31 Mart 2010 Çarşamba

BİLGİM YOK Kİ (Gülce-Yiğitce)



Sırra erdim, derken az çok
Bildim ben ki, bir şeycik yok
Sırra kadem, ben giderken
Bilgim yok ki, yönüm bilsem
Kitap yuttum, kalem tuttum
Hitap ettim, ben unuttum
Bitap düşmüş, gönül yorgun
Silgim olsa, hatam silsem
Gör aklım var, bildiğim yok
Kör kalbim var, sevgiye tok
Ser muhabbet, hoş gör, bir ol
Bil kim olsan, dostluk versem
Yaşam sırrın, bil eyledim
Kasam dolmuş, hal peyledim
Alsam geri, geçen ömrüm
Silgim yok ki, hayat silsem
Çöldür gönül, dünyam zindan
Küldür kalpsiz, gafil insan
Kuldur yaşar, ben der lisan
Bilgim dolsa, sözüm bilsem
Yaşım akmış, çağım geçmiş
Saçım akmış, beyaz seçmiş
Başım şimdi, hazan gerçek
Gel kim, dert çok, başa dönsem
Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

30 Mart 2010 Salı

NE DE HOŞ (Duraksız 17 hece)


Gökkuşağı gibi renk renk donatılmış nazenin süsün
Beyaz inciler takılmış kolye gibi parlar göğüsün
Sen maviler içinde gönlümün kıpkırmızı gülüsün
Gözlerimde seni koymak için bir yer bulmak ne de hoş
Seni sarıyorken sevdamın kollarının her bir yanı
Mah cemalini düşünmek ve de engin sevgi deryanı
Titrese de karşında bedenimin, olsa da hayranı
Gözlerimde seni koymak için bir yer bulmak ne de hoş
Yar kalbinin kuytu bir köşesinde sığınmak isterim
Bembeyaz bir karanfil koklar gibi koklamak isterim
Değişmez aşk yağmurun sırılsıklam etse de hislerim
Gözlerimde seni koymak için bir yer bulmak ne de hoş
Bedenim derin kuyularda sensizlikle boğuşurken
Ne hayaller yaşadım kalbinde kalmaya çırpınırken
Gözlerin bana yol verse de, dilim sana yalvarırken
Gözlerimde seni koymak için bir yer bulmak ne de hoş
Gecelerde özlem var, hayal ve tutku doludur günler
Gel başlasın artık hasret çektiren aşk-ı serüvenler
Sözünde bir kelimelik ben duymasa da dinleyenler
Gözlerimde seni koymak için bir yer bulmak ne de hoş
Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

28 Mart 2010 Pazar

MİNNETLE ANIYORUM (Gülce-Duraksız)


İtilaf devletlerinin kuramlarını alt üst eden
Rusya rejiminin çökmesini sağlayan ana neden
Çanakkale destanında düşmana boğazı dar eden
Aziz şühedamızı rahmetle minnetle anıyorum
Bu millet istiklal ve istikbalimiz için can vermiş
Şeref, haysiyet ve imanla büyük mücadele vermiş
Balıkesir’den bile duyulun toplara göğüs germiş
Aziz şühedamızı rahmetle minnetle anıyorum
Türk bayrağımızı şeref ile şanla dalgalandıran
Toprağımızın her yanını al kanlarla sulandıran
Milli birlik ve beraberlik ruhumuzu kazandıran
Aziz şühedamızı rahmetle minnetle anıyorum
Girmiş ömrünün baharında binlerce kefensiz beden
Toprak olmuş bize dikensiz bir vatan hediye eden
Makamı Mahmut’a rabbimin rızasıyla şehit giden
Aziz şühedamızı rahmetle minnetle anıyorum
Vatan, millet ve ilahi rızaya için nöbet tutan
Haktan gelip hakikate doğru hak yollarında koşan
Anam dediği vatan toprağı için canından geçen
Aziz şühedamızı rahmetle minnetle anıyorum
Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

(19 farklı Gülce Şiirine ilaveten 20. si olarak Gülce edebi topluluğuna Gülce-Duraksız tarzında önerdiğim,
ama henüz genel kabul görmemiş bir şiir türümdür.)

25 Mart 2010 Perşembe

NÖBET BENDE (Gülce-Yiğitce)


Vatan için çok can veren
Yatan oldun ey şühedam
Bakan benim nöbet bende
Küçülmeden devler gibi

Soran bilsin ben ki buyum
Kur’ an yolu benim yolum
Boran bilmem hak kuluyum
Bükülmeden elif gibi

Hedefe ok; ben yürüyen
Halefe bir, nur kürüyen
Sedefe dal, dese gönül
Sökülmeden hırsız gibi

Sevgi satıp sulha koştuk
Bengi deyip cenk’e coştuk
Bengi için kaşık vurduk
Bükülmeden seymen gibi

Hacca giden ben karınca
Akça olsun yüz hakkınca
Çokça bulsun ruh sevabı
Dökülmeden ölmüş gibi

Durur oğuz boydan dokum
Vurur hedef benim okum
Serdar, Levent, akıncıyım
Bükülmeden tûran gibi

Türkü söyler, diller; destan
Türk’ten korkar, düşman; festen
Göktürk benim soydan atam
Dürülmeden dürdük gibi

Tekin dur sen, son haşarat
Alptekin ben, bil ki Kürşat
Kin tutmamda dik dururum
Bükülmeden çelik gibi

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey



Bengi: Zafer, sonsuzluk manalarının yanı sıra, Balıkesir yöresinde oynanan zeybek oyunudur.

Turan: 1. Turancıların dünyadaki bütün Türkleri birleştirerek kurmayı amaçladıkları ülkenin adı. 2. Türklerin Orta Asya'daki en eski yurtları.3.Türkçe konuşan Türk Miletleri

24 Mart 2010 Çarşamba

HAYAT SALINCAKTA BEBEK (Gülce-Buluşma)
















Sesler kuytu köşelere tüner çığlık sessiz, densiz
Bildim aslında arkadaş hiçbir gül yoktur dikensiz
Bazı sonlar var ki gelir, çalar kapıyı sirensiz
Şah damarımızdan yakın, rabbim koyma bizi sensiz
/
Ne bilginler geldi ve geçtiler
Neler buldular, neydi beklentiler
Mumlar gibi insanlığa ışık verdiler
Belki diplerini bile görmediler
Belki kendilerini de gördüler


Hangisi yarıp geçti karanlığı,
Bilmem ki hangisi gördü aydınlığı
Görmedi emin ol ki, ölmeden, hak ettiği saygınlığı
Hep kaybedince duyduk, gidene layık olduğu hayranlığı


Onlar ki birer güzel masal söyledi
Dinleyenler Allah razı olsun eyledi
Ahrete kendileri için birer umut peyledi
/
Hayat salıncakta bebek ha düşüyor ha düşecek
Kuşatan çember ha bire daralıyor dost bitecek
Çırpınmak kâr etmez kardeş, ölüm köprüsü gelecek
Daha yol var mı ki kulluk yolunda kat edilecek
/
Biz se mahpusuz bugün beden kafesinde
İyiye ve güzele yol almanın özleminde
Kayboluruz varlığın kaybedilmiş yanında
Kurtulmak için kaybetmekten
Nefes nefese soluruz,
Belki de hayatın son deminde
Yoksulluğun ve acıların kulu kölesi oluruz,
Her zeminde


Yüce rabbim bize bir beden verince
Sevmesini öğretti bize her şeyden önce
Yunus bile severdi yaratılanı, yaratan için kendince
Şu delik deşik yüreğimize sevgi özü girince
Mana incileri saklanır sevilene binlerce


Gelirim kendime ben, benden geçtikçe,
Alçalırım benlikçe,
Yüksek yerlere çıktıkça
Bâd-ı sabah yeli, hu hu deyip gönüllere estikçe
Ayılırım belki her günü bir bir devirdikçe
/
Nefsi emareye uyar gafildir benlik ayılmaz
İçinde bulunduğu hiç bir durumdan memnun olmaz
Kanaatsiz insan bolluk içindeyken varlık bulmaz
Şükretmeyi bilen insan doğru yolundan ayrılmaz


Nerde beyni temiz kalbi temiz uyanıksa insan
Nerde güzel düşünceler ardın sıra rafan koşan
Kendi nefsinin kulu ve kölesi Her yoldan şaşan
Nerde rabbimin kulu ben, nerdesin ey sen kahraman


Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

HAYALİN TUTSAK (Gülce-Buluşma)

< Önceki

Sonraki >

Güncelle Sil
















Sen istediğin kadar git, hayalin ki esir bende
Saçlarından hayalini, tutup sürüyüversen de
Dilberim ben seni bilmem deyip dikiliversen de
Gönlümde açan kardelen çiçeğimi sündürsen de
/
Bir yaralı haykırış
Belki nafile bir çırpınış,
Feryat eder gel gülüm, gel kardelenim,
Sensiz bana baharlar bile kış.
Hem de ne kış,
Yüreğime çöreklenen karakış
Ördüm seni sabahlara kadar ilmek, ilmek;
İşledim servi boylum beynimin her köşesine
Hücrelerimin her bir zerresine nakış, nakış;
Düşen bir damla gözyaşım düşer peşine
/
Hangi sözcük, hangi cümle, hangi paragraftır güzel
Hangi dil güzel anlatır, hisler bende sana özel
Neden hep cilve naz olur, kadın denen kaşı pergel
Sana hasretim can özüm, gel biriciğim beri gel

Sırra kadim bir odaktır, çeker yar beni caziben
Düşlerimiz vardır her dem, koşuştuğumuz peşinden
Sırça köşkte kıpırtıdır, seven kalpten hissedilen
Haber etmesen de sana, hayaline tutsağım ben
/
Güller içinde sen bir gülistan
Servi boyun hep dillere destan
Giydiğin mavi buluz, renk cümbüşü bir fistan
Güller içinde bambaşka bir gülistan
Gel can evime, gönlüme ol sultan

Gönül güzel yüzüne vurgun
Tatlı diline tutkun
Sanmayasın diye beni kuzgun
Çiçeğim sana sevdam için, olmuşum suskun
Her yeni günde beklediğim umutsun

Güller içinde sen bir gülistan
Her sabah yeni bir güne gebeyken tan
Bir gün daha eksilir gülüm, ömür denen olgudan
Her şafak bir hırsız gibi,
Elinde bir fenerle gelirken
Bir gün daha gider gülüm, yaşanası sevdadan.
/
Zor sevdam, kardelenim; çıkmaz olsan da kardan
Göstermesen de bana, bir önce ki bahardan
Seni beklerken gönlüm, üşüse ayazlardan
Yine seni bekler yar, umutlar umutlardan

Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

16 Mart 2010 Salı

İNCİ (Gülce-Bahçe)
















Yaşamımdan sırlarım

Aklım var, yok satarım
Bilgim yok, âlim’im derim
Hakikati bilseydim
Yaşamın sırlarını bilirdim
Ölümü ve sonrasını çözerdim
Aklım var bilirim, ama o kendini bilmez
Akılsızım, aklım olmasa ne ederdim

Dalgıçlık bilmem, inci isterim
İnciyi isteyene dalgıçlık gerek erim
Varı yoğu dosta ve muhtaca verip, dalacak derin
Canı avucunda, nefesi ilmeğinde derip,
Her dilek bilgenin yüreğinde,
İnci, evet inci denizin enginliğinde,
Derinde,
Ya da göklerin,
Uçsuz bucaksız gizinde
/
Denizde bir damlayım, nasıl inci olurum
Sedef kaplar içinde, kalıp hakkı bulurum
Özene bezene ben, yaratana kul olup
Hiç olmazsa bu yolda, rızaya yorulurum
*
Damla bir inci nasıl, olur engin denizde
Olmazsa tende şükür, zikirim de genizde
Bana düşer azaplar, tövbelerin beteri
Bunak bir ihtiyarsam, rengim atar benizde
/
İnci değil,
Balık olup beslersem kötülükleri iş değil
Yoksulları ve garibi ezersem kâr hiç değil,
Ayağım baş olacak, başım ayak!
/
Alemlerin gizemleri saklıdır, senden ve benden
Bir düğüm ki; çözene de, aşk olsunlar hakikaten
Kendine gel gafilsin ben, düşün yaşıyorsun neden
Gözüne perde indimi, ne sen kalırsın ne de ben
/
Zaman sendeyim
Ne, sende aradığım?
Var mıdır incilerde adım?
Hala dolmadı bilsen ki miadım
Zaman, bilmez misin ki banadır ettiğim
İnci olup, cennet mekân değil midir teptiğim?
Bensen ne bakarsın o yana, bu yana, sen bak içine.
İnci olsam derim indi ilahi de, nedir senden çektiğim
/
İndim ağlayarak yeryüzüne, canım avucumda
Hazır Nefesim, her an çıkıp gitmek için göğsümde
Umudum vardır, Can tenden, çıkmadan inciliğimde
Aranıp durmam boşuna, İman anahtar, kalbimde
*
İki düşman var, nefsim ve şeytan bana yeryüzünde
KoNmam derim de ben, onların pisliğinin üstüne
Her yolCu bir kere yaşar bildim bu seyrüseferde
Kalmaz İnşallah yola borcum konaklarım bu handa
/
İnci olmak,
Bir midye, bir istiridye bir tarak içinde
Geleceğe açılan pencerem, dünya içinde
Kalırım bir ömür,
Ya olurum inci, artar değerimde
Ya olurum kömür,
Yüzüm kararır ilahi mekânım da

Ya alırım emir,
‘Bilmedin beni, bilmezden geldin,
Her doğa olayı ile ben varım dedim,
Bana kulak vermedin
Hadi gir hazırladığım ateşime gir dedim’.
Dersin yüce rabbim,

Ya alırım müjde bir,
‘Oldun bir inci, rızamla geldin
Kulum sana cennetime girmeye hak verdim,
Çünkü sen bana kulak verdin
Hadi gir hazırladığım cennetime gir dedim’.
Dersin yüce rabbim,

Ya olurum bir inci;
Ya da; ölüm yolunda birinci!
Dünya bir midye, bir istiridye
Olabilmek, benim hedefimse,
O âlemi faniden çıkmadan, bir inci……!

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

SERBEST- 14 HECE- SERBEST-16 HECE-TEKİL-16 HECE AKROŞTİK-SERBEST BÖLÜMLERDEN OLUŞAN GÜLCE-BAHÇE ŞİİRİM

ÖLÜM KÖPRÜMÜZ (Gülce-Tuğra)


Gâfiller aldırmaz, aymazlık yaşar
Kulluktan andırmaz, yanlış yol koşar
Sanmışken sonsuzdur, artık ömrümüz
Canlar gelmiş durmaz, yol sondur şaşar
Çırpınmak kâr etmez, ölmek köprümüz
Mef 'ûlün / mef'ûlün / mef'ûlün / fa'il
Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

12 Mart 2010 Cuma

DOKUZ DEFA


Yaranamazsın kimseye, ona yansan da
Dokuz defa ölümden kurtarsan da

Topluma açık olan kapalı alanda
Nikotin deposu olan, pis sigarandan
Leş kokusunu ve dumanını salıyorsan
Günahına ve rızkına ettiğin, israfa aldırmadan
Vücuduna verdiği, büyük zarara acımadan
Devletin yasak kanununa da, hiç aldırmadan
Bana ve zarar verip, hakkını gasp ettiğin komşuna,
Her şeyden önce kendine saygı duymadan
İçiyorsan keyfini ve kıvrımını bile bozmadan
Başkasına verdiğin zarara hiç aldırmadan

Hakkımı helal etmem arkadaş, sana da
Dokuz defa ölümden kurtarsan da

Bir kez zararım dokunsa ufacık menfaatine
Kaçacak delik aratır, bakmazsın işin hakikatine
Dokuz köyden kovarsın, bu senin ne haddine
Nadim edersin dürüst olanı, doğruyu söylediğine
Gücün varsa, zenginsen, zorbaysan, bana ne
Malının ve gücünün, var mı ki faydası kendine?
Gelmeyecek misin heyhat, hayatın bendine

Dokuz canlı olup, beni dokuz defa öldürsen de
Hak için hakkı söylerim, dilim döndükçe bende
Dokuz defa beni ölümden kurtarsan da
Dokuz defa beni ölümün eşiğine koysan da

Anlarım işine gelince, sevgiyle köz kırpmalarını
Ettiğin memnuniyet teşekkürlerinin sahte karlığını
Mayasını yitirmiş sahte menfaat sevdalarını
Şeytana pabucunu ters giydiren peydalarını
Hamuru çamurdan, kirlenmiş sahte dostluklarını

Hakkımı helal etmem arkadaş, buradan da kovsan
Doğru söyleyeni dokuz köyden, dörtnala da kovsan
İstersen dokuz defa ölümden kurtarıp
Kolonyayla üşümüş ellerimi sabaha kadar ovsan

Hele sen, hele sen;
Hak hak diyerek hakkıma, malıma ve canıma
Giydiriyorsan taş ve sopa arabama, dükkânıma
Acımadan kastediyorsan en temel hakkım canıma
Dünyada maskeli kamuflaj ile emniyetten, belki saklasan da
Saklayamazsın kıyamette, kendini kuldan da, Allah’ımdan da
Ne hakkın var, daha alacak, benden hak namına
Esas ben sana helal etmem, ne varsa muhakkak hak namıma
Dokuz defa beni ölümden kurtarsan da……!

Dokunursan ufacık menfaatine,
Görürsün arkadaş menfaat karları
Sahte ve yapmacık olan candan dostlukları
Dokuz defa ölümden kurtarsan da
Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

GÖZLERİN (Gülce)



En güzel yerin
Mavi boncuk gözlerin
Ben nasıl derim
Aşk-ı muhabbet isterim
Geldim kapına
Hayranım yar yapına
Kapıldım aşkına
Savruldum rüzgârına
Karakaşların
Ürkekte bakışların
Göz nakışların
Sevgiyle bakışların
Gözlerin sarsın
Sevsin gül; gözlerimi
Sözlerin sorsun
Duyasın sözlerimi
Yar sözlerine
Gizlenip gözlerine
Uzanıp dizlerine
Akayım gizlerine
Endamın servi
Narin incede belli
Nazlı cilveli
Doyasıya sevmeli
Kader işletmiş
Gençliğimi tüketmiş
Unumu eletmiş
Yol sonuna iletmiş
Yanmam giderim
Rabbimden de dilerim
Seni isterim
Gözlerinle giderim
Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey