Saç, sakal, bıyık ya da birkaç kıl kesmek kaştan
…Birde kendisine halifelik verilenlere
….Bugün hırka denilen
…..Geniş kollu, yakasız ve önü açık olduğu söylenilen
……Ferec adındaki gömleği giydirmekti,
…….Halkı aydınlatma görevinin simgesi, çerağ vermekti.


Mevleviliğin başlıca kurallarından birisi
Sema’yı aşk ve cezbeye, yardımcı bir öğe sayar
Aşka dönerken terler ya, ılgıt ılgıt ten derisi,
Aşk ile dönerken gönül, çağlayandan bir ses duyar
…Mevlevilerin Hu’ya dönmesi ondandır.
….Dünya döner, sema döner, semazen döner
…..Cümle kainatın dönmesi bundandır.


…Ancak oğul Sultan Veled Çelebi,
Kendisinin döneminde, bunları temel alarak
Mevleviliğin özüne, has kuralları koyarak
İnsanlık şaha kalkmıştı aşk deryasına dalarak
Pas tutmuş kalp duvarları, o derya da boyanarak
…Özel törenleri olan bir tarikat
….Mevleviliği daha da bilinen bir hakikat
…..Durumuna getirdi.


Eserleri genellikle, yazılmış Fars’ın dilinde,
Yoğrulmuş mısra mısra, şiirler duygu selinde
Gazel ve mesnevîlerde, arada Türkçe olarak
Hayat bulmuş, şekil bulmuş, çiçekler açan elinde
…Divanında yüz yirmi dokuz adet,
….İptida name’sinde yemiş altı adet,
…..Rebabname’sinde yüz altmış iki adet
……Türkçe yazılmış beyit vardır…


Bahse konu bu beyitler
Okur diye tüm seyitler


Oğuz ata lehçesiyle, yazılmış ilk şiirlerdir
Türk dilimiz bakımından, birer örnek değerlerdir
…Bu ahlaki ve tasavvufi manzumelerin hepsi
….Edebi yönden olduğu kadar güzel,
…..Yapı ve ifade bakımından da
……Mükemmelce yazılmıştır mesnevi ve gazel,
…….Bir o kadar da topluma özel…


Sultan Veled’in Farsça bir Divan’ı,
Ona doldurmaya, çalıştı ummanı
Diğer eserleri; biri ‘Rebabname’
‘İptida name’si ve ‘İntiha name’


İsimlerindeki Farsça üç mesnevi
Ve maarif adlı Farsça Mansur eser
İnsanlığa öğüt nesirler bir nevi
Bahar yeli konsun, ister söze beşer
…İptida name’sinde babasına,
….Hazreti Mevlana ki; babaların en hasına
…..Ait bilgiler vermesi dolayısıyla
……Mevlana ve çevresi araştırmasına
…….En eski ve en sağlam kaynaktır.


Yollara çiçek eken, onun her bir cümlesi
Maarif eserinin Türkçeye tercümesi
Bin dokuz yüz kırk dokuz, yılı güvertesinde
Çok partili hayata, geçişin ertesinde
…Milli eğitim bakanlığı tarafından
….Yapılmıştır eserin yayınlanıp neşredilmesi.


Bazen seninle gündüzde, kâh girerim gecesine
Beyitlerinde seslendi, yücelerin yücesine;
Bazen seninle ayığım, bazen seninle sarhoşum
Bazen seninle yücede, bazen seninle alçakta
Can, beden, gök ve yeryüzü, yok olsa da ben hep hoşum
Şikâyete gerek yoktur, her şey seninle varlıkta


Şöyle seslendi biz insanoğluna da
Çağırdı en yüce sevgi koluna da;


Her alçağı gördüğün, günaha dalan gözle
Sen ki eşsiz güzeli nasıl görebilirsin?
Karun’un sözüneyse, kulak verdiğin özle
Kelim’in sözünden tat, nasıl alabilirsin?
…Dedi şair dili bencileyin
….Derim ki size;
…..Okuyun, dokuyun, ilimi tezgahında
……Sizde yaşayın rızası istikametinde de
…….Yüceler yücesi Rabbimden af dileyin.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

14 Kasım 2010 Pazar

HAMDULLAH HAMDİ ÇELEBİ ((Gülce-Bahçe)















Dil şakıyan kekliktir, duy! Sesi dağlar döşer

Tarihin sahnesine, üçler beşler yediler
Allah dostu erenler, nice yarenler düşer
Birisi daha geçti, geçer bak çelebiler
…Bin dört yüz kırk dokuz yılında
….Doğduğu yer Bolu’nun Göynük kasabası
…..İstanbul’un manevi fatihi
……Akşemseddin hazretleriydi babası
Osmanlı âlimlerinden Hamdullah Hamdi Çelebi
Akşemsettin oğulların, sevgili küçük kardeşi
Hazreti Ebu Bekir’e ulaşır soyu nesebi
Devrinin öncülerinden, âlimlerinden ündeşi

Babası seviyesine çıkmak bilginlik payesi
Hayırlı bir evlat olmak, her şeyden önce gayesi
‘Muhammed Hamdullah Hamdi’ diye bilinir künyesi
Yedi kat gökleri delmek, hakka varmak nihayesi…

Babası Akşemsettin özel alaka verdi
İlimlerden bin ilim, güzel ahlakta derdi
Bildiğini önüne, hem ki ardına serdi
Kalanı bulsun diye, ufkuna yol gösterdi

*
İlk
Ve temel
Eğitimini
Alırken babasından
Baba sevgisi alıyorken
Dünyalık sevgilerin en hasından

On
Belki de
On iki yaşı
Hayatının baharı
Fani ömrünün daha başı
Babasının vefatı üzerine
Dökülmüştü, damla damla gözyaşı…

Son
Görevde
Hüzün yüklendi
Titreyen sözlerine,
Yeni siyahlaşmakta olan
Kaşları birbirine kilitlendi…

*
Sen ki benim babamsın, yolum gösteren elsin

Osmanlı devletine, kapılar açan dilsin
Rabbim cümle kullara, sonsuz hidayet versin
Gösterdiğin hak yolda, ruhum göğe yükselsin
…Dediği babasından yetim kalsa da
….Maddi ve manevi zorluklara düçar olsa da
…..Her şeye rağmen
……Mükemmel bir tahsil almayı başardı.

Yaşanacak günlere göğüs gerdi sağıyla soluyla
Hizmet etti insanlığa, mübarek eliyle koluyla
Âlim, arif ve şair olacağını keşif yoluyla
Babası Akşemseddin çok önceleri haber vermişti.
…Babasının öngörüsüne erişmeye
….Yüzünü kara etmemeye
…..Tüm emeğini çabasını dermişti.
……Din ve fen ilimleriyle
…….Edebiyat ve şiirde söz sahibi oldu
……..Kendine has ve özgün diliyle…

Bursa da eğitim vermekte olan ilim yuvaları
Çelebi Sultan Mehmet ve Yıldırım Beyazıt Hanların
Adlarını taşıyan güzide medrese mekânların
Müderrisliğinde yapmıştı tasavvuf inzivaları
…Mesnevîleri hazırlamaya buralarda başlamıştı
….Aşkın dehlizlerinden çıksın diye
…..Ufukların dalgalarını denizi taşlar gibi
……Kalemiyle diliyle, gece gündüz taşlamıştı….

*
Mirasyedi ömrümüzün, içinden gelip geçerken
Haylaz vakitleri bırak, hayat felsefeni danış,
Gönlümüzde yankılanır, yankılarıyla aldanış
Güneşli bahçelerinden, geçelim daha yol erken

Mahşerin atlısı gibi, gelmesin peşlerden hüzün
Hangi yana kaçsak da, varışımız yaratan yar
Bize o rahmandan başka, gideceğimiz her yer dar
İlahi mabudu aşka, varmaya yaş dolsun gözün

Yaşamın tam ortasında, duaya dursun hep diller
Nur ışıklı gecelerde, sonsuz aşkları koyarak
Zikirler yükselsin arşa, özlemle tespih sayarak

Vuslat gününe varmaya, yansın kalplerde kandiller
Gönül derinlerimizde, karanlık düşler gezerken
Kendimizi kandırmayıp, biz bize gelelim erken

*
Aşka
Gelelim
Dercesine
Kendini verdi,
Tasavvufa girdi.
Özünde yetişmeye
Yanıp yanıpta pişmeye,
Gönlü gönlünü yercesine;
Rabbin dostluğuna erişmeye,
Bilimlerde seyyah olup gezmeye,
Sevda sarnıcına koşmaya başladı.


Bir gece
Rüyasında
Gerçek gibice,
Babasını gördü.
Sebep oldu aldığı
Bu rüyasındaki özlü
Ve yol gösteren nasihatler
Görünmez âleme seyahatler
Onun inzivaya çekilmesine…
Hızla tükenen kısacık ömürde
Sevdaya hızlı koşmaya başlamasına…
*
…Sebep oldu.
….Babası Akşemseddin ona;
Ahret hazırlığına artık koşulmasını
Gönülden alçalarak cana doyulmasını
Bunu içinde hemen yola koyulmasını
Hemen de Kayseri’ye tez ulaşılmasını,
…Şeyh İbrahim Tennüri’ye varıp
….Teslim olmasını nasihat etmişti.
…..Hamdullah Hamdi Çelebi, rüyasından uyandığında
……Adeta kendinden geçmişti,
…….Bu rüya gönlünün daha çok yanmasına yetmişti.


Kayseri’ye gitmek için, hazırlıklara başladı.
Yolculuğa çıkmak için, gönülden anı taşladı
Tam bu esnada aniden, Tennüri Bursa’ya geldi
Hamdullah Hamdi Çelebi, emrine koşmayı bildi
…Babasının nasihatine uyarak
….Hemen sohbetine teslim oldu.
…..İbrahim Tennüri ona dönüp;
……‘Seni bana gönderen, beni de sana gönderdi’
…….Dedi ve Bursa’ya geliş sebebini müjdeledi.
*
(H)amdullah Hamdi Çelebiye
K(A)yseri’ye hemen gitmesini
He(M)en kısa bir müddet sonrasında
Ken(D)isinin de oraya geleceğini söyledi.
Sorg(U)lu bir ömrün geçen hikâyesini düşleyerek
Zikir(L)i sözlerle dilini işleyerek
Lütfey(L)e bize de inayetini ya rab diyerek
Hamdull(A)h Çelebi şöyle bir kendince titrer derinden
Ben derga(H)ına kor ateşler yağarken

(H)em Kayseri’ye ulaşılmıştır tez elden
V(A)rlık kendini inkâr edemezdi, edemedi ezelden
Tü(M) güllere ve gülmelere bedeldi bu sevda
Ham(D) ederek yaratana, koşarak güler şahı peşinden
Hakd(İ)nin tebliğcisi, efendiler efendisinin izinden

(Ç)alışarak hocası İbrahim Tennüri ile birlikte
D(E)rsini bir tamam eyledi,
Bi(L)erek hizmet ve sohbetini canına minnet
Tev(E)ccühü ve terbiyesi ile olgunlaşıp kazanarak zihniyet
Bile(B)ildi elbet, ilim ve irfanla dolmayı
Bileb(İ)ldi elbet onun halifesi olmayı…

*
Hocasının izni ile Göynük’e gelerek yerleşti
Belki de özüne şimşek çakan uğurlu sayı beşti
Kül kendi zerrelerini, gizleyemez olmuş gönülde
Yazmaya özlemler, kâğıda mürekkep aşkı depreşti
…Türk edebiyatında batı Türkçesiyle
….İlk defa yazdı beş adet mesnevi hamse
…..Hamse beşleme demektir budur hadise…
……Değişik konularda beş adet eser
…….Divan edebiyatı şairlerinin hangilerinde var ise
……..O şair ki; hamse sahibi, önemli bir şairdir.
………Beş ayrı eserin bir araya gelmesiyle oluşan
……….Büyük ve hacimli esere verilen addır hamse…

Hamsenin Divan Şiirinde önemli bir yeri vardır
Daha değişik bir ifadeyle söyleyecek olursak
Bir ifadenin sesli haykırışıyla söze durursak
Sözün anlamı okuyan dilin anladığı kadardır
…Özünde hamse;
….Divan şairleri tarafından
…..Mesnevi şeklinde yazılan
……Beş kitaptan meydana gelen bir takım demektir…

*
Mesnevîleri arasında en çok
En çok Yusuf ve Zelîha’sı beğenildi
Beğenildi Leyla ve Mecnun da dahası
Dahası meşhur etti onu bu ikisi
İkisi ve diğer eserleri kendi zamanında
Anında ve sonraki zaman ve asırlarda okundu.

Dokunda dudaklarda nakış nakış, ilmek ilmek
Bilmek ve söylemek gerek özellikle
Özellikle Yusuf ve Zeliha’sı en güzeli
En güzeli kabul edildi o zamana kadar yazılan eserlerin
Eserlerin dili ve üslubu bakımından

*
Bu eserinin
Ön söz bölümündeki
Saygın babası
Akşemseddin’i veli
İle ilgili
Bir menkıbesindeki
Gerçek olayı
Şöyle ifade eder:

*
Gökyüzünde yıldızlara, turnalar uçar giderdi
Akşemseddin hazretleri, her zaman şu sözü derdi,
“Şu benim küçücük oğlum Muhammed-i Hamdi yetim
Şu benim Rabbimin son ki hediyesi bidayetim

Zelil kalmasa şu mihneti, çokça dünyadan göçerdim
Vuslata çağıran ilahi şerbeti, hiç düşünmeden içerdim”
…Diye söylenirken Hamdi Çelebi’nin babası
….Valide sultanı babası Akşemseddin’e dönünce
…..“Göçerdim dersin durursun,
……Ama yine de göçmezsin” deyince…
…….Akşemseddin Hazretleri “Göçelim!” buyurdu.

Göynük kasabasına yaptırdığı mescide
Girip çocuklarına, vasiyetini yaptı
Sonra yakınlarından, helallikleri kaptı
İçten bir his ve sesle, çağıran sese gide
…Ve Yasin suresini okumaya başladı
….Sünnet üzere yatıp
…..Yanına da iman ve Salih amelini katıp
……Ruhunu Hak teâlâya teslim eyledi…
…….Zikredilen manzumenin ilk mısrasında
……..Hamdullah Hamdi çelebi,
………Babasının bu kerametine işaret eyledi

*
Edebi sahada, ortaya koyduğu
Şiirsel mısralarla geceyi okşuyor
Yazarken büyükte, bir haz duyduğu
Manzum eserlerle, her beyit coşuyor

Bir söz sağanağı, dudağa bal şerbet
Sözün başı Allah, tamamı şahadet
Dünyada kullar ki tutar kısa nöbet

*
…………………..On beşinci asırda
………İlim, irfan ve edebiyat dünyasının
…………...En seçkin şahsiyetlerindendi…
Özellikle edebi sahadaki otaya koyduğu
Manzume eserlerle tanınıp ahalinin duyduğu
Zamanın İslam kültürü ve irfanına hep uyduğu
Pek samimi bir şekildeki bir üslupla aksettiren
……Sayılı ve seçkin bir Osmanlı münevveriydi…

Yaş süzülüp gözlerinden ıslatırken yanaklarını
Dökülüp önüne, insanlar saçlarını seyrederken
Sayarken teker teker, sona yaklaştıran aklarını…
Derken bu gelen sonun başlangıcı bize geldi erken
…Hamdullah Hamdi çelebi
….Babasının tabiriyle Muhammed Hamdi çelebi
…..Hayatının sonuna kadar hep münzevi yaşadı…
……Umumiyetle eserlerinden kazandığı parayla
…….Geçimini temin ediyordu
……..Tutumlu oluyordu,
………Özen ve itinayla

*
Tepelerden derelere, sular seller çağlıyordu
Ebeveynler bebelere, dilim ekmek yağlıyordu
Aşık Hamdi çelebiyse, aşka yürek dağlıyordu
Ömür dediğin şey ne ki; sanki gün sağılıyordu
…Bir ara Anadolu’ya gelen
….Meşhur Abdurrahman Cami ile görüştü
…..Onunda sohbetlerinden istifade etti.
…...Eserlerine ondan aldığı feyiz de aksetti
……İzi düştü
…….Özü düştü
…….Bakışının gözü düştü…

Cami’yi taklit etmiştir, diyerek tenkit edenler
Susuz kuyuya kovayla, koşar adımla gidenler
Sisli dağlarda kaybolan, arayıp bulunamayan
Kurtların yemiş olduğu, kara koyunu güdenler
…Olduysa da normaldir,
….Bakıldığında eserlerindeki tasvirler orijinaldir
…..Okunuşu pek lezzetli
……Kendi şahsına formeldir….

Almış olduğu derinlik ve genişlik muhtevalı
Din, felsefe, tasavvuf kültürü ve edebiyatın
Potasında tam pişerek, her hatıra bir gül dalı
Olarak olgunlaşmıştı dolmuştu gönlü Ferhat’ın
…Ve eserler telif etmişti.
….Mesnevilerinde dini ve ahlaki konuları
…...Tasavvufi olgu görüşleri sunuları
……Ve incelikleri pek güzel bir üslupla işlemişti.

*
Kutlu sevdayla
Sarılmıştı Çelebi.
Eş değer ayla
Kendisinin edebi
Eserlerinde
Az da olsa bulunmaz
Yapmacık üslup
Ol deyince olunmaz
Ara ki; yoktur
Ara ki; bulamazsın…
İstersen ara!
Ara mumla, çırayla…

Pek kıymetlice
Bir kültür yadigârı
Kopsa fırtına
Hep var olup vakarı
Sen fıtratına
Sunmuştur edip, varı…

*
…Hamdullah Hamdi Efendi
Gül yanaklı gül yüzüne, indirir gökten ayı
Dilinden eksik etmeden yaratanına duayı
Bin beş yüz üç senesinde, arzın Göynük diliminde
Son nefesle bir kez daha, koklamıştı son havayı
…Arzı terki diyar ederken
….Güler yüzle selamlamıştı, can alıcı meleği
…..Melekte onu selamlar, vuslata ererken…

Babası teninde vardı, ona meyil, aşk tortusu
Bu sebeple vardı diye, ondan ayrılık yortusu
…sebep bu olsa gerek,
….Muhammedi yetim dediği küçük oğluna
…..Daha bir sevgiyle dolsa gerek…

Aynı yere, aynı il’e, aynı atan gönüllere
Babasının bulunduğu, kabre yakın bir kabire
…Hemen yanı başına defnedildi.
….Yolu yol, istikameti ve tasavvufi inancı
…...Mer daim murat edildi…

Ondaki tevazusu, görün başındaki taç
Alçak gönüllülükle, hoş görü denen ilaç
Sabır denen olguyla sevgi yok kişiden kaç
Nice hekimler bile, her zaman buna muhtaç

Sözün konusu aşk ise, ne yürekleri yandırır
O badeden içenler, susamış gönlü söndürür
Sevdayı çeken gönülde, hasretse başı döndürür
Kişi serapta görüp de gözün özünü kandırır

Hamdullah Hamdi Çelebi’nin bilinen eserlerinden
‘Yusuf ve Zeliha’ ile ‘Leyla ve Mecnun’u söyledik
‘Tuhfet-ül Uşşak’ ile ‘Kıyafet Name’ eserlerinden
‘Mevlid-i Nebi’ ve Mecâlis’üt Tefsir’e söz eyledik
…‘Ahmediyye’ şiirlerini ihtiva eden
….Divan-ı edebî eseriyle
….Tasavvufla ilgili ‘Risale’sidir bir diğer eseriyse


Divanıyla ve mesnevileri, yazma halinde olup
Her birisi, el emeği, göz ve gönül nuruyla dolup
…Henüz basılmamıştır.
….Mesnevileri gazel ve kasidelerine bakınca
…..Sade ve güzeldir, anlaşılır okuyup dile takınca
……Ancak; menkıbe ve kerametler sahibinin bu eserlerinin
…….Hala kıymeti anlaşılmadı beki de;
…….Kitap haline çoğaltılarak çokça basılıp,
……..Gözler önüne asılmamıştır.


Yûsüf ü Zalîha mesnevîsinden bir gazeli
Sunayım ben size kendi dilinden en güzeli:

“Kâlû belâ’da ekdi çü tohum-i belâ-yı aşk
Bitürdi âb-i derd ile ben bî-nevâyi aşk
Çün hâsıl etti döğe döğe harmânımı derd
Bir demde hâsılım yele verdi hevâ-yi aşk
Gönlümü âşinâ edeli derd-i yâr ile
Bîgâne etti bana kamu âşinâyı aşk
Benden selâmı kesdi, selâmet çûn eyledi
Dest-i melâmetiyle bana merhabâ-yi aşk
Kalmadı gözde hâb eseri, doldu âb ile
Bilmem ki âkıbet nidiser mâcerâ-yi aşk”

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

6 Kasım 2010 Cumartesi

MİRİM ÇELEBİ(Gülce-Buluşma)






















Sonsuzluk ruhumuzda yanıp duran meşale
Sevgiye düş toplarız, hele bakın şu hal’e
Donan düşlerimizi, sıcacık tutmak için
Ay toplar umutlar da, gözler arar hep hâle
…Derin koylardaki tufanlara aldırmadan
….Koşar yarınlara, başarmak için ruhlarımız,
…..Geçmişten geleceğe koşan ruhlarımızdan
……Biri daha olan, bir başka çelebiden
…….On altıncı yüz yılda yaşamış,
……..Mirim Çelebi’mizden bahsedeceğim;


Solan düşlerimizin, özenle pasın biler,
Gafletin uykusundan, uyanmamızı diler,
Gönülden nidamızın sesini duymak ister
Asıl adı Mahmut’tur Mirim Çelebi’mizin
…Tanınmış Osmanlı matematikçisi,
….Astronomi alimlerimizdendir kendisi.
…..Bu alanda çalışmaların
……Devamıdır elbet soyundan beklentisi.


Bin dört yüz yetmiş beş, civarı bir yılda
Aydınlık bir şafağa, göz açar İstanbul’da
Sonsuza uzanmaya, kanat çırparak koşar,
Dudağında bir gülün, sevdası vardır kulda
…Hem Ali Kuşçu’nun hem de Kadı zade’nin
….Yanaklarına ay düşüren torunları oldu.


Dede oldu kendisine, namı değer Hoca Zade,
Mirim Çelebiye oldu, biricik kızı valide
Kutbettin Mehmet olunca, saygıya değer babası
Meşhur âlim Ali kuşçu, baba tarafından dede…
…Babası Kutbettin Muhammet’tir
….Mehmet’in yanında söylenir ona,
…..Birde böyle bir ifade…


İstanbul’da demlenerek, medreselerde okudu
Ilık yaz akşamlarında, akşam otları kokudu
Gönlü ilim ilim dolup, desenli kilim dokudu
Dokudukça tezgâhında, yaklaştı hep maksudu
…Bursa manastırında hoca iken
….Genç yaşta vefat edince babası,
…..Dedesi Hoca Zade,
……Yanına alıp, yetiştirmek için oldu hem de hocası.
…….Sinan paşa’nın hizmetine girmiş iken,
……..Ondanda ders almaya gayretliydi çabası.
Önce İnebolu da, müderris oldu
Edirne’den sonra Bursa’ya yol buldu
Son gayretle gün ufka batıp giderken
Bir sonraki güne hazırlanır erken
…Medreselerinde yetiştirmek için umuda yelken,
….Her türlü emeği ve çabayı esirgemedi.
…..Gönüllerin geleceğe olan sevdasına,
……Uyanmak için uykudaki derinlerden…


İkinci Beyazıt Han’ın, şehzadelik döneminde
Hocası olup ders verdi, hesabi ilimler derdi
Riyaziyat derslerini, öz belleğine gönderdi
İlme irfanla çalışıp, oldu her an öneminde


Yaprak dala sarılır, dal dediğin gövdeye
Söz güler; gökte güneş, düş saklar hep sevdeye
Dünya’nın sahnesinden, nice mevsimler geçer
Çalışırlar her daim, azık dolsun heybeye…


Kulaklarımızdadır hep yaşam ezgileri
Koşarız peşlerinden, bizlerde bu sevdaya,
Asırlar geçse silinmez, yüksek yaşam çizgileri
Onlar gidiyordu aya, biz kaldık bu yolda yaya


Hocalık etmişti şehzade şahsına
İkinci Beyazıt geçince tahtına
Önemli makamlar görev yeri oldu
Mirim Çelebi’nin güzide bahtına


…Bin beş yüz on dokuz yılında;
….Yavuz Sultan Selim zamanında
Kazaskerlik görevine, çıkar birde hayat yolu
Görevde yükselip oldu, görev yeri Anadolu
Dudaklarında bir gülün ebedi sevgisi vardı
Aşkla susamış dilini, o güle salâvat sardı


…Mirim Çelebi, Kısa bir süre sonra
Emekliye sevk edildi, görevden azledilerek,
Hayatının sonlarında, hacca gitti bir kafile
Say edipte vakfe durdu, öncesinde tavaf ile
Hac görevini yapınca, ilahi haz edilerek
…Dönüşünde Edirne’ye yerleşti.
….Bir dalganın köpüğüyle üşüdü sözleri
…..Gün ufuktan batıp giderken son gayretle
……Her bir tarafı bin bir renge, boyamak isterdi gözleri…


Ağaçtan sararıp ta, düşen her yaprak gibi
Eğilip döner beller, toprağa orak gibi
Çalar Cebrail melek, onunda kapısını
Bin beş yüz yirmi beşte, mertek yapısını
…Defnederken Kasım paşa Camii avlusuna
….Döşerler sıra sıra tahtalarla…


Tiren yürürü her an, yürüyor hala bilsen
Kimi namaz öğretir, görevli kondüktöre
Marşandiz karası var, hele söyle! dilsen
Kimi kendin kandırır, ebedidir der; küre…
…Kimi arzular peşinde koşar,
….Şeytanı memnun ederken, böyledir der töre…
…..Merhum Mirim Çelebi
……Yaşamadı hayatını şeytana ve nefsine göre.


…Yüce yaratıcı, ulu rabbin yolunda
….Rızaya istikamet için, aşkla ve şevkle doldu
İki büyük astronomdan, torun diye destek buldu
Fikriyat gelişmesinde bunun çok etkisi oldu
Zor olmadı bu sebeple, kendisine yön bulması
Bir sevdanın sarnıcında, arşa sevda dolması
…Dedesi Ali Kuşçudan sonra,
….Osmanlı devletinin ilim hayatında
…..Geometrinin gelişip ilerlemesi için
……En çok çalışan kişi olması…
…….Matematik ve astronomi alanlarında
……..O dönemin en çok tanınan kişisi haline gelmesi…
………Tesadüf değildir diye;
………..Kaydı düşer, okunası beyaz yaprağa.


…Özenti duyarak karıncalara,
Arıların metrelerce gidip yaptığı ballarına
Tohumlar dökerek gidilesi zirvenin yollarına
Yüreğine tutunarak uzandı bilim dallarına
Haylaz vakitlerden kaçarak gün toplayıp kollarına
…Özlemine sarılarak yarınların, arşa merdivenine,
….Uluğbey’in ünlü ‘Zeyç’i olan eserini
…..“Cetvelin Düzeltilmesi ve Çalışma Kılavuzu” adlı kitabına
……Kendi görüş ve düşünselleriyle birlikte
…….Farsça olarak şerh etmiştir…
.……..Çalışmaların devamında büyükbabası
………Ali Kuşçunun Astronomiyle ilgili eseri
……….‘Fethiye’ adlı risalesini de şerh etmiştir…


Dişlerinden akınca bedenin yorgun teri
Kazandı göğsündeki en sancı dolu yeri
Bin emekle eritti, sırtında yüz dağları
Yorulsa da koşarak kucakladı çağları
…Matematik ve astronomi ile ilgili vardır
….Yazdığı bir çok eseri halesi,
…..İkinci Beyazıt’a sunulmuştur sekiz adet risalesi
……Bunlardan başka trigonometriye dair
…….Bulunur çoğu Farsça yazılmış eserden gül lalesi
……..Hepsi birer aydınlık meşalesi…


Matematik sahası bilimlerin yanında
Türkçe ve tarih kokar, kıp kırmızı kanında
Yanaklardan ay düşer, yıldız parlar alnında
Türk dediğin doğruluk, dürüstlük vicdanında


Heyet ve müsellesata dair eserlerle ünlüdür..
İnsanlığa sevgi dolup taşan, coşan yeri gönlüdür
…Batlamyus’un bin dört yüz senelik
….Hiç itirazsız kabul edilen
…..Dünya merkezli kainat sistemi görüşünü
……Yıkma çabalarına, Kopernik’ten yirmi yıl önce başlamış
…….fakat teorisini açıklamaya ömrü yetmemiştir,
……..Çünkü ömür dediğin, zamanlı ve günlüdür….


En ünlü öğrencileri; Ali el Muvakkit ile
Filozof ve de tarihçi, ünlü Taş Köprülü zade
Geleceğe gelsin diye, peşinden nice öğrenci
Yetiştirdi hepsini, hepsi bu yolda azade
…Osmanlı edebiyatında en bilinen eseri
….‘Munyet El Seyyadin fi El Av’ dır.
…..Astrolojiye dair en bilinen eseriyse
……Türkçe ‘Mesaili Mirim Çelebi’ adlı eseridir.
…….Yeşerip filizlensin diye, geçmişten geleceğe
……..Tohumlar bırakır hala toprağa…


Güneşlere sıvanır, bir gün elbet gülüşler
Yaratanın rızası, içindir son dönüşler
Aşacağız vuslatın, görünmez surlarını
Belki bizde cennete, atıp giriş turlarını
…Buluruz orada kendimize yer…
….Yoksa bu akılsız başın götürdüğü
…..Bencileyin, orada ne eder….


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey